Korkut AKIN yazdı: Seyrek yazsa da yazdığını okutturan, keyif veren diliyle kendini sevdiren Hilmi Köksal Alişanoğlu, bu kez çocukluğundan kalma karakoncolosu ve bir dönemin bitişini, büyük değişimi anlatıyor yeni romanında.
“Her yeni gün geceden başlar”sa, her şeyin iyileşeceğine inanmak gerekir. Anadolu’da kışın bitip de baharın gelmesi için birçok ritüel vardır, inanışa bağlı olarak değişen. Doğu Karadeniz bölgesinde de çok var böylesi ritüeller ya, burada konu edineceğimiz “Karakoncolos”. Bir başlangıcı işaret ettiği ve güzel(!) bir şey olsa da korkunç anlatıldığı için bütün çocukların korktuğu bir hayali iblis, canavar, cadı…
Karadeniz’de, kıyı köylerinde büyüyen çocukların hemen hepsinin bildiği, yine hemen hepsinin korkutulduğu bir öcüdür karakoncolos. Kimse görmemiştir, kimse duymamıştır ama adı bile insanın ödünü patlatmaya yeter. Anlatılanları dinleseniz, büyükken bile gözleriniz fal taşı gibi açılır da uyuyamazsınız bir türlü.
Güçlü bir mizah
Seyrek yazsa da yazdığını okutturan, keyif veren diliyle kendini sevdiren Hilmi Köksal Alişanoğlu, bu kez çocukluğundan kalma (Trabzonlu ve Trabzonsporlu olduğunu söylemezsek olmaz) karakoncolosu ve bir dönemin bitişini, büyük değişimi anlatıyor yeni romanında.
“Netekim 12 Eylül’de Geldiler”le cuntanın yaptıkları ve yaşattıklarını trajikomik bir dille, güçlü bir mizah anlayışıyla anlattı, sonra başka romanlar da yazdı ama hep işin mizahını çıkarttı, gözetti. Bu kez, korkunç karakoncolos üzerinden keyifli, kahkahalar eşliğinde bir roman yazmış. (Aslında kitabı ikiye ayırmak gerekir; ilki ve uzun kısmını kahkahalarla, ikinci ve kısa kısmını ise gözleriniz dolarak okuyacaksınız.)
Denize girmek mi, ormanda piknik mi?
Hilmi Köksal Alişanoğlu, “anı yaşa” yaklaşımında bir yazar, o anın keyfini çıkarmayı biliyor ve seviyor. “Karakoncolos”ta, yukarıda değindiğim “yeniden başlamak” üzerine, ilginç bir şekilde “tarihin tekerrürü” üzerinden Beckett’in “yenil, bir daha yenil, daha iyi yenil”ini sürüyor öne. Hayat bir mücadeleler tarihiyse her alanda her an mücadele içinde olacağız. Romanın geçtiği Trabzon’un sahil beldesinde esnaf arasında yaşananlardan ahalinin insana bakışına, gençlerin birbirine sevdalanmasından geleneksel ahlaki utangaçlıkla senelerin boşa geçtiğine, belediyecisinden karakoluna dek rüşvet batağına kapılmış insanlardan denize girenlerden ormanda piknik yapanlara, gençlerin tutucu ana babalarından kurtulmak için başvurdukları ilginç çarelerden gözü ihtiyarların hoşgörüsüne dek bütün bir yaşam sergileniyor. Buna bir de kasabanın sokaklarının, yapılarının, bahçelerinin, ormanlıklarda balta girmemiş sık çalılıklar arasından çıkan karakoncolosun korkunç, ürküten hikâyesini ekleyin…
Sinemanın yararı…
Romanlarının yanı sıra senaryo da yazan H. K. Alişanoğlu, besbelli Bunuel’in, “bir filmde bir şey iki kez gösterilirse farklı anlam taşıyordur” sözünü de rehber edinerek ipucu da veriyor okura. Spoiler vermek istemem (benim de sinema geçmişim olduğunu vurgulamış olayım), romanın hem aşk hem yaşam hem de siyasal öykücükleri var. Bu öykücükler arasında kimi yan kimiyse ana. Öte yandan yazarın, ’78 kuşağını belirleyen 12 Eylül’ü, 1921’de tam da bugünlerde Karadeniz’de katledilen 15’lerle bağlaması önemli bir sürpriz. Tamam, bu da bir spoiler ama o kadar kusur kitap tanıtım yazısında da olur.
Karakoncolos
Hilmi Köksal Alişanoğlu
Heyamola Yayınları
Aralık 2020, 251 s.