Korkut AKIN yazdı: “Kulis, Bir Tiyatro Belleği, Hagop Ayvaz” sergisini gezerken, arşiv niteliğiyle her kitaplıkta olmasını istediğim kitabını okurken “Hava karardığında insanın yüreği daha çok acırmış.” sözü çınladı durdu kulağımda. Nereden duydum, ne zaman duydum, anımsamıyorum, ama biliyorum ki, hem Hagop Ayvaz’ı, hem Kulis’i hem de tiyatroyu içeriyor.
“Kulis, Bir Tiyatro Belleği, Hagop Ayvaz” sergisini gezerken, arşiv niteliğiyle her kitaplıkta olmasını istediğim kitabını okurken “Hava karardığında insanın yüreği daha çok acırmış.” sözü çınladı durdu kulağımda. Nereden duydum, ne zaman duydum, anımsamıyorum, ama biliyorum ki, hem Hagop Ayvaz’ı, hem Kulis’i hem de tiyatroyu içeriyor.
Yüreğimiz daha çok acıyor, demek ki hava karardı. Aradan geçen bir insan için uzun gözükse de toplum için kısacık onca yılda, sadece hava kararmamış, ruhumuz da, geleceğimiz de kararmış.
İşte, tam da o nedenle, “Kulis Bir Tiyatro Belleği, Hagop Ayvaz” sergisi umut veriyor, bizi silkeleyip geleceğe yönelmemizi istiyor.
20. yüzyılın başında üç dilli bir tiyatro repertuarı, Direklerarası’ndan Beyoğlu’na, Üsküdar’dan Bakırköy’e, Kadıköy’den Ortaköy’e insanları buluştururken siyasi yaşam (aslında bugün de pek farkı yok tutuculukta, sansürde) içimizi acıtmaya başlamış. O günlerde bambaşka işler yaparken tiyatroya gönül veren, denk geldiğinde sahneye çıkan, hemen her dönem olabilecek şekilde gelemeyen bir başrol oyuncusunun yerine oyunu taşıyan ve önü açılan Hagop Ayvaz, mutluluğu bulur.
Cennetim…
Ayvaz, karmaşık gibi gözükse de bir dönemin tanıklığını, belgelerini, kitaplarını, fotoğraflarını ve tabii, kendi çalışmalarını bulundurduğu çalışma odasını “cennetim” olarak nitelendiriyor. Şimdi, o “cennet” hepimizin ulaşabileceği denli yakın. Haydi, o zaman, ne duruyoruz ki! Oyunlar, büyük çoğunluğu müzelerde görülebilecek kitaplar, inanılmaz güzellikteki afişler ve en önemlisi Hagop Ayvaz’ın el yazısıyla not tuttuğu defterler sadece tiyatroya ve tiyatroculara değil tüm sanat kültür alanına katılımcı ilhamlar veriyor.
1911 doğumlu Hagop Ayvaz, 1936’da, tiyatroyla özdeş bir isim olan Kulis adıyla bir dergi çıkarıyor. Kulis, bir tiyatronun en belirleyici ögesi, sahne arkası aynı zamanda. Seyircinin gördüğü/görmediği, duyduğu/duyması istenmeyen her şey orada yaşanır. İşte Kulis, bize 50 yıl boyunca o sahne arkasını anlatan, Türkiye’de (belki de dünyada da) tek tiyatro dergisi. Tavan taban bir kişi çıkarıyor Kulis’i, elli yıl boyunca. Bunun için mangal kadar yürek olmalı insanda ve Hagop Ayvaz’da var o yürek, daha da büyüğü hem de.
Kültürel birikim
2006’da aramızdan ayrılan Hagop Ayvaz, bütün birikimini Hrant Dink Vakfı’na bırakıyor. Onlar da yemeyip içmeyip düzenliyor ve kullanıma sunuyor. Geçen yıl, pandemi nedeniyle dönem dönem kısıtlamalara takılsa da açılan sergi bu yıl 25 Temmuz’a kadar açık kalacak, daha çok izleyici gezebilsin, ülke kültür tarihinin bu önemli sürecine tanık olsun diye.
Ayvaz arşivini sadece biriktirme olarak görürsek yanlış yaparız. Orada gördüklerimizi geleceğe aktararak kendi içinde bir bütün olan bu değeri daha da değerlendirmeliyiz.
Arşiv bir direniştir
Hagop Ayvaz, tiyatroyu merkez alarak biriktirmiş ve arşivlemiş. Bu arşiv, zamana karşı ayakta kalma savaşı, kültüre sanata düşmanlara karşı toplum dinamiğini de savunan bir direniştir aynı zamanda. Ayvaz’ın defterlerinde üç dilli yazılar var. Osmanlıca, Ermenice, Türkçe bir arada, bir de Ermeni harfleriyle Türkçe alınan notlar var. Onlardan ve arşivin diğer kaynaklarından da öğreniyoruz ki, İstanbul’da üç dilli bir yaşam varmış. İktidardaki siyasi bakış hem çok dilliliği öldürmüş (Rumlar, Ermeniler artık çok azlar aramızda) hem de o çok dilliliğin getirdiği kültürel çeşitliliği yok etmiş. Bu sadece tiyatro için değil, yaşamın her alanı için böyle.
Mimari de tükendi…
İnsanın içi gerçekten acıyor. Kaybolan sadece tiyatro, çok dillilik, kültürel çeşitlilik değil ki, tiyatro yapıları da yerle bir edilmiş. Oysa onlar kalabilse Fasulyeciyan’ın, hepimizin belleğinde Münir Özkul ile özdeşleşen (Hagop Ayvaz’ın sesinden de dinleyebilirsiniz sergide) o ünlü tiradı hüzünlü bir son değil, umutlu bir gelecek olarak anımsanırdı.
Kültür dediğiniz, kalıcılık değil midir? İstanbul’un fethinden sonra keşfedilen(!) Amerika kıtasında, ABD’deki müzelerin sayısı; kültürler beşiği, medeniyetler mozaiği diye gurur duyduğumuz Anadolu’dakilerin bilmem kaç katı… Bir yandan “ecdadımızın dilini unutturdular, tarihini öğretmiyorlar” diye bağıran siyasal erk bir yandan da o tarihi ve o tarihin günümüze taşıdığı güzellikleri yok etmek için kimseyi dinlemiyor.
Karin Karakaşlı’nın kitapta yer alan “Hayatın Baron Ayvaz Hafızası” yazısındaki soruyu ben de sormak istiyorum: “Arşivci bütün o birikime hayatını akıtan kişidir. Her bir parçayı eline alıp, dinlemek isteyene o parçanın hikayesini anlatabilir. Hagop Ayvaz’ın, Kulis’in yanı sıra biriktirdiği yüzlerce Osmanlıca, Ermenice ve Türkçe belge, afiş, oyun metni, süreli yayın, dergi, broşür, karikatür, gazete kupürü ve fotoğrafla, el yapımı klişeleri, kesip yapıştırarak oluşturduğu sayfa dizgileriyle bir abide olarak karşımızda. Bu koca birikim pek çok soruyu beraberinde getiriyor. Bunca Ermeni oyuncu, kumpanya, izleyici, koca bir şehir medeniyeti nerede? Neden yok?”
Kulis, Bir Tiyatro Belleği Hagop Ayvaz
Sergi 15.12.2020 – 25.07.2021
Yapı Kredi Yayınları Sergi Kitapları dizisi
Aralık 2020, 172 s.