Korkut Akın, Gece Uçuşu adlı roman için yazdı.
Okumak, bir başka pencere açmaktır, daha da önemlisi o pencereden ufka, güzelliklere, yeniliklere bakmaktır. Buna da bağlı olarak edebiyat, bizi gelecek o güzel günlere taşır. Çünkü okudukça, açılan pencereden dolan serin ve taze hava yürüdüğümüz yolu da açar.
Antoine de Saint-Exupéry, hepimizin bildiği Küçük Prens’in yazarı, ama aslında diğer kitapları da -okusak- müthiş keyif alacağımız bir yazar. Gece Uçuşu”nda, “Uçak, Paraguay üstünde, çiçekli basık evli, dingin akarsulu zengin bir bahçeden geçer gibi, tek bir yıldızına bile zarar vermeyen kasırganın yamacında süzülüp gidiyordu” diyor. Dikkatinizi çekerim, savaş yıllarıdır, teknoloji yetkin değildir, en küçük rüzgar bile kasırga gibi sarsabilir uçağı. Exupéry, kendi düş dünyasında yarattığı peşindedir, hemen ardından, “Battaniyelere sarılmış dokuz yolcu, mücevher dolu camekanlara benzeyen küçük pencerelerine dayamışlardı alınlarını, Arjantin kasabaları, gecenin karanlığına, yıldız kümelerinin solgun ışığı altına sermeye başlamışlardı bütün altın taneciklerini” betimlemesiyle okuru alır götürür.
Okur mu gider, yazar mı götürür?
Bertan Onaran çevirisiyle Remzi Kitabevi tarafından yayımlanan Antoine de Saint-Exupéry’nin Gece Uçuşu novellası, daha ilk sayfadan başlayarak okurun kendi dünyasını kurmasına izin veriyor. Müthiş betimlemelerle bezeli kısa romanda tanımlamalar da ilginç: “…şu köylüler ne umduklarını bilmiyorlar: İsteklerinin, üstlerine çöken şu gecede, çok çok uzaklara gittiğini bilmiyorlar.” Çünkü “…ışıktan başka bir şey değildi artık, sonra bir avuç yıldız oldu, derken, son bir kez yüreğini sızlatan bir avuç toz haline geldi.”
Bir yazarın bunca dolu, bunca güçlü olması yeter de artar bile ölümünün üzerinden bunca yıl geçmesine rağmen hâlâ yaşamasına. Kısacık bir roman olmasına rağmen neredeyse tüm sayfalarda altını çizeceğim cümleler, tanımlamalar, betimlemeler bulmuşum. Kuşkusuz her cümleyle de kendi “gece uçuşu”mu yaratmışım kendi dünyamda. Sahi, kim bilir sizin düşlerinizdeki “gece uçuşu” ne denli renkli ve yıldızlıdır. Yinelemiş olsam da, bunda Bertan Onaran çevirisinin katkısını göz ardı etmemek gerek. André Gide’in “sunuş”u romanı ve kahramanlarını anlatıyor… Onun da betimlemeleri müthiş.
İnsan olaylara söz geçirir…
“Gece Uçuşu”nun en sevdiğim cümlelerinden biri oldu bu -belki de onun için ara başlığa çıktı. Madem kendi düşümüzdeki kendi gece uçuşumuzu yapacağız Antoine de Saint-Exupéry’den el alarak; o zaman keyfini de çıkarmalıyız.
Güney Amerika’da bir uçtan bir uca posta taşıyan pilotları anlatır “Gece Uçuşu”. Tabii ki onların da düşleri, duyguları, siyasi görüşleri vardır. Evde yolunu gözleyenler vardır. Umutları, beklentileri de… Güneşli havalarda yeryüzü tüm renkliliği ve canlılığıyla serilir altınıza. Fırtınadaysa “yalnızlığın zenginliği”nden başka sığınacak olanağınız olmaz.
“Savaşa son verip mutlu bir barış dönemi açan yengi…” tam da bugününü ülkemizin, yaşanan adı konulmamış kirli ve bir o kadar da kanlı ve çirkin savaşın bitirilmesi talebini yansıtmıyor mu? Hemen peşine eklemeliyim Exupéry’nin sözünü: “Uykusuz geceler, bir besteciye güzel eserler kazandırıyorsa, o uykusuzluk güzeldir.” Kuşkusuz yeter uykusuz kaldığımız, bu sıkıntılı, günlerde… Bundan sonra uykusuz kalacaksanız ya mutluluktan ya da okuduğunuz kitabı elinizden bırakmamaktan olsun.
Ölümsüz kılmalı…
Sevmek, yalnızca sevmek… kısacık ömrüne sığdırdığı coşku Exupéry’nin. Savaşa gitmek istemediği için Güney Amerika’da posta pilotluğuna atanmıştır ve orada yaşadıklarını anlatır. O anlattıkları da ölümsüz kılmıştır kendisini. O ölümsüzlüğe saygı duymak ve sahip çıkmak için okumalı “Gece Uçuşu”nu.
Gece Uçuşu, Antoine de Saint-Exupéry, Remzi Kitabevi, Ocak 2016, 108 s.