Kadın cinayetlerinin arka arkası kesilmezken Fuat Avni ile Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan arasında “delikanlılık” kavgası patlak verdi.
Tayyip Erdoğan’ın Malatya’da yaptığı konuşmada Fuat Avni’ye yönelik olarak “delikanlıysan, çık ortaya” açıklamasına Fuat Avni Twitter’den “Delikanlı adam kızının arkasına saklanmaya tenezzül etmez. Delikanlıysan, kızının arkasından çık (!)” diyerek cevap verdi.
Bilindiği gibi yeni bir haber balonu yandaş medyanın sayfalarını tam sayfa süslemişti. İddiaya göre, Tayyip Erdoğan’ın kızı Sümeyye’ye yönelik suikast girişimi gündeme gelecekti. Akıllara durgunluk verecek iddiaya göre, CHP Milletvekili Umut Oran ile Taraf Gazetesi yazarı Emre Uslu olduğu iddia edilen Fuat Avni’nin twitter yazışması suikast iddiasının kanıtı olarak ileri sürülüyordu. Fuat Avni, ABD’li psikopat bir kiralık katil tutulduğunu söylüyordu. Katil seçimler öncesinde Sümeyye’ye suikast düzenleyecek, Tayyip Erdoğan bununla uğraşırken AKP de seçimleri kaybedecekti. Basında çıkan haberleri ihbar kabul eden savcılık derhal soruşturma açtı.
Belli ki Erdoğan yine “mağdur” rolüne soyunmayı uygun görüyordu. Nerede ise son on yıldır bu rol işe yaramamış mıydı? Bu kez de yarardı. İddianın deli saçması olmasının ne önemi vardı. Seçmelerine belli ki, “bana diz çöktüremediler, şimdi de kızımla uğraşmaya giriştiler” mesajı verilmeye çalışılıyordu. Bu iddiayı dayanak noktası olarak alan Erdoğan, inandırıcılığını kanıtlamak için Fuat Avni’ye seslenmeyi de ihmal etmiyordu: “Delikanlıysan, çık ortaya!”
Fuat Avni’nin verdiği karşılık da oldukça manidar: “Delikanlı adam kızının arkasına saklanmaya tenezzül etmez. Delikanlıysan, kızının arkasından çık (!)”
Mesele “delikanlılık” bahsi olsaydı, işi çözümlemek oldukça kolay olurdu. Kısaca şunu söyler geçerdik: Her kim ki “delikanlılık” bahsinden söz açıyor, bu “metafor” üzerinden tartışma yürütmeye yelteniyor, o iflah olmaz bir kadın düşmanıdır. Lakin iş bununla sınırlı değil. Besbelli ki bu metafor üzerinden topluma dürüstlük dersi vermeye kalkışılıyor.
Bu dalaşın politik içeriğinin ne olduğunu etraflı biçimde didiklemeyeceğiz. Dünün can ciğer kuzu sarmalarının bugünkü karşılıklı sınır tanımaz öfkelerinin arkasında besbelli ki devasa iktisadi, politik çıkarlar vardır. Belli ki pastayı paylaşmada kavga kopmuş, lezzetli yerin, frambuazın kimin midesine ineceğine karar veremedikleri için kılıçları çekmiş, birbirlerinin kellelerini uçurmaya karar vermişlerdir. Bunu geçelim. Bu eskilerin deyimiyle “bedahat”tır. İspat için delil gerektirmez. Kapitalizmin yasasıdır bu. Burjuvalar iş çıkarlar dünyasına gelip dayandı mı, kılıçları çeker, kelle keserler.
Bizim bu yazıda esas ilgilendiğimiz husus ise “aleni” kadın düşmanlığıdır. “Delikanlılık” metaforu üzerinden kadının hiçleştirilmesi çabasıdır. Üstelik de arka arkaya gelen kadın cinayetleri ortamında.
Şu “delikanlılık” metaforuna en düşkün olanlar nedense erkekler? İnsan kendisinde en az olanın peşine düşermiş. Erkekler de öyle. Peşine düştükleri kendilerinde en az olan şey, “delikanlılık”…
Bir gazeteci imkan bulsa da Özgecan’ın katiline şu soruyu sorabilse: “Delikanlılık hakkında ne düşünüyorsunuz?”. Kimse kuşku duymasın, alçak “delikanlılığına” toz kondurmayacaktır.
Sonuç nedir? Sonuç şudur: Her kim ki “delikanlılık” bahsinden söz açıyor, o Özgecan’ın katiliyle aynı soydan gelmektedir, dünyaları aynıdır, vizyonları aynıdır, kendilerinde en az bulunan şey olan “dürüstlüğü”, “delikanlılık” edebiyatı üzerinden arayıp durmaktadırlar. Bundan dolayı değil midir, evli (evsizi de öyle ama…) erkeklerin büyük çoğunluğunun “kerhane” kapılarını aşındırıp duruyor olması…
Aman bizi rahat bırakın. “Delikanlılığınız” sizin olsun… Biliyoruz ki, ne zaman bu edebiyat gündeme gelir, yeni bir kadın cinayetinin de kapısı ardına kadar aralanır. Hele hele bu edebiyat devletin en tepesinden doğru gündeme geliyorsa bilin ki, bütün kadınlar tehdit altındadır. Tehdit altındadır zira, bütün okullar, sokaklar, işyerleri, evler, tarlalar “delikanlılık” pozuyla caka satan erkeklerin işgali altındadır.