Korkut AKIN yazdı: “Aklın kötümserliğine karşı iradenin iyimserliği”nin simgesi kaç kişi tanırsınız, şu dünyada. Bir elin parmaklarının sayısını geçmez, haydi biz iki elinizi, yanına ayak parmaklarınızı da ekleyeyim… Biri Vedat Türkali, tam da Gramsci’nin yukarıdaki sözüne uyan.
“Aklın kötümserliğine karşı iradenin iyimserliği”nin simgesi kaç kişi tanırsınız, şu dünyada. Bir elin parmaklarının sayısını geçmez, haydi biz iki elinizi, yanına ayak parmaklarınızı da ekleyeyim… dahası yok. Hayatın içerisinde “simge” olan, halkların bir daha ağlamaması, yaralı yüreklerin kalmaması için insanın insanca ve onurlu yaşam hakkını savunan, bunun için de şiirden tiyatroya, senaryodan sinemaya, romana ürünler veren bir Vedat Türkali var, tam da Gramsci’nin yukarıdaki sözüne uyan.
Yakınlarının Kadir, çevresindekilerin (sinemacılardan el alarak) Vedat Hoca dediği, “Bir Gün Tek Başına” ve “Mavi Karanlık” ile çok sevilen romanlar yazan; “Otobüs Yolcuları”, “Dolandırıcılar Şahı”, “Karanlıkta Uyananlar”, “Bedrana”, “Güneşli Bataklık”, ve “Fatmagül’ün Suçu Ne” ile beyazperdenin; “141. Basamak”, “Dallar Yeşil Olmalı” ve “Bu Öla Kalkacak” ile tiyatro sahnelerinin unutulmazları arasına girmiş ve hep beğenilmiş bir sanatçı…
Sürekli yanında olduğu ve son yıllarında belki de can yoldaşı sayıldığı için pek çok ayrıntıyı bilen Sebahat Altıparmakoğlu, Türkali’nin 85’inci yaşına yönelik bir kitap hazırlamıştı zaten, ölümünün (çiçekler çelenk örsün başucunda) ardından bu kez 100’üncü yaşı nedeniyle yeniden yazılar toplamış ve hem Vedat Türkali’yi unutturmamış hem de yeni anılar ve bilgilerle bizleri donatmış.
Anılar denizinin zorluğu
Vedat Türkali gibi, sanatın yanı sıra siyasetin doruklarında da gezinen biri ile anıları olan insan çoktur. Altıparmakoğlu’nun belki de en büyük sıkıntısı onca birliktelik yaşayan biri olarak içinden kitap oluşturacak kadarını seçmek olmuştur muhakkak.
(Kendime de pay biçeyim) 12 Eylül sonrası ilk sanat kültür merkezi için Etkin Sahne (Vatanseverler) ile Etkin Sinema (Gelincik) çalışmaları boyunca Vedat Hoca ile görüşmüş, iyi arkadaşlık(!) geliştirmiş, Lütfi Akad ve Ertem Göreç ile sürdürülen bir film çalışmasına katılmış, bu arada da Merih Abla ile de Hoca’yı çekiştirmiştim. Vedat Hoca’nın, izin çıktıktan sonra Avrupa’ya gitmek için birçok ülke vizesini ben yaptırmıştım. Hatta konuşmuştuk da neden Deniz veya Barış yok diye… Yerine imza bile attım, onun da izniyle.
Politik gücü…
Vedat Türkali’nin gücünün, politik araçları başarılı bir şekilde estetize edebilmiş biri olmasında gizlendiğini belirtiyor Özgür Akın Oto. Gerçekten de “Güven” -ki, “itimat” demişti bir söyleşimizde, anlaşılamama durumuna karşı günümüz Türkçe’sinin daha doğru olup olmayacağını konuşmuştuk-, “Yeşilçam Dedikleri Türkiye”, “Komünist” ve tabii ki “Bitti Bitti Bitmedi” bunu gerçekleştirdiğini gösteriyor. Sinemayı iyi bildiği için zamanlamayı başardığını, daha kurarken okurun sabrına göre zamanlamayı düzenlediğini anlatmıştı.
Dönemin somut koşullarından yola çıkıp, verilerinden ve belgelerinden de yararlanarak ele aldığı konuları işlerken işçi emekçi sorunlarını, Kürt sorununu, son romanında belirgin olarak ortaya çıktığı gibi Ermeni tehcirini de herkesin kabul edebileceği bir kurguyla veren Vedat Türkali’yi eşinden çocuklarına, torunlarına, ailesi, siyaseten aynı düşünceyi paylaşan yol arkadaşları, sanatla iç içe olan yakınları, yaşamının bir dönemini birlikte geçirdiği yakınları anlatıyor.
Gerçeğin arayıcısı ve halkların savunucusu, büyük anlatıcı Vedat Türkali’yi saygıyla, sevgiyle anıyoruz.
Vedat Türkali 100 Yaşında
Sebahat Altıparmakoğlu
Anılar, yazılar
Ayrıntı Yayınları
Eylül 2020, 398 s.