Ahmet Saymadi yazdı: Ankara saldırısını kim yaparsa yapsın, kabul edilemez. Alışmıyoruz. Mahir Çayan’ın etrafını kuşatan askeri birliğe hitaben söylediği ve zorla askere alınan yoksul halk çocuklarının bile başına bir şey gelmemesi gerektiğini vurguladığı, ‘‘Erleri geri çekin rütbeliler gelsin’’ sözünü bir daha hatırlamakta yarar vardır.
Ankara Kızılay’da otobüs durağında bomba yüklü aracın patlatılmasının ardından 37 insanın yaşamını yitirdiği 125 insanın yaralandığı saldırıyı TAK adlı örgüt üstlendi. TAK saldırıyı üstlendiği açıklamada şöyle diyor: ‘‘Birimimiz, Cizre'de Soykırımcı AKP hükümetinden radikal devrimci çizgide hesap sormak adına, faşizmin ve barbarlığın kalesi olan Ankara'da devletin güçlerini hedeflemiştir. Ancak birimimiz hedefine yöneldiğinde yapılan polis müdahalesi sivil kayıpların da olmasına yol açmıştır. Bu sebeple kirli savaşın sorumlu ve yürütücüleriyle hiçbir bağı bulunmayan sivil kayıplardan dolayı üzüntümüzü belirtiyoruz. (…) Gerçekleştirdiğimiz eylemlerde savaşın kaçınılmaz bir sonucu olarak sivil kayıpları yaşanmıştır, yaşanmaktadır. Bu yönüyle de ölümlerin sorumluluğu AKP faşist rejiminindir. Bilinmesini isteriz ki; Kürdistan'da sivil Kürtler savaşın kaçınılmaz sonucu olarak değil, hedef alınarak katledilmektedir. Eylemimiz ardından yaşanan sivil kayıplar sonucunda yaratılan atmosferde, kamuoyunun yalnızca Cizre'de 300'ün üzerinde sivil insanımızın hedef alınarak vahşice katledilmesi, cenazelerin yakılması, verilmemesi üzerinden Kürt halkına yaşattırılan acıları anlamalarını umuyoruz. Yaşanan bu vahşet tek başına bile, Kürdistan Özgürlük Şahinleri olarak bizim için hesap sorarak intikam alma gerekçesidir.’’
Görüldüğü üzere TAK açıklamasında bunun bir intikam eylemi olduğunu ifade edilmekte; aynı zamanda savaşlarda sivil ölümleri olabileceğini, bunun kaçınılmaz olduğu vurgulanmakta ve bu eylem üzerinden batıdakilerin Cizre’de-Sur’da yaşanan vahşeti anlamaları beklenmektedir.
Hem Ankara’da yaşanan bu katliam hem de açıklama üzerine söylenecek çok söz var.
Birincisi son dönemlerde sivillerin olduğu yerlerde bombalı saldırı Reyhanlı’da, Diyarbakır’da Suruç’ta, Ankara’da, Sultanahmet’te IŞİD ve El-Nusra gibi cihatçı örgütler tarafından yapılmıştır. Bu katliamların Türk-Kürt ayrımı yapmaksızın Türkiye toplumunda nasıl bir travma yarattığını anlatmaya gerek yok. Direkt sivillerin yaşamını yitirdiği böylesi bir ‘‘eylem’’ kabul edilemez. Polisin saldırıyı gerçekleştirenlere müdahalesi, bomba yüklü aracın otobüs durağında patlatılmasını meşrulaştırmaz. Sivillerin yaşamını yitirebileceği böylesi eylem-saldırı biçimlerini katiyetle reddetmemiz gerekir. Doğru veya meşru bir tarafı bulunmamaktadır. İnsanlar gibi, örgütler de yanlış yapabilir. Yanlış bir eylemi veya saldırıyı nereden gelirse gelsin, partizanlıktan uzak, net bir şekilde eleştirmek gerekir. Başka türlü, solun-sosyalistlerin inandırıcılığı kalmaz.
İkincisi, açıklamada Cizre’de Sur’da yaşanan vahşetin intikamının alındığı ifade ediliyor. Cizre’de insanların bodrumlarda yakıldığı, öldürülen kadınların bedenlerinin teşhir edildiği, öldürülen insanların bedenlerine işkence edildiği, insanlık dışı uygulamaların devrede olduğu açık. Bunlarla karşılaşan insanların öfkesi, intikam duygusu çok anlaşılır bir durum. Yakılan babasından kalan kemiklerin bir torbada verildiği, çocuktan kim sakin olmasını bekleyebilir? Evladı öldürüldükten sonra üzerinden tankla geçilen bir anneden-babadan kim sakin olmasını bekleyebilir? Açılan koridordan çıkmak isterken çıplak fotoğrafları servis edilen Kürt gençlerinden kim sakin olmasını bekleyebilir? Ölen bebeğini buzdolabında bekleten anneden kim sakin olmasını bekleyebilir? Evi başına yıkılan, aylardır açlıkla-evsizlikle mücadele eden insanlardan kim sakin olmasını bekleyebilir? Kimse O insanlardan sakin olmasını bekleyemez. Ama 35 insanı katlederek intikam aldığını iddia edenlere de ‘‘Benim adıma bu yöntemlerle intikam alma’’ demek gerekir. Apaçık kimsenin bu zulme maruz kalan insanlardan sakin olmasını beklemeye hakkı yok. Bunun yolu buna maruz kalan insanlar için intikam olabilir, ama örgütler için intikam bir yöntem değildir. Yöntem olsa bile bu intikamın muhatabı başkentteki siviller olamaz, muhatabı bu zulmün uygulayıcılarıdır.
Üçüncüsü, bu saldırıyla batıdaki insanların empati kurarak, Cizre’de-Sur’da yaşanan vahşeti anlaması beklenemez. Ankara’daki saldırıya tepki gösteren insanlarla, Cizre’de, Sur’da yaşanan vahşete; Suruç’ta, Diyarbakır’da, Ankara’da 10 Ekim’de patlayan bombalara tepki verenler hemen hemen aynı insanlardır. Ve bu saldırıya tepki gösteren insanlar da polis saldırısına maruz kalmıştır.
Empati kurulması ya da anlaması beklenenler, ‘‘Terörle yaşamaya alışmanız gerekiyor’’ demektedir. TAK da, böylesi savaşlarda sivil ölümleri kaçınılmazdır demektedir. Savaşta sivillerin ölümü Cizre’de de Ankara’da normal ya da kabul edilebilir değildir. Tekrar söylemekte yarar var: Alışmıyoruz!
Dördüncüsü, Ankara’da yaşanan saldırıya gösterilen tepkinin cılızlığı-sınırlılığı toplumsal muhalefetin zayıfladığının, yoğun baskı altına alındığının, korkutulduğunun göstergesidir. Cizre’ye, Sur’a verilen tepkinin cılızlığının da bir sebebi budur.
Hasılı toplum, bir yandan AKP’nin basıncı altında bir yandan da ondan intikam almak isteyenlerin basıncı altındadır. Bu basıncın en azından ‘‘AKP’den intikam almak isteyenler’’ tarafından kaldırılması gerekmektedir. Mahir Çayan’ın etrafını kuşatan askeri birliğe hitaben söylediği ve zorla askere alınan yoksul halk çocuklarının bile başına bir şey gelmemesi gerektiğini vurguladığı, ‘‘Erleri geri çekin rütbeliler gelsin’’ sözünü bir daha hatırlamakta yarar vardır.