Cumhuriyet’in kuruluş sürecinin öncesi ve sonrasında yaşanan Ermeni, Süryani, Ezidi ve Rum soykırımları İsviçre’nin Başkenti Bern’de KÜTÜSCH’te (Kürt, Türk, İsviçreliler Kültür Derneği) düzenlenen bir panelle tartışıldı.
Siyasetçi Mahir Sayın ve yazar Tamer Çilingir’in konuşmacı olduğu panelde, Osmanlı’nın son döneminden bugüne yürütülen katliamlar, baskılar, asimilasyon politikaları mercek altına alındı.
Mahir Sayın yaptığı konuşmada 1917 Sovyet devriminin Cumhuriyet’in kuruluş sürecine katkısı olduğuna dikkat çekerek şunları söyledi: “1. Paylaşım Savaşı sürerken 1917 yılında yaşanan Ekim devrimi emperyalist ülkeleri şaşkınlığa uğratmış, Osmanlı’nın parçalanma sürecinde oluşturulan yeni rejimin kuruluşuna da etki etmiştir. Ancak bu sürecin öncesinde yeni kurulacak devletin nasıl şekilleneceğini görmemiz lazım. İttihat ve Terakki yöneticileri yeni bir devlet oluşturma fikrini şekillendirirken sermayeyi elinde tutan Ermeni, Rum ve Süryanilerin oluşturduğu Hristiyan ulusların yok edilmesi, mal ve mülklerine el konulması stratejisini geliştirdiler. Sünni Müslüman ve Türk bir devlet kurma fikri o dönemde ortaya çıktı. Bunu yaparken bu toprakların binlerce yıllık uluslarını tüm renkleri, kültürleri ve değerleriyle yok etmeyi tercih ettiler. Ve bunu çok acımasızca uyguladılar. Soykırımlar aslında yeni bir devletin kurulması için belirledikleri yoldu.”
“Bilirsiniz altın yumurtlayan tavuğunu bir gün kesip içindeki tüm yumurtaları alacağını ve zengin olacağını hesaplayan bir köylü hikayesi vardır. Ama tavuğu kestiğinde görür ki içinde ne yumurta vardır ne altın. İşte o dönemin yönetici ve stratejistleri de bir nevi bu hikayedeki gibi davrandılar. Ermeni, Rum, Süryani ve Ezidileri yok edip ellerindeki tüm mal, mülke el koyup zenginleşeceklerini düşündüler. Tüm renklerin yok edildiği bu topraklarda şimdi hiçbir şey kalmadı.”
Türkiye’de solun sosyalizm mücadele tarihini yalnızca 1920’lerden başlatmasını eleştiren Mahir Sayın, 1886’da Ermeni sosyalistlerince kurulan Hınçak Partisi’nin programının bugünkü HDP programından farklı olmadığını dile getirdi. Ayrıca 1790’lı yıllarda Osmanlı için bir Anayasa hazırlayan Rum devrimcisi Rigas’ın da bilinmediğini söyledi. Sayın, sosyalistlerin kendi tarihlerini yazarken dahi Ermeni ve Rum sosyalistlerin bu değerlerini yok saydıklarını, 1915’te idam edilen Ermeni devrimcileri Paramaz ve arkadaşlarının bu toprakların sosyalizm mücadelesinin bir parçası olduğu gerçeğini artık görmemiz gerektiğini söyledi. Solun bazı kesimlerinin şovenist tutumlarını eleştirdi.
‘Anadolu Cumhuriyet’ten önce de aydınlıktı, ilericiydi’
Tamer Çilingir de Cumhuriyet’in aydınlanma, modernleşme, çağdaşlaşma vurgusuyla öne çıkarıldığını ama gerçeğin böyle olmadığını ifade ederek sözlerine başladı. Resmi tarihçilerin “Anadolu açtı, Anadolu yoksuldu, Anadolu cahildi; Cumhuriyet ile birlikte aydınlanmayı sağladık’ söylemlerini eleştirdi. 20. yüzyıl’ın başında Pontos (Karadeniz) şehirlerinde çekilmiş, opera binaları, hastaneler ve okullarla ilgili çeşitli fotoğraflarla yaptığı sunumunda aslında o coğrafyada aydınlanmanın, modernleşmenin çok önceden başladığını; ama bunun önce İttihat ve Terakkiciler ardından Kemalistler tarafından yok edildiğini örneklerle, belgelerle açıkladı.
Soykırım sürecinde Topal Osman ve çetelerinin, Merkez Ordusu’nun rolünden bahseden Tamer Çilingir, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde 1920 ile 1923 yılları arasında yapılan gizli Meclis tutanaklarından alıntılar yaparak soykırımın daha 1920’de Meclis tarafından bir anlamda itiraf edildiğini gözler önüne serdi.
Tamer Çilingir konuşmasını “Soykırımlar sürecinin sona ermesi, katliamların, baskıların ve acıların son bulması için öncelikle bir toplumsal yüzleşmeye ihtiyacımız var. Bu konuda da kendisine aydın, entelektüel, sosyalist, devrimci diyen herkesin geçmişiyle yüzleşmesi gerekir” sözleriyle bitirdi.
Sunumların ardından sorulan sorulara yanıt verilerek, panel sona erdirildi.
Kaynak: Devrimci Karadeniz – Türkan Balaban