Garzan Mezarlığı’ndan cenazelerin çıkartılmasının tarihe ve beleğe yönelik bir saldırı olduğunu belirten Ölüye Saygı İnisiyatifi’nden Serhat Çakmak, davayı AİHM’e taşıyacaklarını belirtti.
Bitlis’in Yukarı Ölek (Oleka Jor) Mahallesi’nde bulunan Garzan Mezarlığı, 8 ile 17 Aralık 2017 tarihleri arasında saldırıya uğrayarak yıkıldı. Mezarlıkta bulunan ve PKK’lilere ait 310 cenaze 19 Aralık tarihinde mezarlıktan çıkarıldı. Uzun süre nereye götürüldükleri bilinmeyen cenazelerin 2 Ocak 2018’de Bitlis Valiliği tarafından yapılan açıklamayla İstanbul Adli Tıp Kurumu’na (ATK) götürüldükleri öğrenildi.
ATK’de bir süre bekletilen cenazelerin daha sonra Kilyos Mezarlığı’nda kimsesizler için ayrılan bölümün kaldırımına defnedildiği ortaya çıktı. Cenazelerini almak için mücadele eden aileler kan örneği verdi. Şu ana kadar 22 cenaze ailelere verilirken, aradan geçen 4 yıllık süreçte ailelerin mücadelesi devam ediyor.
Ölüye Saygı İnisiyatif üyesi ve Garzan Mezarlığı’na ilişkin sürecin hukuki takipçisi olan avukat Serhat Çakmak, Mezopotamya Ajansı’ndan Ferhat Çelik‘e, aradan geçen 4 yıllık süreçte yaşananları değerlendirdi.
Osmanlı’dan bu yana mezarlık
Garzan Mezarlığı’nın Osmanlı kayıtlarında dahi “mezarlık” olarak geçtiğine dikkati çeken Çakmak, mezarlığın ilk başlarda sivil yurttaşların defnedildiğini daha sonra ise PKK’lilerin de mezarlığa defnedilmeye başlandığını ifade etti. Çakmak, ancak valilik ve savcılığın cenazelerin oradan çıkarılmasını meşru göstermek için “mezarlık statüsü yok” bahanesi yarattığını ifade etti. Valilik ve savcılığın aksine oranın çok önceden mezarlık statüsüne alındığına vurgu yapan Çakmak, “Oraya defin yapılmasında hukuken bir engel yoktu” dedi.
Yetkili makamların onayıyla gömdüler
2013-2015 yılları arasında yaşanan diyalog sürecinde PKK’lilerin cenazelerinin yetkili makamların onayıyla burada defnedildiğini hatırlatan Çakmak, “Bir örgüt militanı hayatını kaybettiğinde ölüm belgesi ve defin ruhsatı alınıyordu. Nereye defnedileceği sorulduğunda ‘Garzan Mezarlığı’ deniliyordu. Bu şekilde cenazeler oraya defnediliyordu. Yani defin önünde yasal olarak bir engel yoktu. Ama devlet ve PKK arasındaki müzakerelerde belli dönemlerde tıkanmalar oluyordu. Bu tıkanma süreçlerinde yer yer belli bölgelere saldırılar gerçekleştiriliyordu. Bu saldırılardan birisi de Garzan Mezarlığı’na yapılan saldırılar dizisidir” diye işarette bulundu.
Saldırı dizisinin son halkası
Cenazelerin Garzan’dan çıkarılmasının saldırıların son dizisi olduğunu dile getiren Çakmak, o süreçte yaşananlara dair şunları söyledi: “İlk olarak 2015 yılında savaş uçaklarıyla Garzan’da bulunan birkaç bina yıkılmıştı. Bu yıkılan yerler mezarlığa gelen insanların dini vecibelerini yerine getirdiği binalardı. Onlar yıkıldıktan sonra bu sefer mezar taşlarına saldırılar gerçekleşti.”
Mezarlıklar yerinden söküldü
Çakmak, bu durumun darbe girişimi sürecine kadar sürdüğünü belirterek, “Darbe girişimi sürecinden sonra sokağa çıkma yasakları artmaya başladı. Bu süreçte, insanların Garzan Mezarlığı’yla ilişkisi minimize oldu. Dolayısıyla ne olduğunu da görmüyordu. Sokağa çıkma yasağının olduğu bir dönemde bu mezarlığa dozer ve kepçelerle girilip ailelere hiçbir şekilde haber verilmeden cenazeler oradan çıkarıldı. Tabi bizler bunu olaydan yaklaşık bir ay sonra öğrendik. Bunu da bir babanın kızının mezarlığına gidip dini vecibelerini yerine getirmek amacıyla gittiği sırada öğrendik. Baba oraya gittiğinde mezarlığın topyekun yerinde olmadığını görüyor ve bunu sosyal medyada duyuruyor. Bizler de bu şekilde durumu öğrendik ve hukuki girişimlere başladık.”
300’ün üzerinde cenaze
Kaç cenazenin Garzan’dan çıkarılıp İstanbul ATK’ye geldiğini hala tam olarak bilmediklerini ifade eden Çakmak, buna ilişkin yaptıkları görüşmelerde “270” cevabını ilk başta aldıklarını söyledi. Çakmak, “ATK ile yaptığımız görüşmede birkaç torbada birden fazla kişiye ait cenazenin olabileceğini ifade etmişlerdi. Burada resmi anlamda bir sayı bulunmamaktaydı. Ayrıca tüm ailelere ulaşma gibi bir şansımız da olmadı. Şimdiye kadar 50’ye yakın aile cenazesini almak için başvurdu. Bunlardan 21’i teslim edildi. Bu cenazeleri çıkardığımızda hali hazırda 280 civarında cenazenin olduğunu biliyoruz. Bu da orada 300’ün üzerinde kişiye ait cenazenin olduğunu göstermektedir” diye belirtti.
AHİM’e gideceğiz
Cenazelerin ATK’den sonra Kilyos’ta bulunan Kimsesizler Mezarlığı’nda kaldırımın altına gömülmesine de değinen Çakmak, cenazelerin kutular içerisinde üst üste gömülmesini hatırlattı. Mevzuata göre her cenazenin ayrı bir mezarlığı olması gerekirken Garzan’dan çıkarılan cenazeler için buna uyulmadığını dile getiren Çakmak, “Bu hususa ilişkin ilk başta savcılığa itirazda bulunduk. Savcılıktan çıkan karardan sonra Bölge İdare Mahkemesine, Nisan 2021’de Anayasa Mahkemesi’ne başvuruda bulunduk. AYM başvurumuza hala cevap vermiş değil. İç hukuk yolları tükendiğinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) gideceğiz” ifadesinde bulundu.
‘Muhatap bulamıyoruz’
Avukatların da bu süreçte muhatap bulmakta zorlandığını sözlerine ekleyen Çakmak, şöyle devam etti: “Örneğin Bitlis’te açılmış bir savcılık dosyası olduğunu biliyoruz. Bu dosyada şikayet eden kim, şikayet olunan kim, kimler şüpheli, kimler hakkında bir soruşturma yürütülüyor, soruşturmanın akıbetinin ne olduğu, ne olacağına dair hiçbir bilgimiz yok. Biz burada ilgili yargı mekanizmaları ve idare organları tarafından yeterince bilgilendirilmiyoruz. Bunun için de sağlıklı bir yol alamıyoruz. Dosyada gizlilik kararı olduğu söyleniyor ama dosyada suç nedir, gizlilik kararı alınmasını gerektirecek bir mekanizma var mı, bir gereklilik var mı bilmiyoruz. Örneğin ATK cenazelerin tüm tasarrufunun Bitlis Cumhuriyet Başsavcılığı’nda olduğunu belirtiyor. Ama savcılık cenazenin teslimi için bizi ATK’ye yönlendirdiğinde cenazenin kendilerinde olmadığını söylüyorlar. Şimdi tasarruf Bitlis Cumhuriyet Başsavcılığı’nda ise cenazenin Kilyos’ta mı yoksa ATK’de mi olduğunu bilmemesi büyük bir garabet.”
Toplumda kırılma yarattı
Yaşananın bir toplumun tarihine ve belleğine yönelik bir saldırı olduğunu belirten, “Yani buradaki saldırıyı salt bir kimliğe ya da oranın bir ‘mezar vasfı’ olmadığı için cenazelerin çıkarılması üzerinden bir okuma yapmak yetersiz kalır. Bu tarihe yönelik bir saldırıdır. İnsanların demokratik tepkilerini vermesinin önüne geçmeye yönelik bir saldırıdır. İnsanları susturmaya, sindirmeye çalışılmasına yönelik bir saldırıdır. Bunu da toplumun en hassas noktası olan cenazelere saldırı girişiminde bulunarak yaptılar. Bu saldırının özellikle bir ölüye karşı yapılması toplumda ayrı bir kırılma yaratmıştır” ifadesinde bulundu.