HAMİT BALDEMİR yazdı: “Ulusal bir bilinç ve beraberlikle davranıp referanduma tam bir uzlaşma ile gidilmelidir; desteklenmelidir. Partiler arası sorunlar askıya alınmalı; tam bir ulusal birlik bilinciyle referandumun başarısı için mücadele edilmelidir. Her Kürt bireyi, dostları, demokrat ve sosyalistler; bu tarihsel adımda yoğunlaşmalıdır.”
HAMİT BALDEMİR
Güney Kürdistan Bölge Yönetimi Başkanı Sayın Mesut Barzani’nin dönem dönem bağımsızlık istemini dile getirdiği biliniyor. Burada bu söylemi hangi neden ve amaçla dile getirdiğini irdelemeye ya da bir çözümlemeye tabi tutmaya gerek yoktur.
Mesut Barzani küçük yaşta Kürdistan ulusal mücadelesinde yer almış ve bedel ödemiş bir kişiliktir. Kendi sınıf anlayışı ve uluslararası durum ile bölge koşullarının değerlendirmesinden hareketle örgüt olarak amaçlarını otonom ya da özerk Kürdistan şeklinde ifade etmiş olsa da; her Kürt yurtsever gibi onun da hayalini süsleyen ve özlemini çektiği, bağımsızlıktır. Bu istem ve talep, Güney Kürdistanlıların elbette en doğal hakkıdır. Bu hak tartışılmaz bir haktır. Yine Güney Kürdistanlılar, isterlerse bağımsız devlet kurmak, isterlerse otonom ve isterlerse federatif biçimde kaderlerini tayin etme hakkına sahiptir.
Barzani adı, Güney Kürdistan halk hareketi ile özdeşlemiştir. Mesut Barzani, çocuk yaşta bu mücadelede yer almış ve ağır bedeller ödemiş bir şahsiyettir. Sıradan bir peşmerge değildir, deneyimli bir liderdir. Bölgeyi, kendi halkını ve ilişkide olduğu devletleri (emperyalist veya bölge gerici devletleri) iyi bilen biridir. O, ne zaman neyi nasıl gündeme taşıyacağını bilir. Kendi özgücünün de farkındadır. Günah ve sevaplarıyla o bir liderdir. Bizim anlayış ve ölçülerimize liderliği uymayabilir. Kaldı ki, uymaz da. Uymak zorunda da değildir.
O, kendi tarihsel, ekonomik, toplumsal ve kültürel yapısının lideridir. Feodal-aşiretçi, molla bir ailenin çocuğudur. Güney Kürt hareketiyle özdeşleşmiş bir babanın, Molla Mustafa Barzani’nin oğludur. Ve KDP hareketi, Barzani hareketi olarak da anılır. Bu düzeyde, Güney Kürdistan hareketi, Barzani ailesi ile özdeşleşmiş durumdadır. Bu durum, her ne kadar geri toplumsal yapının bir yansıması ise de, bu özdeşleşme kolay somutlaşmamıştır. Her toplumsal yapı, kendi tarihsel, ekonomik, sosyal ve kültürel yapısına göre lider çıkarır; buna göre mücadele ve önderlik şekillenir. Güney Kürdistan`da da, geleneksel sosyal ve kültürel yapıya göre bir önderlik şekillenmiştir. Bunu görmezden gelemeyiz ve yok sayamayız. Dışarıdan bir önderlik de dikte edemeyiz. Ki, kimsenin buna hakkı da yoktur. Burada, geleneksel bir önderlik var. Feodal-aşiretçi ağa soyundan gelen ve dinsel motifle (molla) güçlendirilmiş bir liderlik.
Böyle bir toplumsal düzen ve kültürde; aşiretin yoksul kesiminden birinin önder olarak ortaya çıkması imkansız bir durum. Bu koşullar, böyle bir önderlik yaratamaz. Buna; hem sosyal, kültürel ve hem de moral değerler izin vermez. Üstelik orada yoksul halk çocukları genelde okuryazar değildirler. Ancak feodal ve aşiretçi egemen/lider kesimin çocukları okuma olanakları bulabiliyor. Burada, babadan oğula geçen, kan bağına dayalı bir liderlik vardır. Molla`nın, ağanın, şeyhin oğlu lider olma koşullarına sahiptir. Güney Kürdistan`da en ilerici ve modern görünen partileşmeler bile bir aşirete ya da tarikata dayanır. Aksi takdirde taban bulamaz ve yaşayamaz. Maalesef gerçeklik budur. Başka bir ifade ile; modern sınıflar olmadığından, modern ulusal önderler de çıkmıyor veya çıkamıyor. Aşiretçi çitler yıkılamadığından da, uluslaşma ve ulusal birlik gerçekleşemiyor.
Durum bu diye, buradan var olan olumsuzlukları görmezden gelelim anlamı çıkarılmamalıdır. Bu gerçeklerden hareketle, bu halkın mücadelesine ve kararlarına saygı duyulmalıdır; en doğal haklarını kullanmalarına, bizi aşan nesnel nedenleri bahane ederek karşı çıkılmamalıdır. Elbette, ideolojik ve sınıf mücadelesi kendi koşullarında verilmelidir ve veriliyor da. Ne var ki, Başur’da modern sınıflar yok denecek kadar azdır. Burada sınıflar; ağa, molla, şeyh ile yoksul aşiret mensupları ve müritlerdir. Yani aşiretçi-feodal ve dinsel yöneticiler ile bunlar tarafından yönetilen yoksul halk kesimleri vardır. Bunlar da, egemenlerine ya kan bağı ile bağlıdır ya da din/tarikat bağı ile.
Elbette, bu kesimler arasında başka yoksul halk tabakaları da yok değildir. Ayrıca, özerk bölge oluştuktan sonra, iş gücünü pazarda satan bir kesim ile üretim araçlarını (kapitalist anlamda) ele geçirmiş ve işçi çalıştıran bir zümre de filizlenmeye başlamıştır. Bu kesim toplumu belirleyecek yapıda değildir. Burada sınıf mücadelesi, geleneksel yönetici egemenlerle, onlara kan veya dinsel bağlarla bağlı kesim arasında sürüyor. Ne var ki, karakteri gereği, örgütlü ve güçlü bir mücadele söz konusu değildir. Ekonomik ve toplumsal yapıdan kaynaklı olarak, burada partileşmeler daha çok aşiret ve tarikatlara dayanır. Bundan dolayı da, burada partiler, ulusal çıkarlardan çok aşiret ve bölge çıkarlarını önde tutarlar. Partiler, ulusal istem ve taleplere önderlik etmekten çok; toplumda kendi bireysel veya ailesel çıkarını ifade etmek refleksiyle kuruluyor. Bu, iki temel parti (KDP ve YNK) arasında kalan partiler için daha fazla geçerlidir. Bu iki parti de her ne kadar aşiretçi ve bölgesel temele dayanıyorsa da; orada ulusallığı da temsil ediyorlar.
Güneydeki kimi partilerin durumunu anlatmak için bir anekdot aktarmak istiyorum. Mizah da olsa, bir parça gerçeği yansıtmaktadır. Gazetecinin biri, Güney Kürdistan Komünist Partisi lideri ile bir röportaj yapmaya gidiyor. Komünist Parti lideri de bir aşiret lideri aynı zamanda. Soğuk savaş dönemidir. Gazeteci parti liderine soruyor: “Soğuk savaş hakkında ne düşünüyorsunuz?” Parti lideri, soruyu farklı anlıyor. “Valla yeğenim” diyor; “biz soğukta da savaştık, sıcakta da. Bizim için fark etmez, Her koşulda evvel Allah savaşırız.“
Her aşiretin bir partisi var. Tabela partisi olsalar da. Hatta, aşiret içinde tanınmış aileler de parti kuruyor. Barzani ailesinden, KDP’ye rağmen dinci ve şeriatçı parti kuranlar var. Kürdistan İslami Birlik Partisi gibi. Kuzey Kürdistan’da da, 1980 öncesi, her aşiret neredeyse farklı bir partiye üye olurdu. Biri A partisinde ise, diğeri B partisine geçerdi. Aile çıkarları ve nemalanmak amacı ile hareket edilirdi. İdeolojik veya sınıfsal değil, aşiretsel ya da ailesel çıkar ve tercihle hareket edilirdi.
Bu gerçeklikle olaya yaklaşmak ve değerlendirmek gerekiyor. Henüz orada tüm halkı veya aşiretleri kucaklayan ulusal çapta bir örgütlenme veya parti yoktur. KDP orada önemli bir güçtür. Parti ve parti önderliği Barzani ailesindendir. Barzan aşireti ve onu destekleyen aile ve aşiretler onun tabanını oluşturur. En etkili ve önderliği fiilen elinde tutan partidir. Mevcut durumda, Mesut Barzani tartışılmaz lider konumundadır. O liderlikten çekilse bile, yine Barzani ailesinden biri liderliğe getirilir. Beğenir veya beğenmeyiz; gerçeklik budur. Güney Kürdistan`da YNK de önemli bir güç ve daha sosyal bir karaktere sahiptir. Bununla birlikte, onlar da Soranilere dayanıyor. Buna rağmen giderek güç kaybediyor. Hem de KDP’nin lehine. YNK`dan ayrılan Goran hareketi, daha sosyal, daha demokrat ve radikal bir pozisyonda. Gelecek vaat eden bir hareket. Toplumsal koşullar, onlara ne kadar olanak sunacak; onu zaman gösterecektir.
Diğer taraftan, Güney Kürdistan`da partiler arası diyalog ve ittifak çok zayıf. Ulusal bütünleşme ve birlikten söz etmek zor. Ulusal çıkarlardan çok aşiretsel ve bölgesel çıkarlar ön planda. Meclis çalıştırılmıyor. Yani mevcut anayasal düzenin yasalarına riayet yok. Uygulama yok. Bu mevcut sosyal yapının politikadaki çarpıcı ifadesidir. Güçlü olan borusunu öttürüyor. Bu durumu bahane ederek, referanduma karşı çıkmak pek gerçekçi gelmiyor. Bu sosyal ve siyasal yapıyı dönüştürmek kolay bir olay değildir. Bu zaman alacak, çok sancılı ve çatışmalı bir durumdur. Hem uluslaşma ve ulusal bütünleşme için gerekli alt ve üst yapının oluşturulması için güçlü bir mücadele vermek ve hem de çıkan tarihsel fırsatları değerlendirmek gerekiyor. Hele bağımsızlık gibi önemli tarihsel bir olay; parti ve bölge çıkarlarından kaynaklı sorunlara feda edilemez. Bu tarihsel adımı kim atarsa atsın ve kim pratikleştirebilirse; tüm iç sorunları atlayıp, bu tarihsel adımı desteklemek bir yurtseverlik görevidir.
Her halk gibi Kürdistan halkının da, kendi kaderini tayin etme hakkı, en temel, en tartışılmaz doğal bir haktır. Böyle bir hakkı ve tarihsel fırsatı tüm olumsuzluklara rağmen desteklemek şarttır. Sadece Kürtler değil, insan olan herkes desteklemek görevi ile karşı karşıyadır. Güney Kürdistanlılar, tüm handikaplarına rağmen, elbette kendi ulusal, demokratik özlem ve talepleri doğrultusunda referanduma gidecektir. Bu hemen bağımsızlık getirmezse bile, bağımsızlığa giden önemli bir tarihsel adımdır. Buna karşı çıkmak, bunu engelleme çabaları; niyet ve gerekçe ne olursa olsun, ulusal demokratik yürüyüşe çomak sokmaktır. En kötü ve en geri ulusal bağımsızlık; sömürge statüsünden milyon kez tercih edilir ve daha ileridir.
Ҫarmıha gerilmiş ve dörde parçalanmış bir bünyenin bir parçası bu çarmıhtan kurtulacak ve siz buna engel olacaksınız; bu nasıl bir mantık. Hem de yurtseverlik, demokratlık ve ilericilik adına. Böyle bir yurtseverlik, böyle bir demokratlık ve ilericilik olmaz. Bunun hiç bir haklı zemini yoktur. Hele ulusal birliğe asla hizmet etmez. Ayrıca Kürdistan’ın her parçası ayrı bir özgünlüğe sahiptir ve her parçanın kendi kaderini tayın etme hakkı ve biçimine saygı temel bir görevdir; sorumluluk ve demokratlıktır. Elbette, Güney Kürdistan Bölge Yönetiminin, özellikle Barzani önderliğindeki KDP’nin anti-demokratik ve geri yanlarının; oradaki parti ve yerel güçlerin eleştirisinin haklılığının bilincindeyim. Bunu anlıyorum. Bununla birlikte, bağımsızlık referandumuna karşı çıkmanın gerekçesi bunlar olamaz. Bu bir ulusal sorun ve tarihsel bir fırsat; bu iç sorunların üstünde bir durumdur. Bu gerekçelerle referandumu sabote etmenin hiç bir haklı tarafı yoktur. Bu tarihsel sorumluluğun altından kimse kalkamaz.
Bütün bu gerçeklerden ve somut tarihsel durumdan hareketle; Meclis sorunları, partiler arası sorunlar ve parlamenter sistemdeki problemler farklı bir yöntemle çözülmelidir; bunlar referandum süreci önüne barikat yapılmamalıdır. Ulusal bir bilinç ve beraberlikle davranıp referanduma tam bir uzlaşma ile gidilmelidir; desteklenmelidir. Başka bir anlatımla, partiler arası ve parlamenter sorunlar askıya alınmalı; tam bir ulusal birlik bilinciyle referandumun başarısı için mücadele edilmelidir. Her Kürt bireyi, dostları, demokrat ve sosyalistler; bu tarihsel adımda yoğunlaşmalıdır.
Referandumdan bağımsızlık yolunda ezici çoğunlukla Evet çıkmasını umut ediyorum. Bağımsızlığa giden, bu tarihsel sürecin Kürdistan ve bölge halklarına çok şey kazandıracağını düşünüyorum. Evet, “Hiçbir şey bağımsızlık ve özgürlükten daha değerli değildir.” Bu nedenlerle bu bağımsızlık referandumunu koşulsuz destekliyorum. Şimdiden halklarımıza hayırlı olsun diyorum. Başarı ve zafer diliyorum.