hak mücadelelerinin çok önemli olduğu bir dönemden geçiyoruz. çünkü iktidarın, başta ekonomik politikaları olmak üzere bütün siyaseti var olan hakları ortadan kaldırmayı, kamuyu küçültmeyi hedefliyor. bugün mücadele haklarımızı genişletmenin ötesinde, mevcut hakları koruma kavgası. uzatmayacağım, bu mecrayı takip eden herkes zaten bunları biliyor.
hak mücadelelerinin sınıf mücadelesiyle kesiştiği geniş bir küme var. o kesişme kümesinin dışında, bir tarafta, örneğin kadınların kendi soyadını kullanma hakkı gibi, kapitalizmle bağlantısı olmayan haklar ve diğer alanda sınıfın siyasal iktidar mücadelesi var.
siyasal mücadele, sadece tarihsel koşulların belirlediği bir devrim ânını hazırlama, o koşullar oluştuğunda hazırlıklı olma mücadelesi değil, zaman zaman da işçi sınıfının ve başka sömürülenlerin, ezilenlerin taleplerinin, siyasetinin mevcut egemen siyasetin içinde temsil edilmesi işlevini de görür; bugünün parlamenter sisteminde bunun ne kadar mümkün ya da anlamlı olduğu ayrı bir tartışma. ama şu açık; siyasal mücadele esasen güç biriktirmeye dayanır, hak arama mücadelesi ise sonuç almaya.
hak mücadelesi sonuç alır!
herhangi bir hak mücadelesinin sonuç alması da tabii ki gerek fiili gerekse ideolojik güçlenmeyi gerektirir. ama örneğin sınıfı temsil iddiasındaki bir sol partinin, herhangi bir seçimde yüksek oy almasının kısa vadede -karamsar olmak istemiyorum ama bazen uzun vadede de- sınıf için gözle görünür sonuçları olmayabilir. ama bu önemsiz olduğu anlamına gelmez ve siyasal mücadelenin ta kendisidir.
hak mücadeleleri ise böyle değil; bir örnekle anlatmak istiyorum. türk ceza kanunu’na 1926 yılında eklenen 438. madde, “ırza geçmek ve kaçırmak fiilleri fuhuşu kendine meslek edinen bir kadın hakkında irtikâp olunmuş ise, ait olduğu maddelerde yazılı cezaların üçte ikisine kadarı indirilir” şeklindeydi. yani tecavüze uğrayan bir kadının seks işçisi olması halinde tecavüzcüye verilen cezada indirim oluyordu! 1989 yılında, böyle bir vakanın gündeme gelmesi üzerine kadın kurtuluş hareketinin verdiği mücadeleyle bu madde kaldırıldı. yani yapılan mitingler, eylemler bir sonuç aldı!
bütün işçi direnişleri, grevler böyle. belli talepler var, direniş başarılı olursa o taleplerin bazen bir kısmı bazen tamamı gerçekleşiyor. emekçilerin gündelik hayatı değişiyor, sofralarına gelen ekmek, gelecek güvenceleri büyüyor, mücadele deneyimleri onları insan olarak farklılaştırıyor.
hepsi bu mu?
hak mücadelelerinin, içeriklerinden bağımsız bir siyasal işlevi de var. bugünkü iktidarın önemli bir yönetme aracı halkı, edinilmiş[1] kimlikler yani müslümanlık, kemalizm, milliyetçilik, laikçilik vb. üzerinden kutuplaştırmak. insanlar, bu ikilem içinde, kendi çıkarlarını, refahlarını, mutluluklarını hesaba katmadan tercihler yapıyor. hak mücadeleleri bu ikilemi kıracak en önemli araç, çünkü gerçekliği pratikle ortaya seriyor.
bu noktada bir parantez açmak istiyorum. sendika.org’da son zamanlarda kimlik siyasetlerini ve radikal demokrasiyi çok olumsuz anlamlarda kullanan metinler gördüm. radikal demokrasi benim de hiç benimsemediğim bir siyasi öneri.[2] ama türkiye’de sosyalist hareketin bugünkü halinin sorumlusu radikal demokrasi fikriyatı değil. güçle kurulan ve gücün kurduğu ilişki daha etkili bence.
kimlik politikaları diye burun kıvrılan mücadelelerin ardında farklı fikriyatlar[3] ve sosyalistlerin, komünistlerin kayıtsız kalamayacağı egemenlik ilişkileri[4] olsa da bunlar da, sık sık hak mücadeleleri olarak tezahür ediyor ve varlıkları sosyalist hareketin durumundan sorumlu değil. sosyalist hareketlerin özellikle cinsiyet ve cinsellikle ilişkili hak mücadelelerindeki canlılığı görüp bu alanlara müdahale etme çabasının, arzusunun, sosyalist hareketleri kendi odaklarından uzaklaştırmış olması çok da güçlü bir ihtimal.
hak örgütleri
hak mücadelelerinin kendi örgütlenme araçları, biçimleri var. sınıf açısından sendikalar çok önemli bir araç. sendika derken de bir kurumsallıktan değil, toplu sözleşme, toplu görüşme yapabilecek her tür yapıdan söz ediyorum; bu bazen işyeri komiteleri vb. olabiliyor.
çevrenin talanına karşı zaten orada yaşayan insanlar kendileri örgütleniyor ve uzun yıllardır süren mücadeleler belli modeller ortaya çıkarttı, bu deneyimleri direnişten direnişe taşıyan eylemciler var.
siyasal örgütlenmeler bunların yerini tutamıyor, tutamaz. çok somut bir örnek vermek istiyorum, dem parti’nin ekmek ve adalet buluşmaları, emekçilerin partiyi tanımasını sağlar ve -özellikle kürt hareketinin öcü olarak gösterildiği türk emekçiler için- bu olumlu bir şey. buluşmalara katılan parti üyelerinin emekçilerin koşullarıyla ilgili fikir sahibi olmasını sağlar, bu özellikle merkezi politikalara yansıtılabildiğinde çok çok olumlu bir şey. ama bu çalışma o insanların hayatında bir dönüşüme sebep olmaz, onların herhangi bir hakkının kazanılmasına yol açmaz. o anlamda hak mücadeleleri kategorisinde değil.
solun bu kadar bölünmemiş olduğu bir ortamda siyasal örgütlenmeler hak mücadelelerinin aracı olabilirler miydi? açıkçası bundan da emin değilim. çünkü birçok işçi direnişinde, çevre hareketinde sağ siyaset de dahil her politik görüşten insanın yer aldığını biliyoruz. o mücadele içinde, o mücadele aracılığıyla siyasal bir “aydınlanma” yaşadıkları vakidir, politik görüşleri değişir, her durumda mücadele tecrübesi edinmiş, farklı insanlar haline gelirler. ama en başta, bir siyasal örgütün çatısı altında hareket edebilmeleri güç.
ya dayanışma
siyasal örgütlerin hak mücadeleleriyle ilişkileri konusunda şunu da hatırlamak istiyorum. herhangi bir direnişi ziyaret etmek, o alanda mücadele eden insanları tanımak ve -solun tebliğ geleneklerinin izin verdiği ölçüde- onlardan öğrenmek çok önemli ama bu kaynaşmayı dayanışma olarak tanımlamak doğru değil, dayanışma ifadesini hak edecek bir müdahalenin o direnişin, eylemin gidişatını az da olsa değiştirecek bir etkisi olması gerekir.[5]
deprem gibi, insanların politik görüşleri de dahil her şeyi sorgulayabildiği büyük kırılma anlarında, her türden siyasal yapının örgütlediği dayanışma çok çok etkili ama dayanışma ilkeleri etrafında örgütlense de bir yardım faaliyetinin gerçekliğini genelleştirmek gerçekçi değil.
her hak mücadelesi, yürürken kendi bağımsız örgütlenme biçimlerini ortaya çıkartacak, sosyalistlerin tahlil gücünün, aklının, bakış açısının bu yapıların içinde yer alması çok değerli, tabii ki. kitlenin aklına, inisiyatifine, sağduyusuna güvenmek gerek ama bunların içinde yer almak, mao’nun suda balık olmak dediği şey değil mi?
yani geldiğimiz noktada her zaman yaptığımız şeyleri sorgulamak, değiştirmek, halktan öğrenmek fena bir fikir değil gibi görünüyor. en azından teorik tefsirlerden daha faydalı!
son olarak şunu hatırlatmak istiyorum. akp iktidarı toplumun dokusunda büyük değişikliklere sebep oldu. bu sadece sağcılaşma, dincileşme değil. aynı zamanda hukukun, herhangi bir merkezi adaletin ve daha önemlisi hakkaniyet fikrinin yok sayıldığı, insanların kendilerini zorbalıkla savunabilecekleri, güçlünün zayıfı ezme, ona zarar verme hakkı olduğu fikrinin yaygınlaşması anlamına da geldi. erkeklerin kadınlara, çocuklara, translara, eşcinsellere şiddet uygulama hakkı hepten meşrulaştı; iddia edilenin aksine bu hakka geçmişte de sahiplerdi ama bu mücadelelerle sınırlanmıştı. şimdi sadece bu konudaki yasaların uygulanmaması değil, genel olarak şiddetin bir iletişim biçimi haline geldiği, herkesin sadece kendisini, ailesini ve yakını saydıklarını savunduğu, ve onları yanlış yapsalar da, suç işleseler de savunduğu, haklılık fikrinin ortadan kalktığı bir ortam oluştu. bu anlayış, dayanışma, hakları için birlikte mücadele etme fikrinin tam aksi ve bugün olduğu şekilde hoş görülmesi tesadüf değil. böyle şeyler kınayarak hatta yasaklamalarla da değişmez. hak mücadeleleri ise ezilenlerin, sömürülenlerin arasındaki bağları -eskisinden daha güçlü bir biçimde- inşa edebilecek önemli bir araç. şans tanımakta yarar var.
Dipnotlar:
[1] bu terimi, insanın varoluşundan gelen etnisite, cinsel yönelim gibi kimliklerden farklı olan, tercihe dayanan kimlikleri kastetmek için kullanıyorum.
[2] bu konuda sağduyulu bir değerlendirme.
https://www.ilerihaber.org/yazar/radikal-demokrasi-icin-kisa-notlar-114261.html
[3] örneğin feminizm.
[4] örneğin sömürgecilik.
[5] bunun en iyi örneklerinden biri feministlerin farklı zamanlarda, novamed grevine ve flormar direnişine verdikleri destek oldu.