KORKUT AKIN Polat Özlüoğlu’nun “Günlerden Kırmızı” adlı öykü kitabı üzerine yazdı: “İnsan gördüğünü unutmaz, unutsa da, bir yerlerinde kalır o… hele de acıysa, hele de zulümse kazınsa da kanar içten içe, kaldı ki unutmak!”
KORKUT AKIN
“Böylece tersten bakıp dünyaya, yan konmuşum beşiğe.
Bu yüzden okumayı tersten sökmüşüm,
tersten söylemişim isimleri.
“Abab” demişim babama, “Enen” demişim neneme.
Anama ne desem deyim,
dönüp de bakmamış yüzüme.”
Kırmızının, bizim dilimizde altı karşılığı varmış… Ben birkaçını bilebiliyorum sadece: Kırmızı (zaten kendisi), kızıl, al, bir de kiremit. Her bir kırmızı kendince tanımlar içeriğini, alabildiğine yoğun ve alabildiğine farklı. Herkesin kırmızısı kendincedir kuşkusuz. Polat Özlüoğlu da kendi kırmızısını, “Günlerden Kırmızı” ile aktarıyor bizlere.
Sıcak, sımsıcak öyküler. İçine girdiğinizi anlamıyorsunuz bile, öyle sarıp sarmalıyor sizi. Yaşananların içinde olduğunuz için, siz değilseniz bile bir arkadaşınızın, bir tanıdığınızın, belki tanıdığınızın tanıdığının başından geçenler olduğu için biliyorsunuz. Bilinen şeyleri anlatmak zordur. Zor bir işe soyunmuşsa da yazar, anlatımında başarılı.
Acıyı, özellikle de acıyı…
İnsan gördüğünü unutmaz, unutsa da, bir yerlerinde kalır o… hele de acıysa, hele de zulümse kazınsa da kanar içten içe, kaldı ki unutmak! Unutamadığınızda, bir şekilde aklınıza geldiğinde bir iç burkulması yaşatsa da acı, -kanıksanamaz kuşkusuz- sanki sizindir artık, sizin eliniz, kolunuz hatta bedeninizdir. Sanki yaşanan bunca acıya karşı toplumsal olarak -duyarsızlık demek yanlış olacaktır- tepkisiz kalmamızın nedeni bu acıyla iç içe olmak…
Polat Özlüoğlu, işkencelerden Cumartesi Annelerine, Dersim’den Maraş’a, Sivas’tan Gezi’ye, toplumsal mücadeleleri yalın bir dille, insanın içine içine sokarak anlatıyor.
Bozkırdaki başaklar gibi sapsarı
12 öykünün yer aldığı “Günlerden Kırmızı”da, öyle bir dil yakalamış ki yazarın da öykü kahramanlarıyla birlikte o anı, o duyguyu, o tedirginliği hatta korkuyu yaşadığını hissediyoruz. “Bakışları uzun süre camdan içeri sarkmış tül perdenin arkasında saklanmış” cümlesi, sokağa çıkma yasaklarıyla bombalanan yerleşim merkezlerinden önce, tam da bu günlerde #HAYIR’a yönelik engellemeleri anlatıyor bana sorarsanız. Hani, tarih tekerrür etmezdi! Yazar, bilinçli bir şekilde kendisinin ödediklerini okurun da ödemesi için zorluyor bir bakıma.
Bu gün tanklarla abluka altına alınan, bombalarla yerle bir edilen, sadece kapısına değil içine de aklın alamayacağı denli çirkin, itici, kahredici sloganların yazıldığı yerleşim merkezlerinde taş üstünde taş bırakılmadı. İnsanlar aç, insanlar evsiz, insanlar umutsuz (mu, #hayır, bin kere…) aslında daha dün yine başımızdaydı. Özlüoğlu, unutmamıza izin vermiyor. Hem zaten değil mi ki, unutursak unutuluruz.
Benliğim, belleğim, duygularım…
Polat Özlüoğlu, öyküyü ilk haliyle koymamış kitabına, o kadar belli ki, üzerinde çok çalışmış, titiz bir çaba göstermiş. Doluya koymuş aldıramamış boşa koymuş dolduramamış ama oluşturduğu öykü diliyle de okuru yakalamayı başarmış. Öyle insani, öyle içine işleyerek anlatıyor ki… “Ben bir daha hiçbir sayıyı hiçbir şeyle çarpmadım. Böldüm, topladım, çıkardım ama o geceden sonra çarpamadım.” Bu yalınlıkla siz sayfaları okurken içinizde duyuyorsunuz o korkuyu… dağları bekleyen o kopkoyu kapkaranlık korkuyu.
Korkmak gerekiyor mu? Okur olarak siz korkmamalısınız. Çünkü Polat Özlüoğlu, sizin elinizden tutmaya hazır. Bakın uzattı bile elini…
Günlerden Kırmızı, Polat Özlüoğlu, öykü, NotaBene Yayınları, Kasım 2015, 280 Sayfa