SEÇİL İÇCAN
AKP’nin itina ile inşa ettiği neoliberal-muhafazakâr sistem kadın cinayetlerinden nemalandı, Kadınların kanlarının üstüne kuruldu.
Her gün farklı gerekçelerle ama aynı zihniyetin ürünü olarak kadın cinayetlerinin yaşandığı “Yeni Türkiye”de, Erdoğan yine-yeni-ye-niden “fıtrat” zırvasıyla karşımıza çıkıyor. Kadın cinayetleri bir cins kırımı boyutuna ulaşmışken, kadına yönelik şiddetin her biçimi hayatın her alanında ayyuka çıkmışken, Aileden sorumlu bakanlığımız şiddetin çetelesini tutamazken; üstelik 25 Kasım Uluslararası Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü’nde memleketin reis-i Cumhur’u çıkmış “kadın ile erkek, fıtratı gereği eşit olamaz” demekte zerrece beis görmüyor. Şaşırmadık! Dolayısıyla; çok geçmeden “bu ülkede yıllarca doğum kontrolü ihaneti yaptılar” söylevi ile kadın bedeni ve beden tahakkümüyle ilgili vaazlarına bir yenisini ekleyince “Aklımızla mı oynuyor?” demedik!
AKP, iktidarı boyunca her fırsatını bulduğunda kadınları hedef alan politikalar, söylemler üretti; üretmeye devam ediyor. Özellikle ikinci Erdoğan Hükümeti ile başlayan ve üçüncü Erdoğan Hükümeti ile net bir şekle bürünen, kadın erkek eşitliği fikrinin toplumda karşılıksız kalması yönünde çalışmalar sistematik bir biçimde uygulandı. Nitekim var olan eşitsizlik daha da derinleşti, kadına yönelik şiddet kadın katliamlarına dönüştü. Yargı erkinin kadın katillerine uyguladığı ceza indirimleri, medyanın kadın cinayetlerini normalleştiren “erkek” dili, iktidar sözcülerinin kadın bedeni üzerinden geliştirdiği milli/dini söylemler bir sarmal halinde şiddeti ve cinayetleri teşvik etti.
AKP’nin itina ile inşa ettiği neoliberal-muhafazakâr sistem kadın cinayetlerinden nemalandı, kadınların kanlarının üstüne kuruldu. AKP iktidarı döneminde, yani 2002-2014 yılları arasında 7.320 kadın katledildi. Sadece 2014 yılının ilk 11 ayında erkekler 253 kadını katletti. Bu kadınların birçoğu kocaları, eski kocaları, sevgilileri, babaları, erkek kardeşleri tarafından katledildi. Bütün bunlar; her biri ayrı ayrı içimizi burkan, öfkemizi büyüten, şiddet ile yaşam hakkı gasp edilmiş kadınların sonuçta birer rakama indirgenmesi, meselenin kadınlar açısından vahametini de gözler önüne seriyor. İslami muhafazakâr ideoloji ile neo-liberal ekonomi politikaları birbirine eklemlenmiş biçimde 2002’den bu yana iktidarda kalacak şekilde “başarı”(!) ile sergileyenler; kadını değil aileyi korumayı, nüfusu artırmayı, doğum kontrolü ve kürtaj hakkını Kısıtlamayı/engellemeyi, çocuk yaşta evliliği teşvik etmeyi öncelikli politika haline getirenler, yaratmaya çalıştıkları düzen içinde kadınları birer tehdit unsuru olarak görüyor.
AKP’nin “yeni kadın” modeli
AKP’nin kadınlara dayatmaya çalıştığı “yeni kadın” modeli başta aile içerisinde olmak üzere her alanda kadınları ikincil olma rolüne mahkûm ediyor. Bu “yeni kadın” modeli, iktidarın hayatını şekillendirdiği, gerektiğinde evinde oturup çocuk yapan, gerektiğinde ucuz iş gücü olan, şehrine, köyüne ve yaşam alanına yapılan saldırılarına ses çıkarmayan bir kadın modelidir. Velhasıl, bu “yeni kadın” modeline direnen kadınlara kesilen hesap; şiddet, cinayet ve tacizdir.
Bağımsız kadın örgütlerinin mücadelesi ile Türkiye’nin ilk imzacısı olduğu ve çekincesiz kabul ettiği İstanbul Sözleşmesi 1 Ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe girdi. Bu sözleşmenin giriş kısmında; kadına yönelik şiddetin erkekler ve kadınlar arasındaki eşitsiz güç ilişkilerinin tarihsel bir tezahürü olduğuna ve bu güç ilişkilerinin erkeklerin kadınlar üzerinde tahakkümüne ve kadına yönelik sosyal ayrımcılığa yol açtığı, kadınların ilerlemelerinin önünde engel olduğuna vurgu yapılmaktadır. Söz konusu sözleşmede şiddetin öfkesine yenik düşen, hasta, sapık, işsiz, alkolik, yoksul, tatminsiz, cahil erkekler gibi kategorilere sıkıştırılamayacak ya da “münferit vakalar” olarak geçiştirilemeyecek yapısal bir sorunun varlığının altı çiziliyor. Yani şiddeti, eşitlik sağlayarak önleyebilirsiniz; eşitsizlikleri arttırdıkça şiddeti de artırırsınız diyor ve eşitsizlik politikalarını mahkum ediyor. Ne var ki, bir yandan bu sözleşmeye imza atan AKP hükümeti, diğer taraftan kadın-erkek eşitsizliğini bir devlet politikası halinde uyguluyor. Uluslararası arenada sergilenen bu ikiyüzlülük AKP’nin kadın düşmanlığı konusundaki gözü karalığının da bir yansımasıdır.
AKP; Tayyip’iyle, yargısıyla, medyasıyla, erkek egemenliği yeniden üretmenin gayretinde her gün yeni bir kadın düşmanı söylem geliştiredursun, biz kadınlar hayatın her alanında maruz kaldığımız saldırıları püskürtmek için yan yana, mücadele içinde olacağız. Şiddete karşı direnmek fıtratımızda var!