14 Şubat yaklaşırken gündemden hiç düşmeyen ve ne yazık ki toplum için sıradanlaşan bir meseleyi vurgulamamız gerekiyor. Sadece kadınların tarihteki yaşanmışlıklarına göz ucuyla bakıldığında vahşet gözler önüne serilecektir. Vahşetin adı: Kadın cinayetleri…
Kadın cinayetleri adli bir vaka olmaktan çıkmış, dünya çapında önüne geçilemeyen bir hal almıştır. Hal böyle iken, her gün gazetelerin son sayfa haberlerinde hikâyeleri farklı,lakin katil savunmalarının aynı olduğu haberler dikkatlice incelendiğinde görülecektir. Neredeyse her gün, televizyonda ana haber bültenlerinde on beşinci dakikadan sonra ‘’yine bir kadın cinayeti daha! ’’ başlığıyla bir haber bulabilirsiniz. Çoğu kez akıllara durgunluk veren haberlerde, katile uzatılan mikrofondan şu ses duyulur: ‘’namusumu temizledim!’’ Tıpkı Münevver’de, Fatma’da, Berna’da ve diğerlerinde olduğu gibi…
Günde üç kadın öldürülüyorken, beşe çıkan bu rakam aylara, yıllara çarpıldığında hızla bir ivme kazanıyor. Bianet’e göre 2014’ün ilk on ayında 255 kadın, 2015’in ocak ayında 27 kadın öldürülmüş… Bu artış son yıllarda %1400 civarında. Cinayetler katliama, katliamlar cins kırımına dönüşmeye başlamıştır. İşte en çok bu yüzden diyoruz; ‘’kadın cinayetleri politiktir.’’
Erkek egemen sistemde devlet; medyasıyla, yargısıyla kadın cinayetlerini meşru kılar. Medya gerek eril dil kullanarak, gerekse katili mağdur duruma düşürerek üstlendiği görevi yerine getirir. Yargıda bu sürece çanak tutarak yaşanan kadın cinayetlerine ortak oluyor.
Kadınların öldürülme gerekçeleri; kıskançlık, teklif reddetmek, giyim kuşam…
Bu katledilişler en yakınımızdaki baba, eş, erkek kardeş, kayınpeder, kayınbirader, akrabalardan gelmektedir. Tabi ki bunların beslendiği kaynak, erkek egemen sistemdir. Bu sebeple kadın cinayetleri aile meselesi değil, toplumsal bir meseledir.
Öldüren sevginiz batsın!
Kadınlar her gün öldürülüyor dedik. Sevgililer gününde de muhakkak gazetelerin ücra sayfalarında ölümlere rastlayacağız. Erkek, tahakkümü altına aldığı kadını aldığı çiçeklerle, pahalı hediyelerle taçlandıracak fakat sevgi diye addettikleri baskı, yasaklama, kıskançlık ve sahiplenme yüzünden hatta sırf sevgisinden’ öldürmeye devam edecektir. Daha dün ‘’sevgisine karşılık vermediği’’ gerekçesiyle nice Bernaları toprağa verdik. Maalesef ki birçok kadın ‘’ ya benimsin ya kara toprağın’’ tehdidiyle karşı karşıya kalıyor. Tehdide karşı duran kadın öldürülüyor ve kendini mahkemede savunamayan kadının katili ‘’pişmanım’’ diyerek ‘’iyi halden’’ ve birçok mesnetsiz gerekçe öne sürerek ‘’ haksız tahrik indiriminden’’ yararlanıyor ve aklanıyor. Adaletin ibresi kadınları göstermiyor.
AKP’ nin kadın düşmanlığı
Türkiye de kadınların hak talebi hasıraltı edilirken, AKP hükümeti izlediği neoliberal ve muhafazakâr politikalarla kadına yönelik şiddeti arttırmıştır. Torba yasadan kadına tek çıkan şey cinayet olmuştur. Erdoğan’ın da her yerde kadınları hedef alan söylemlerindeki ‘’kadın ile erkek fıtratı gereği eşit olamaz.’’ Cümlesi bu düşmanlığı açıkça gözler önüne sermiştir. Onun hemen ardından Sağlık Bakanı ‘’kadınlar için kariyer, anneliktir.’’ diyerek nefret söylemlerine bir yenisini daha katmıştır. Tabi Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslam’da ülkesindeki kadın cinayetlerinin sayısından bihaber. Bunları söyleyenlerin fıtratında ne olduğunu sormak gerek. Tabi ki kadın düşmanlığı, çocuk düşmanlığı, doğa düşmanlığı…
İrem Karabaş’’ Tanrı Mandalina Ağacına Tırmanınca’’ adlı kitabında ‘’kadın olmanın’’ ürkütücü yönünü ihmal etmemiş, nitekim şöyle demiş;’’ Yaşadığım coğrafyada ‘kadın olmak’ her an üçüncü sayfa haber olma potansiyelini içinde barındırır. Sadece bu bile tek başına bir gerilim sebebi. Daha iyi eğitim görerek, sosyal statü kazanarak filan belayı savuşturacağınızı, kendi güvenlik şeridinizi çekerek korunaklı olacağınızı sanmanız ölümcül bir hata bence. Biri gelir, şeridi geçer, bakarsınız adınızın baş harfi ile anılıyorsunuz. Bu tehdidi iliğimde, kemiğimde hissediyorum. Paranoyak değilim. Günü kazasız belasız atlatmaya çabalıyorum. Bu işi yaparken de ister istemez gözüm kadınlara takılıyor, çünkü en çok onları görüyorum çırpınırken…’’ diyerek erkek egemen sistemde kadının sırf kadın olmasından dolayı uğradığı ayrımcılığı çok iyi özetliyor.
Ne Yapmalı?
Kadınları ikincil cins gören erkek egemen sisteme karşı feminist bilinçle örgütlenmesi, örgütlülüğü büyütmesi, güçlendirmesi ve sokakları zapt etmesi katillere verilen cezaların caydırıcı olmasını, sığınma evlerinin arttırılmasını, eşit işe eşit ücret gibi talepler kadınların hukuk mücadelesini sağlar.
Gezi de örnek direniş sergileyen ve barikatın önünde olan kadınların özgürleşme adımları daha fazla ve sağlam atılmalıdır. Bir süredir kadın hareketinin üstündeki Oblomov’un hırkasını çıkartma vakti geldi de geçiyor bile.