SEÇTİKLERİMİZ – VİCKEN CHETERİAN Agos’a yazdı: “Kadir Akın’ın belgeseli bize, Ermeni devrimcilerin de Osmanlı ve Türk tarihinin bir parçası olduğunu söylüyor. Akın böylece, egemen milliyetçilik ve İslamcılık paradigmalarını, Ortadoğu’nun modern tarihini ve bu tarihin kitaplardaki anlatılış biçimini altüst ediyor.”
VİCKEN CHETERİAN
Cenevre Üniversitesi’nde Kadir Akın’ı ve ‘RED’ adlı belgesel filmini takdim ediyorum. Salon tıklım tıklım. Ermeni bir üniversite hocasının, yıllarca Ermeni tarihi üzerine çalışmış bir Türk aydını sunması, daha on yıl önce bile alışılmamış bir sahneydi. Diaspora’da, Ermeniler ile Türkler arasında entelektüel alışveriş, hatta kişisel dostluklar, seksen yıl boyunca neredeyse hiç söz konusu olmadı.
Üstelik belgesel, Ermeni-Türk tarihinin en tartışmalı sayfalarından biri olan Ermeni devrimci hareketiyle ilgili. Osmanlı tarihyazımı ve sonrasında da Türk tarihyazımı açısından, Ermeni devrimci grupları, Osmanlı İmparatorluğu’nu yıkmak için düşmanla, sömürgeci imparatorluklarla (Rusya, İngiltere ve Fransa) işbirliği yapan hainlerden ibaretti. Ermeniler açısından ise bu insanlar adaletsizliğe karşı, ulusun özgürlüğü için savaşmış kahramanlardı.
Gösterimden önce birlikte kahve içmek için buluştuğumuzda, Akın bana “Bu filmi Ermeniler için değil, Türkler için yaptım” dedi. Konuya ilgi duymaya başlaması, 1916 yılında 19 yoldaşıyla birlikte Beyazıt Meydanı’nda asılan Ermeni sosyal demokrat devrimci Paramaz’ın hikâyesini öğrenmesiyle olmuş. 2010 yılında, İstanbul’da çıkan bir sol yayında ‘Paramazları unutmayalım’ başlıklı bir yazı okumuş. Türkçede bu yazıdakilerin dışında bir bilgi yokmuş. İnternette bulduğu birkaç İngilizce yazı sayesinde, Osmanlı İmparatorluğu’nda, Türkiye Komünist Partisi’nin kurulmasından (1920) 33 yıl önce Marksist bir hareket olduğunu öğrenmiş. Türkiye’nin tarihinde çok sayıda sol parti olmasına rağmen, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki ilk sosyalistlerin hikâyesinin neden karanlıkta kaldığını merak etmiş.
Osmanlı’ya Marksizmin gelişi: Hınçaklar
Bu merak onun için, Ortadoğu’daki ilk sosyalist parti olan, Osmanlı İmparatorluğu’na ve İran’a Marksizmi götüren Sosyal Demokrat Hınçakyan Partisi’nin, aynı zamanda Ermeni Devrimci Federasyonu Taşnaktsutyun’un tarihini araştırmakla geçen sekiz yıllık bir seyahatin ilk adımı olmuş. İstanbul dışına da seyahat etmesi gerekmiş; tarihçiler ve Hınçak Partisi üyeleriyle görüşmek üzere Yerevan’a ve Beyrut’a, 1887 yılında yedi üniversite öğrencisinin Hınçakyan Partisi’ni kurduğu şehir olan Cenevre’ye gitmiş.
Öncelikle ‘Ermeni Devrimci Paramaz: Abdülhamid’den İttihat Terakki’ye Ermeni Sosyalistleri ve Soykırım’ başlıklı bir kitap üzerine çalışmış. 2015 yılında yayımlanan kitap Türkiye’de büyük bir başarı elde etmiş; bugüne dek beş baskı yapmış. Düşük bir bütçeyle hazırlanan belgesel ise, Ermeni siyasi partilerinin soykırıma kadar olan tarihini belgeliyor.
Silinen hafıza
“Soykırımın Türk sosyalizmini nasıl etkilediğini şimdiye dek bilmiyorduk” diyor Akın. Türk solcuların, kendilerinden önceki sosyalist militanları onlarca yıl gözardı etmiş olmasının “Türk sosyalizminin kökeninde enternasyonalizmin bulunmadığına işaret ettiğini” söylüyor ve “Diğer yandan, hem Hınçaklar hem de Taşnaklar Sosyalist Enternasyonal’e üyeydi” diye ekliyor. Geçmişteki tartışmaların, özellikle Hınçak Partisi’nin programının bugün açısından da anlamlı olduğu görüşünde. “Hınçaklar Anadolu Federalizmi istiyordu” diyor; Ermenilerin yok edilmesi, merkezîleşmiş bir devletin farklılıklarla nasıl başa çıkacağı sorusunu ortadan kaldırmadığı için, bu mesele Türkiye’de hâlâ geçerliliğini koruyor.
Bir Türk aydın, nasıl olmuştu da, birden bire Ermeni –devrimci– tarihine ilgi duymaya başlamıştı? Meselenin diğer yanında –Türkçe çevirisi yakında çıkacak olan ‘Open Wounds’ [Açık Yaralar] adlı kitabımda sorduğum– Ermeni tarihinin neden bu kadar uzun bir süre boyunca sessizliğe mahkûm edildiği sorusu var. Akın, “Ermeni Soykırımı yok etti, Hınçakların ve Taşnakların tarihsel deneyimini yok etti, bu hafızayı günümüzün siyasi deneyiminden sildi” diyor.
Hınçakların Ortadoğu’daki etkisi
Benim, Ermeni devrimcilere, özellikle Hınçakyan Partisi’nin tarihine yönelik ilgim ise, Hanna Batatu’nun başyapıtı ‘The Old Social Classes and the Revolutionary Movements of Iraq’ [Irak’ın Eski Toplumsal Sınıfları ve Devrimci Hareketleri] adlı kitabı okurken yeniden canlandı. Halen Irak tarihine ilişkin en önemli çalışma olan bu kitapta, Iraklı gençleri sosyalist fikirlerle tanıştıran kişinin, muhtemelen, Hınçakyan Partisi üyesi genç bir Ermeni öğretmen olan ve Bağdat’a gönderilen Arsen Kidur olduğu belirtiliyor. 1960’larda Beyrut’ta Kidur’la uzun mülakatlar yapan Batatu, Hınçakların aynı zamanda “Suriye ve Lübnan Komünist Partisi’nin öncüleri” olduğunu yazıyor. Türkiye, Bulgaristan ve İran’daki Marksist ve komünist partiler için de aynı şey geçerli.
Unutulan Ermeni devrimciler
Ermeni devrimci hareketi ve 19. yüzyılın zengin siyasi tartışmaları, günümüzde büyük ölçüde unutulmuş durumda. 20. yüzyılda gelişen iki ana söylem olan milliyetçilik ve İslamcılıkta bunlara yer yok. Günümüzde hatırlanan birkaç Ermeni devrimci, büyük ölçüde, Ermeni ulusunun kurtarıcıları olarak milliyetçi söylemin içine yerleştiriliyor; hatta bunun da ötesinde, – Fransa’da Nazi işgaline direnişte Doğu Avrupalı, Yahudi, İspanyol ve Ermeni bir grup komünist göçmene liderlik eden Misak Manuşyan örneğinde olduğu gibi– Fransa’daki direnişin kahramanı olarak anılabiliyor. 1905-1911 İran Meşrutiyet Devrimi’nde rol oynayan Ermeni ve Gürcü aktivistleri; Tahran’ın –devrimci– emniyet güçlerinin tamamını kısa bir süre, Yeprem Han’ın liderliğindeki bir Ermeni milis grubunun yönettiğini kimse hatırlamıyor. Bakü Komünü’nü, bu sanayi şehrinde Bolşevik Isdepan Şahumyan’ın liderliğinde kurulan, kısa ömürlü enternasyonalist hükümeti hatırlayan yok. Ermeni devrimcilerin tarihi unutuldu. Şahumyan’ın ne Ermeni, ne de Azeri ulusal anlatısında yeri var.
Ancak Kadir Akın’ın belgeseli bize, Ermeni devrimcilerin de Osmanlı ve Türk tarihinin bir parçası olduğunu söylüyor. Akın böylece, egemen milliyetçilik ve İslamcılık paradigmalarını, Ortadoğu’nun modern tarihini ve bu tarihin kitaplardaki anlatılış biçimini altüst ediyor. Belgesel, tarihyazımını, iktidara ve egemen anlatılara karşı çıkan, sansür ve inkârcılığa karşı mücadele eden, eleştirel bir pratiğe dönüştürerek, söz konusu tarihin bugüne dek süren yazım ve anlatımını kökten revize etme potansiyeli taşıyor.
Ermeni siyasi hareketlerinin deneyimi, tartışmaları ve siyasi eylemlilikleri, Ortadoğu’daki güncel durum açısından hâlâ anlamlı. Hınçakyan Partisi 1894 yılında, yani Arap Baharı’ndan 116 yıl önce, İstanbul’da siyasi reform talebiyle ilk gösteriyi düzenlemişti; Taşnaktsutyun 1896 yılında, Ermenilere yönelik katliamın durdurulması talebiyle Osmanlı Bankası’nı işgal ederek, muhtemelen ilk büyük terör eylemini yapmıştı; Ermeni partileri 1890’lı yıllarda, yani Filistin Kurtuluş Örgütü’nün ortaya çıkışından yaklaşık 70 yıl önce, büyük bir gerilla hareketi örgütlemişti. Çok uzun bir süre boyunca görmezden gelinmiş bu mücadeleler üzerine yeniden düşünerek birçok ders çıkarabiliriz.
Siyasi mücadelenin içeriği, yöntemlerinden daha önemliydi. Siyasi haklara sahip ‘vatandaş’lar olmak istiyorlardı. Mesele, bu ‘vatandaş’ birey ile devlet, Osmanlı Devleti arasındaki ilişkiydi. Ancak Ermeni devrimciler yani ‘oğullar’, anayasacı harekete yani ‘babalar’a bakılmadan anlaşılamaz. Osmanlı Ermenileri, Tanzimat dönemi reform hareketlerinde merkezî bir rol oynamıştı. Bu da unutulmuş, farklı vesilelerle üzerine konuşulması gereken bir başka hikâye.
(RED filminin fragmanı )