KORKUT AKIN Lübnan filmi ‘Hakaret’ üzerine yazdı: “Futbol için de ‘futbol sadece futbol değildir’ denir ya, Ortadoğu’da, bunca yaşanmışlığın içinde hakaret de sadece hakaret değildir, altını kazıdığınızda çok şey çıkar, kabullenemeyeceğiniz, altından kalkamayacağınız…”
KORKUT AKIN
Biri mülteci, kaçak bir mühendis, çalışma izni olmadığı için ancak ustabaşı olarak evine ekmek götürüyor, kararlı, dirayetli, özgüvenli, dürüst, Müslüman. Diğeri ırkçılık düzeyinde milliyetçi ve tutucu, işine bağlı bir araba tamircisi ve bir o kadar da başarılı, işini ve çocuk bekleyen eşini çok seven biri, Hristiyan. Her ikisi de Lübnan’da yaşıyor. Bu iki kişinin hakaret davası anlatılan…
Hakaret sadece hakaret midir?
Futbol için de “futbol sadece futbol değildir” denir ya, Ortadoğu’da, bunca yaşanmışlığın içinde hakaret de sadece hakaret değildir, altını kazıdığınızda çok şey çıkar, kabullenemeyeceğiniz, altından kalkamayacağınız…
Ustabaşı Yasser, tamirci Tony’nin su akıtan balkon giderini tamir etmek ister. Tutucu Tony, kabul etmez. Dışarıdan yapılan onarımı da kırar. Yasser de, emeğinin hiçe sayılmasına üzülerek hakaret eder. Çıngar da orada kopar zaten. Tony, bunu kaldıramaz, şikayetçi olur. Yasser, patronunun üstelemesine rağmen özür dilemez. Bunun üzerine Tony, nefret suçu sayılacak şekilde ırkçı ve aşağılayıcı hakaret eder Yasser’e. Yasser, dayanamayıp Tony’e vurur. Mahkeme Yasser’i suçsuz bulur.
Suçluyu kazıyınız altından insan çıkar
Buraya kadar sıradan bir öykü gibi giden film, aslında içten içe mültecilerin durumunu, insanların düşüncelerinin yaşamlarını bile belirleyecek denli önemli olduğunu, altından kalkamayacak olsa bile sırf inat ve ısrarla hatayı sürdürdüğünü, hiçbir şeyin kendisini engelleyemeyeceğini anlatıyor.
Türkiye’nin de coğrafi ve toplumsal olarak bir Ortadoğu ülkesi olduğunu kabul edersek eğer, bizim yaşadıklarımızdan çok farklı değil Lübnan’da yaşananlar.
Gezi Direnişi ile bağdaştırdım önce… Adı konulmamış ve kırk yıldır sona erdirilemeyen savaş geldi aklıma. Cemaat ile siyasi iktidarın bir ara birlikte, sonra birbirine rakip olduklarını gördüm. Hiç yoktan yere başlayan çatışmanın alevlenmesiyle, ne yapılırsa yapılsın alevlerin parlayıp bütün kenti/ülkeyi sardığını izledim. Filmde yaşananlar bizdekilerden farksız. Bir küçük farklılık var: Lübnan’da (filmde yani) yargı tarafsız karar veriyor. Etkilenmeler vardır kuşkusuz, ama yerel mahkeme de temyiz (yüksek) mahkemesi de, alabildiğine tarafsız ve olabildiğince adil. Bu arada, küçük bir detay var, önemli. Avukatlar, avukatlar nasıl da canla başla savunuyorlar müvekkillerini. Bence ikisi de biliyor her iki müvekkilin de haksız yere suçlandıklarını, ama iş iştir veya görev görevdir.
Başarı sakinliğinde…
Çok iyi bir senaryo, çok iyi çekilmiş, oyuncular da müthiş. Gözünüzü kırpmadan izliyorsunuz filmi, bir polisiye veya kovalamaca filmi gibi. Hem merak hem heyecan hem de gizem var. Tabii ki, filmin başından itibaren bir tarafı tutuyorsunuz, diğer tarafın da hatalarının varlığını kabul ediyorsunuz. Yine de o tuttuğunuzun diğerine üstün gelmesini istiyorsunuz içten içe… Hamile karısının erken doğumuyla olaylar daha bir karmaşık hal alıyor. Buna da bağlı olarak -bizim ülkemizde de hep yapıldığı gibi- tamirci dükkanı işaretleniyor. Gerginlik artıyor, çatışma sokaklara yayılıyor ve siyasiler de giriyor devreye. Hatta Devlet Başkanı bile… Kuş tuttuğunu bırakmazmış ya, iki taraf da vazgeçmiyor inadından.
Derinlemesine işlenen senaryo hiç açık vermiyor. Reji çok başarılı, yakın ve genel plan dengesini çok iyi gözetmiş. Oyuncular, zaten ödüllendirildiler bile (Venedik Film Festivali, en iyi erkek oyuncu). “Hakaret”in 2018 En İyi Yabancı Film Adayı olduğunu da belirtmeliyim.
İster bizden uzakta, küçük bir sözün ne denli büyük sorunlara yol açtığını izleyin, isterseniz her birinin bir karşılığı bulunan ülkemizdeki yaşamla bağdaştırarak… Her ikisinde de bu çarpıcı filmin etkisi altında kalacaksınız.
Hakaret -The Insult- Yönetmen Ziad Doueiri, Oyuncular Adel Karam, Kamel El Basha, Camille Salameh, Diamand Bou Abboud… 19 Ocak’tan itibaren gösterimde…