Eski başkan, Cumhuriyetçi Parti’nin başkan adayı, ABD’de süreç olarak faşizmin “koçbaşı” Donald Trump ile Biden’ın başkan yardımcısı ve Demokrat Parti’nin başkan adayı, sosyal eğilimli Kamala Harris arasında merakla ve heyecanla beklenen tartışma salı gecesi gerçekleşti. Çarşamba günü, bu tartışmaya ilişkin yorumlar dünya medyasında büyük yer tutuyordu.
Demokrat Parti yanlısı yorumcular bir yana, muhafazakâr yorumcular arasında bile genel kanaat, bu tartışmanın galibinin, açık farkla Harris olduğu yönünde: Harris başlangıçta biraz tutuk olmasına karşın hemen kontrolü ele geçirdi, seçim programını büyük ölçüde anlatmayı başardı. Özellikle kadın hakları, kürtaj ve dış politika alanlarında, Trump’ı köşeye sıkıştırdı. Trump’ın, diktatör hayranlığı zaafını vurguladı. Buna karşılık Trump, deneyimli bir savcı olan Harris’in kurduğu tuzakların hepsine düştü, kızdı, kızınca da “göçmenler, insanların kedilerini köpeklerini çalıp yiyor” gibisinden komplo teorileriyle saçmalamaya başladı. Seçimlerden önce bir tartışmanın daha yapılıp yapılmayacağı ise henüz belli değil. Diğer taraftan, bu tartışmayı değerlendirirken “ikili hükümet” durumunu da göz önüne almak gerekiyor.
“İkili hükümet”
Önceki yazılarımda (örneğin: 26 Ağustos) açıklamaya çalıştığım gibi, ABD’de devlet yönetiminde, seçilmişlerin, başkanların rolleri, etkileri sınırlıdır. Devleti, esas olarak ABD egemen sınıf kesimleriyle sıkı ilişki içinde olan güvenlik ve mali bürokrasi (“pratik hükümet”) yönetiyor. Programları, yasa önerileri komisyonlarda bunlar hazırlıyor, başkana, ya da adaylara ulaşan istihbaratları da denetliyor hatta sınırlayabiliyorlar. Başkanlar veya adaylar da tercihlerini bu sınırlar içinde gerçekleştiriyorlar. Diğer taraftan ABD, yükselme dönemi geride kalmış, kurduğu küresel hegemonya düzeni giderek artan bir hızla çözülmekte olan bir devlettir ve elindeki araçları, seçenekleri giderek azalan bir güvenlik ve mali bürokrasidir.
Bu koşullarda eğer Harris seçilirse, II. Dünya Savaşı’ndan bu yana (belki 2000’lerin başında görülen “neoconservative” sızma dışında) gelmekte olan pratik hükümet, ABD egemen sermayesi taleplerini, devletin uzun dönemli hegemonya sorunları bağlamında yönetmeye devam edecek. Eğer Trump kazanırsa “pratik hükümetin” personelinin faşist hareketin arzuları ve gereksinimleri yönünde değişeceği anlaşılıyor. O zaman devleti de artık melekelerini kaybetmekte olan Trump’ı da bu faşistleşmiş “pratik hükümet” yönetmeye başlayacak.
Tartışma seçmen tercihlerini etkiler mi?
Harris-Trump tartışması seçim sonuçlarını etkiler mi? Bu sorunun cevabını aramaya başlamadan önce şunları göz önüne almak gerekiyor: ABD seçmeni tam ortadan bölünmüş ve tercihleri kutuplaşmış bir küme oluşturuyor. Bu kutuplaşmanın ve ABD başkanlık seçimlerinin doğası gereği sonuçları sonunda gelip kritik eyaletler olarak anılan Florida, Pensilvanya, Michigan, Wisconsin, Arizona, North Carolina, Georgia, Nevada, Ohio, New Hampshire’in çıkaracağı delege sayısına bağlı kalıyor.
En son kamuoyu yoklamalarının ortalaması, ulusal çapta Harris’in ve Trump’ın desteklerinin sırasıyla yüzde 47 ve yüzde 44.4 düzeyinde seyrettiğini gösteriyor. Bu bölünmüşlük, Obama döneminden bu yana egemen bir trend olarak karşımıza çıkıyor. En son anketlerde, Georgia, North Carolina, Pensilvanya eyaletlerinde, Harris yalnızca yüzde 1 farkla önde (ki bu oran yüzde 5 hata aralığının içinde kalıyor) gidiyordu. Michigan, Wisconsin, Arizona, Navada’da seçmen tercihleri çok değişken, henüz kimin önde gittiği belirsiz.
Bu zemin üzerinde “Tartışmanın sonuçları seçmen tercihini değiştirerek seçim sonuçlarını etkiler mi” sorusuna kesin bir cevap vermek zor. Ne de olsa insanlar olguları ideolojilerin filtresinden geçirerek algılıyorlar. Eğitimli ve beyaz kadınlar arasında sandığa gitme oranı erkeklerden yüzde 10 oranında daha yüksek. Bu kesim, özellikle kürtaj ve kadın hakları konularında duyarlı, Harris’in bu konulardaki yaklaşımına daha yakın. Bu tartışma bu kesimin tercihlerini az da olsa seçim sonucunu etkileyecek bir oy kayması sergileyebilir. Buna karşılık, bu tartışmanın, Trump’ın, onu artık adeta dini kavramlarla tanımlamaya başlamış olan “MAGA” (süreç olarak faşizmin kitle tabanı) seçmeni üzerinde bir etki yapması beklenmiyor.