KORKUT AKIN yazdı: “Bir muhakeme filmi aslında “Eşitlik Savaşçısı”, Amerika’da 1950’lerden başlayıp 1970’li yıllara kadar süren kadın-erkek mücadelesini, bir başka deyişle –filme de adını veren- cinsiyet ayrımcılığına karşı verilen mücadeleyi anlatıyor.”
KORKUT AKIN
Hiçbir şey birden olmuyor, belirli bir birikim gerekiyor, daha çok çaba harcanması gerekiyor, ilgili olanların ikna edilmesi de pek kolay olmuyor… Ama hiçbir şey değişimin önünde duramıyor. Haklıdan yana değişim, silip süpürüyor bütün tutuculukları, çıkarlara dayalı yasaları bile…
Böyle gelmemiş, böyle gitmez…
Erkek egemen dünyanın temellendirmesine rağmen, başta yasalar olmak üzere hayatın her anında, her alanında eşitlik için mücadele ediliyor. Daha düne, 1970’lere kadar vergilendirmede eşitlik söz konusu değil. Amerikan mahkemeleri bile -filmde olduğu gibi- erkeklerin yararına bile olsa bazı yasaları kadınlara karşı korumakta direniyor.
Bazen küçük bir soru işaretinden doğan düşünce, kendi yolunu çiziyor ve toplumsal mücadeleler kazanıyor. “On the basis of sex, Eşitlik Savaşçısı”nda, Ruth Bader Ginsburg, sadece bir anne değil, ölümle yüz yüze kocasının hayata tutunmasını sağlayan, onun adına derslere girip eğitim alan, onun da yetişmesini sağlayan, tüm tutuculuğuna rağmen hukuk dünyasına girip avukat olan, girdiği davaları kazanan, ders verdiği öğrencileri iyi eğiten bir kadın. Musevi de üstüne üstlük.
Cinsiyet ayrımcılığına hayır!
Bir muhakeme filmi aslında “Eşitlik Savaşçısı”, Amerika’da 1950’lerden başlayıp 1970’li yıllara kadar süren kadın-erkek mücadelesini, bir başka deyişle –filme de adını veren- cinsiyet ayrımcılığına karşı verilen mücadeleyi anlatıyor. Toplumsal yaşam içerisinde, erkekleri düşünen yasa yapıcılar, kadınları küçümserken erkeklere de belli zararlar verebiliyor. İşte Ginsburg yasanın o açığını yakalıyor.
Toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesi günümüzde de sürdürülen, LGBTİ bireylerce daha da geniş bir alana yayılan, aslına bakarsanız da yaşamı belirleyen bir mücadele. Ginsburg bir açıdan süfrajet, hem de başarılı bir süfrajet.
Vietnam Savaşına karşı…
Ginsburg, evde kocasına, okulda öğrencilerine, işte patronlarına, mahkemede yasa koyuculara karşı toplumsal eşitlik mücadelesi veriyor. Ancak tutuculuk öylesine köklü bir illet ki, az da olsa yaşamın bir anında kendisini gösteriyor. Kendisi kora kor mücadele ederken, ABD’nin haksız savaş örneği olarak kabul ettiğimiz Vietnam Savaşına karşı eylemlerine kızının katılmasına izin vermiyor. Bu size Türkiye’yi anımsatmıyor mu? 12 Eylül öncesinde toplumsal mücadelenin içinde yer alan ve hala düşünü sürdüren insanların çocukları görünmüyor bile ortalıkta. Demek ki aynı hastalık, ne ekonomik ayrım ne de kültür farkı gözetiyor.
Büyük mücadelelerle geçen bir yaşam…
Ruth Bader Ginsburg, bugün belli çevrelerin dışında hatırlanan bir kişilik değil. Ancak başarıya ulaşan mücadelesinin yolundan yürüyenler, onun ardından geçen son 40-50 yılda çok daha büyük haklar kazandılar, toplumsal cinsiyet eşitliğinde büyük kazanımlar elde ettiler. Bu çerçevede, tarihin derinliklerinde kalanları anlaşılır bir dille günümüze ulaştıran sinemanın önemini yadsıyamayız.
Ruth Bader Ginsburg’ün, haklı mücadelesinde kadınlarla birlikte erkeklerin de kazandığını, çalışma alanlarında da görülen ayrımın, cinsiyet eşitliği çerçevesinde hepimize örnek oluşturduğunu izlemek gerekir. Ginsburg rolünde Felicity Jones, eşi rolünde Armie Hammer gerçekten başarılı… Ev hayatıyla iş hayatındaki farklılıkları, birbirlerine karşı tutum ve davranışları hiç göze batmıyor. Ginsburg’e destek olan ve yardım eden hukukçu arkadaşlarını da unutmamalı…
On the basis of sex, Eşitlik savaşı, Yönetmen Yönetmen Mimi Leder, oyuncular Felicity Jones, Armie Hammer, Justin Theroux, Jack Reynor, Cailee Spaeny, Stephen Root, Sam Waterston, Kathy Bates… 28 Aralık’tan başlayarak gösterimde…