SEÇTİKLERİMİZ – Ertuğrul KÜRKÇÜ Yeni Yaşam için yazdı: “Siz bir kez parayı ve güvenliği güvenceniz altındaki hakların çiğnenmesinin önüne geçirmeyi kabul etmiş, mağdurlardan kopmuşsanız, kendi hak ve saygınlığınızın çiğnenmesinin yolunu da açmış olursunuz.”
“İşlerin sesi, sözleri bastırır,” denir. AB heyetinin kabulünde Avrupa [Birliği] Komisyonu başkanı Ursula von der Leyen’in Erdoğan’dan gördüğü muamele, resmi demeçleri bir çırpıda hükümsüz kıldı: Türkiye-AB ilişkilerinin çıpası haklar, özellikle kadın hakları değildir, para ve güçtür; kadınlar ve hakları onlardan arta kalanla yetinecektir.
Salı günü, ilişkileri onarmak hedefiyle Türkiye’yi ziyaret eden heyet, her ikisi de AB hiyerarşisinde eşit güçteki iki kurumu temsil eden -bir anlamda AB Eş Başkanları diyebileceğimiz- AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ve AB Konseyi Başkanı Charles Michel’den oluşuyordu. Demeçlerinden, ikisi arasında bir iş bölümü de yapılmadığı, konuları AB Konseyinin 25-26 Mart zirvesi kararlarının öncelik sırasına göre gündeme getirdikleri anlaşılıyor.
Michel, görüşmelerden sonra AB’nin “Ekonomik iş birliği, göç ve halktan halka temaslar ile dolaşımdan oluşan üç ayaklı bir gündem” önerdiğini söyledi. Haklardan söz etmemiş miydi? Elbette etmişti, ama önce “Doğu Akdeniz, sonra Kıbrıs ve Yunanistan sonra Suriyeli göçmenlerden, sonra insan hakları, cezaevleri ve İstanbul sözleşmesinden çekilmeden.” Michel kendi raporunda öncelikleri böyle sıralıyordu.
Ursula von der Leyen de “Türkiye-AB ilişkilerini dört alanda derinlemesine” ele aldıklarını söyledi. Sırasıyla: “Ekonomik bağlar ve ‘Gümrük Birliği’; iklim krizi ve COVID 19 bağlamında yüksek seviyeli diyaloglar; halktan halka temaslar ve dolaşım; Suriyeli göçmenler, kaçakçılıkla mücadele ve saire.” Bütün bunlardan sonra elbette, “İstanbul sözleşmesi, insan hakları, bu alandaki olumsuzluklar vb.”
Erdoğan’ın sözcüsü İbrahim Kalın ise AKP Cumhurbaşkanı’nın “AB’ye tam üyelik perspektifi”ni tekrarladığını kaydetti. Erdoğan, “Doğu Akdeniz Konferansı” önermiş, muhataplarına “davalara karışmayın” demiş ve “İstanbul Sözleşmesinden çekilmenin faydaları”nı anlatmıştı: “Kadına karşı şiddetle mücadelede çok daha etkin neticelere ulaşılacak”tı.
Haberlerde daha çok, von der Leyen’in demeçleri başlığa çıksa da, görüşmelerin bu havada geçmediği apaçıktı. AB heyetinin demeçleri gerçek bir karşı karşıya gelişi değil, bu ziyaretle “Erdoğan’a bir armağan” sunulduğu gerekçesiyle Avrupa’dan yağan eleştiri sağanağını savuşturma kaygısını yansıtıyor. Ursula von der Leyen’in manşetlere çıkan “insan hakları pazarlık konusu edilemez” sözleri görüşmelerde Erdoğan’a söylenmiş değildi; von der Leyen AİHM’in Demirtaş ve Kavala’nın serbest bırakılması kararlarının gündeme gelip gelmediğini soran gazetecileri içinden geldiği şekilde yanıtlamıştı ama bu, haklar konusunun son sırada kaldığı gerçeğini değiştirmiyor…
…Ertuğrul KÜRKÇÜ’nün Yeni Yaşam’daki yazısının tamamını okumak için TIKLAYIN