Milletvekili seçimlerinin ilk tur oylaması yarın, ikinci turu gelecek pazar yapılacak. Sonuçları, yani kimlerin mecliste kaç sandalye kazanacağını ve yeni hükümetin nasıl kurulacağını kestirebilmek hâlâ kolay değil.
Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerinden beri yaşanan siyasi gelişmeler Türkçe basında günü gününe yayımlandı. Herkes az çok haberdar. Gene de başa sarıp bir özet geçmekte yarar var.
9 Haziran’da Le Pen’in faşist partisi RN, (Rassemblement National – Ulusal Derleniş) yüzde 31,7 oranıyla açık ara birinci çıkmış, seçime Ensemble! (Birlikte!) adıyla giren Macroncu blok ise yüzde 14,6 ile onun yarısından bile daha az oy alabilmişti. Macron bunun üzerine baskın seçime karar verdi. Herhalde 2017 ve 2022 cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turundaki gibi faşizme karşı olan herkesin kendi arkasına dizileceğini sanarak…
Sağda çalkantı
Bu karardan sonra sağda ve faşistler arasında kimi dramatik çekişmeler yaşandı.
En dikkat çekeni eski De Gaulle’cü parti kalıntısı olan LR’in (Les Républicains – Cumhuriyetçiler) bölünmesi. Önce partinin resmi başkanı Eric Ciotti RN ile ittifak yapacağını ilan etti. Ardından Siyasi Büro toplanıp Ciotti’yi partinin başından attı ama bu karar, başkan kongrede bütün üyeler tarafından seçildiği için, mahkeme tarafından geçersiz sayıldı. Ciotti ve kafadarları RN ile ittifakı sürdürüyor ve 60 kusur seçim bölgesinde aday gösteriyor. De Gaulle’cülüğe sadık klasik sağcıların ise yaklaşık 400 seçim bölgesinde adayı var, yüzde 6-7 oy alabilecekleri tahmin ediliyor.
Bir diğeri Marion Maréchal Le Pen’in RN’e iltihakı. AP seçimlerinde Zemmour’un faşist partisi Reconquête’ten (Yeniden Fetih) liste başı olup seçilen yeğen Le Pen, iki parti milletvekili pazarlığında anlaşamayınca, diğer dört AP vekilinden üçünü yanına alıp Reconquête kasasını da kısmen boşaltarak, teyzesinin ve dedesinin partisine geçti.
Macron çevresindeki çok partili merkez-sağcı ittifakın bazı ileri gelenleri meclisi feshettiği için kendisini topa tuttu. Buna rağmen, itişip kakışarak da olsa bir arada duruyor, “aşırı sağ ya da aşırı sol kazanırsa iç savaş çıkar” diye halkı korkutarak bir “cumhuriyetçi yay (veya, kemer)” oluşturmak için destek istiyorlar. Fakat 2017 ve 2022 cumhubaşkanlığı seçimlerinin ikinci turunda “cumhuriyetçi cephe” adına Macron’a verilen desteği halka karşı tepe tepe kullandıkları için kimsenin onlara kulak astığı yok. Macroncu blok yüzde 20 dolaylarında oy alacak, vekil sayıları da belki 100’ün bile altına düşecek gibi.
O tarafta en kârli çıkan parti RN. Sağcı Sarkozy, sosyalist (sosyal-demokrat) Holland ve merkezci Macron yönetimlerinin neredeyse 20 yıldır, bütün tepkileri ve kitlesel protesto eylemlerini hiçe sayarak izlediği neoliberal ekonomi politikaları ile artan polis şiddetinden yaka silken toplum kesimlerinin protesto oylarını topluyor. Faşist parti Ciotti ve yeğen Le Pen gibi yandaşlarıyla yüzde 34-36 bandına yerleşmiş durumda. Birincilik konumu iktidara geleceği kanaatini de yarattığı için sağdaki ufak partilerin ve bağımsızların oyları RN’e doğru kayıyor.
Solda birlik veya “Yeni Halk Cephesi”
2022 Milletvekili seçimlerine ortak program ve tek listeyle giren Fransız sol ittifakı NUPES çok geçmeden dağılmaya yüz tutmuş, bileşenleri birbiriyle didişmeye koyulmuş ve ara sıra Meclis’te ortak tavır almak dışında birlikte hareket etmez olmuştu. AP seçimlerine ayrı ayrı girdiler ve düşük oy oranlarıyla yetinmek zorunda kaldılar. Fakat baskın seçim kararına beklenmedik bir hızla karşılık vermekten de geri kalmadılar. 10 Haziran akşamı Yeşiller’in genel merkezinde toplanarak “Yeni Halk Cephesi” adlı bir ittifak kurduklarını kamuoyuna duyurdular; sonraki üç gün içinde yeni katılanlarla hangi seçim bölgesinde kimden aday gösterileceğini belirleyip “Cephe” iktidara gelirse “görev süresinin ilk 100 günü için, geçmişten kopuşa yönelik” bir program kararlaştırdılar. Gelenek ve tecrübe (1934 Halk Cephesi, 1973-83 “Ortak Program”, 1997-2002 Çoğul Sol, 2022 NUPES) varsa refleks de ona uygun olabiliyor.
Bütün bunlar, siyasi partilerden daha da önce, 9 Haziran akşamından itibaren, çesitli solcu, çevreci, feminist, anti-faşist örgüt ve gruplarla kimi milletvekillerinin birlik çağrıları ve pek çok ilde başlayan gösteri ve yürüyüşlerle bir arada yürütüldü.
Meclisin feshedildiği akşam LFI’nin (Boyun Eğmeyen Fransa) aykırı ve “birlikçi” isimlerinden Amiens milletvekili François Ruffin mülakat için kendisini arayan BFM TV’den “halk Cephesi” ve “birleşik sol” için ilk çağrıyı yaptı. Ertesi sabah önde gelen sol partilerin liderlerine de aynı çağrıyı sosyal medyadan tekrarladı. Ardından siyasi yelpazenin solundaki bütün partilerden dokuz seçilmiş temsilci ile birlikte çevrimiçi bir kampanya başlattı ve bu metin birkaç saatte yüz binlerce imzaya ulaştı. Keza, aralarında Nobel Ekonomi Ödülü sahibi Esther Duflo ve Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Annie Ernaux’nun da bulunduğu, düşünce, sanat, siyaset ve aktivizm dünyasının 350 ismi Le Monde gazetesinde “zamanımızın felaketleri” ile başa çıkabilmek için solun birleşmesi çağrısında bulunan bir makaleye imza attı. Bunları beş işçi konfederasyonunun -CGT, CFDT, UNSA, FSU ve Solidaires- aşırı sağın yükselişine karşı taleplerini ortaya koymak üzere gösteri yapma çağrısı izledi. CGT ve Solidaires daha sonra açıkça “Yeni Halk Cephesi”ne oy verme çağrısında da bulundular. Yani sol ittifak, aynı zamanda, partilerden önce ve kendiliğinden harekete geçen tabanın baskısına da bir cevap idi.
“Yeni Halk Cephesi” içinde, sonradan katılanlarla birlikte, şu örgütler yer alıyor: LFI, SP, EÉLV (Yeşiller ve Çevreciler ), FKP, NPA (Yeni Antikapitalist Parti), PP (Place publique – Kamusal Alan), Génération-s, GRS (Cumhuriyetçi ve Sosyalist Sol), Cumhuriyetçi ve Yurttaş Hareketi, Solun Radikalleri ve L’Engagement. LFI ve müttefikleri 229, SP ve müttefikleri 179, EÉLV ve müttefikleri 92, FKP 50, diğer bileşenler de 31 seçim bölgesinden aday gösteriyor.
Hemen hemen bütün demokratik kitle örgütleri ve dernekler “Cephe”yi desteklediklerini veya ona katıldıklarını ilan etti. Bunlar arasında iki küçük Yahudi kuruluşu da var: UJFP (Barış için Fransa Yahudileri birliği) ve Tsedek! (Sömürgeci olmayan Yahudiler kollektifi). Place Publique’in eş başkanı Raphaël Glucksmann bile, aslında Macron’u desteklemekten yana iken, kendi partisini de kaybedebileceğini farkedince, son anda (Avrupa bütünleşmesi, Ukrayna’nın desteklenmesi ve anti-semitizmle mücadele konularında açık taahhüt aldığını iddia ederek) “Cephe”ye katıldı. Buna karşılık önde gelen Yahudi derneklerinin hepsi, siyonizmle gözleri bağlanmış halde “Cephe”ye düşmanlık ediyor, solu ve özellikle de Melenchon’u anti-semitizmle suçluyor. “Nazi avcısı” diye ün kazanan Serge Klarsfeld ve felsefeci Alain Finkielkraut ise “YHC ile RN karşı karşıya gelirse RN’i tercih ederiz” diyecek kadar pusulayı şaşırmış durumdalar.
Biraz Tarih
Ruffin ve diğer siyasi kadrolar, aydınlar, CGT ve bazı kitle örgütleri “halk cephesi” çağrısı yaparken, hızla kurulan sol ittifak “Yeni Halk Cephesi” adını alırken işçi sınıfının, solun ve anti-faşist toplum kesimlerinin kollektif hafızasına seslendiler. Bu vesile ile bir parantez açıp 1930’lardaki “halk cephesi”nin kuruluşuna göz atmakta fayda var.
Fransız sağcıları, faşistleri ve kralcıları Almanya’da Hitler’in iktidara gelmesinden moral ve cesaret alıp 6 Şubat1934’te Millet Meclisi’ne yakın yerlerde bir dizi anti-parlamentarist gösteri düzenlediler. Akşamın ilerleyen saatlerinde bir kısmı silahlı diğerleri taş, sopa, kesici ve delici aletlerle donanmış binlerce militan meclisi basmaya kalkıştı ve polisle çatışmaya girdi, karşılıklı ateş açıldı, biri polis 15 kişi öldü ve epeyce yaralanan oldu. Ardından 7, 9, 12 Şubat tarihlerinde de kana bulanan gösteriler oldu, Ölenlerin toplamı 30’u buldu. Çok sayıda göstericinin yanı sıra, polis, asker, diğer güvenlik görevlileri ve itfaiyecilerden de 1664 kişi yaralandı.
Sol, 6 Şubat olaylarını Fransa’da faşizm tehlikesinin kanıtı olarak yorumladı. Komünistler 9 Şubat’ta République meydanında tek başlarına karşı gösteri yaptılar. 12 Şubat’ta CGT (o dönem sosyalistlere yakın) ve CGTU (komünistlere yakın) bir günlük genel grev kararı aldı. SFIO (Sosyalist Parti’nin o zamanki adı) ve FKP aynı gün Paris’te iki ayrı yürüyüş düzenlemişti ama bir noktadan sonra yürüyüş kolları tabanın inisiyatifiyle birleştirildi. Böylece o gün sosyalistler ve komünistler arasında ilk yakınlaşma sağlanmış oldu. Bu yakınlaşma daha sonra 5 Mart’ta komünist ve sosyalist aydınları bir araya getiren Anti-Faşist Entellektüeller Teyakkuz Komitesi’nin kurulmasıyla devam etti. Haziran ayında FKP lideri Maurice Thorez SFİO’ya eylem birliği önerdi; Sosyalistler “faşizme ve savaşa karşı ortak eylem” teklifini kabul etti ve 27 Temmuz’da birlik paktı imzalandı. 4 Ekim’de, Radikal Parti kongresinden kısa bir süre önce, Thorez ve diğer FKP temsilcileri “geniş bir halk cephesi oluşturulması” için çağrıda bulundu. Bu çağrı 1936’da sosyalistlerden ve radikallerden oluşan komünist destekli Halk Cephesi hükümetinin kurulmasına yol açtı.
İki “Halk Cephesi”nin kuruluşu arasındaki benzerlik buraya kadar. Yani temelde faşizmin tırmanışına karşı harekete geçme ihtiyacı, bunun işçi sınıfı ile halk kesimleri arasında birlik eğilimini güçlendirmesi ve sol partiler arasında bir yakınlaşmaya yol açması var. Şimdikinin programı daha kapsamlı ve hükümeti kurma ihtimaline yönelik olmakla birlikte, ana talep ve sloganları ile, ilkinin “Ekmek, Barış, Özgürlük” şiarını gözettiği de bir gerçek. Kollektif hafızada iz bırakanlar esas olarak bunlar zaten.
Benzemezlikler çok daha fazla: a) 1929 büyük buhranı sonucunda ekonominin çöküntüye uğraması ve o sırada SSCB’de uygulanan planlı devletçi modelin kaydettiği başarılar üzerine iktisadi devletçiliğe, yani devlet kapitalizmine başvurma eğiliminin Fransa’da da güç kazanması; b) Meclisi basma girişiminin siyaset sınıfı içinde “darbe girişimi” ve “cumhuriyeti yıkmaya yönelik bir tehdit” olarak algılanması, yeni kurulmuş Daladier hükümetinin olaylardan sonra daha güven oylaması bile yapılamadan istifa etmek durumunda kalması (merkez-sağcı Radikal Parti’nin sonradan, 1935’te, “Halk Cephesi”ne katılması biraz da bundandır); c) Hitler’in iktidarı almasından sonra Alman saldırganlığından duyulan kaygıların artması, o sırada Sovyet Dışişleri Halk Komiseri olan Litvinov’un Fransa, İngiltere ve ABD’ye önerdiği “kollektif güvenlik” politikası, bu çerçevede bir Fransız-Sovyet Karşılıklı Yardımlaşma Anlaşması’nın o zamanki dışişleri bakanları tarafından hazırlanıp daha sonra Laval ile Potemkin tarafından imzalanması; d) SSCB ve komintern tarafından “sınıfa karşı sınıf” taktiğinin ve “sosyal demokrasi sosyal faşizmdir” söyleminin terkedilmesi; işçi partileri arasında iş birliği ve ortak mücadelenin teşvik edilmesi; FKP Merkez Komitesi’nde ve milletvekilleri arasındaki “birlik” taraftarları bulunsa da eski taktik ve söylemde ısrarlı olan Thorez ve ekibinin bir “u dönüşü” yapmaya Komintern temsilcisi Eugen Fried tarafından zar zor “ikna” edilmesi… ve başka kolaylaştırıcı etkenler sayılabilir ki bunların hiçbiri şimdi yok.
YHC, zaafları ve kapasitesi
Yeni Halk Cephesi’nin kuruluşu sol kesimde elbette memnuniyet ve sevinçle karşılandı. İlk günlerin coşkusu içinde ayakları yerden kesilip cephe’nin seçimi kazanacağını ve Melenchon’un başbakan olacağını söyleyen, yazan da olmadı değil. Fakat bunun bir yanılsamadan öteye gidemeyeceği kısa sürede ortaya çıktı.
Kamuoyu yoklamalarına göre seçime katılma oranında beklenmedik bir artış eğilimi var; bu kez yüzde 63-67 arasında olacak gibi. Oysa milletvekili seçimlerinde oy kullanımı 1993’ten beri sürekli düşüyordu. Sandığa gitmeyenlerin oranı 2022’de yüzde 52,5’e ulaşmış ve seçimlerin meşruluğu sorgulanabilir hale gelmişti. Şimdi katılım söz gelimi yüzde 65’i bulursa, bu, 2022 seçimlerinin ilk turunda oy verenlere (yüzde 47,5) kıyasla, en az 15 puanlık bir bir sıçrama demek.
“Cephe”nin alacağı oy oranı yüzde 28-30 arasında görünüyor. Yani 2022 seçimlerinin ilk turunda NUPES’in aldığı yüzde 25,78’den yüksek ama bileşenlerin AP seçimlerindeki toplam oranının (yüzde 31,58) bile altında. Tabii seçime katılma eğiliminde böylesine yükseliş varsa, bu oran, hem önceki milletvekili seçimlerine, hem de AP seçimlerine göre gerçek oy sayısının epeyce artacağını da gösteriyor.
Seçimlere katılma oranında 30 yıldır süregelen azalma, besbelli ki, gitgide genişleyen ve sonunda çoğunluk olan bir seçmen kitlesindeki parlamenter sistemden kopma eğilimini, yukarılarda bir oligarşik bir yapının kendilerini dışlayarak her şeyi çekip çevirdiği kanaatinin yaygınlık kazandığını ifade ediyordu. Bunun tersine dönebileceği 2022 seçimlerinde Macroncu blokun Meclis’te çoğunluğu kaybedip 245 vekilliğe kadar gerilemesi, NUPES’in 151, RN’in de 89 milletvekili çıkarmasıyla hissedilmişti. Kendisini sistemden dışlanmış sayan seçmenlerin şimdi siyasi iktidarı etkileme veya değiştirme konusunda daha umutlu ve hevesli olduğu anlaşılıyor. Ne var ki katılımın yükselmesi daha ziyade faşist partiye yarayacak gibi. Büyük bir sürpriz olmaz veya anket şirketlerinin hesapları tümüyle yanlış çıkmazsa, “Cephe”nin aradaki 6-7 puanlık farkı kapatıp faşist blokun önüne geçmesi olası değil.
Bu sıçramanın neden “Halk Cephesi”ne değil de faşist partiye yaradığı elbette tartışılacak. Siyasi, iktisadi, sosyolojik ve tarihsel bir yığın etken var. Dünyada esen gericilik ve faşizm rüzgarından Fransızların da etkilendiğini hesaba katmak gerek. Yakın dönem için en önemli sebeplerden birinin ise, RN birlik ve dirlik içinde disiplinli bir parti görüntüsü verirken, Fransız solu içinde çekişme ve sürtüşmelerin devam etmesi ve NUPES’in dağılması olduğunu vurgulamak gerek. Üstelik bunlar “Cephe”nin kuruluşu ile de sona ermiş de değil. En büyük bileşen durumundaki LFI kendi milletvekillerinden aykırı sesler çıkaran beşinin üstünü çizdi, başkalarını aday gösterdi. Gösterdi ama onlardan dördü, Daniellle Simonnet, Raquel Garrido, Alexis Corbière ve Hendrik Davi gene de aday oldu ve seçime gircecek. Aynı şekilde en az iki seçim bölgesinde LFI’nin adaylarına karşı başka solcu adaylar çıktı ve kimi bileşenler onları destekliyor. Bu durumun hem bir dağınıklık görüntüsüne yol açtığı ve güven sarsıcı olduğu, hem de oy bölünmesine sebep olacağı besbelli. Keza, siyaseten genellikle isabetli tavırlar alan Melenchon’un hırsını yenemeyip “Cephe”nin kuruluşundan sonra bile didişmeci tutumunu sürdürmesi de öyle. Benzer tutum içinde olanlar başka partilerde, özellikle Melenchon’u Filistin davasını destekliyor diye haksız yere anti-semitizmle suçlayan SP’lilerde de var. Ayrıca, SP kontenjanından aday olan eski cumhurbaşkanı Holland ile Glucskmann gibi isimlerin seçmenleri “Cephe”ye yaklaştırmaktan çok uzaklaştırıcı etki yapması da olası.
Fakat şimdi bunlara kafayı takma veya pireye kızıp yorgan yakma zamanı değil. Faşizm Fransa’da bir eşiği aşacak gibi görünüyor. Bu eşik aşılırsa her şey eskisinden daha beter ve baş etmek çok daha zor olacak. Üstelik etkisi İtalya’daki gibi sınırlı kalmayacak, faşist partilerin bütün Avrupa’da yeni bir atılım yapmasına da yol açacak. Buna karşılık Yeni Halk Cephesi, faşizme karşı mücadelede en kararlı güçlerin neredeyse tümünü birleştirmiş, merkez-sağcı ve sağcı kesimi sollayarak faşist partinin karşısına dikmiş durumda. Bu çok değerli bir kazanımdır. Şimdi görev “Cephe”yi desteklemek ve güçlendirmektir. Bu görev seçimlerde (ve daha sonra da) sadece Fransızların değil, çifte vatandaş olan Türkiye kökenli göçmenlerin de omuzlarındadır.
Irkçı, beyaz üstünlükçü, kadın, göçmen ve müslüman düşmanı faşist RN’e dur demek için haydin sandık başına! Oylarımız başka hiç kimseye değil, Yeni Halk Cephesi’ne!