Ercüment AKDENİZ yazdı – Açık ki, 19 yıllık AKP iktidarında grevleri yasaklanan 200 bin işçinin kaderi ile belediyelerine kayyum atanarak demokratik seçim iradesi yok sayılan Kürtler demokrasi için el ele vermek zorundadır. Pandemi sürecinde “kod-29 fezlekeleriyle” tazminatsız kapı önüne konulan işçiler ile vekillerine fezleke konan Kürtlerin demokratik talepleri birbirinden çok da farklı değildir.
Baharın habercisi Newroz (Yeni Gün) asılardan bu yana Ortadoğu, Asya ve Anadolu halklarının bayramı olarak kutlanıyor. Kürtler bakımından ise Newroz, Ortadoğu’da özgürlüğe susamış bir halkın aynı zamanda direniş sembolü olmuş durumda.
Newroz kutlamalarının tarihi hem Ortadoğu’da hem de Türkiye’de sıklıkla baskılar, yasaklamalarla karşı karşıya kaldı. AKP’nin 2002 yılında iktidara gelirken vaatlerinden biri de Kürt sorununu çözmekti. Ne var ki günün sonunda AKP hükümeti geleneksel inkârcı tutuma geri döndü. Zaten bir burjuva partisi olarak ondan Kürt sorununun halkçı ve demokratik çözümünü beklemek sayfiyene bir iyimserlik olurdu.
Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçişle birlikte “tek adam tek parti yönetimi”nde vites yükselten AKP-MHP bloku, adım adım faşist bir rejimi inşa etme yönünde ilerliyor. Elbette bu inşa süreci aynı zamanda bir sermaye stratejisi. Çünkü kapitalist tekeller, sömürü ve maksimum artı-değer elde etme yolunda en küçük sendikal/demokratik kazanımlara bile tahammül göstermiyorlar. Onlar, ekonomik kriz ve peşi sıra yaşanan pandemiyi uluslararası rekabetin bir fırsatı olarak değerlendirmek istiyorlar.
Bu gidişata itiraz edenler, yanı sıra hak arayan işçiler, özerk demokratik üniversite isteyen öğrenci ve akademisyenler, kayyum belediyeleri kabul etmeyen Kürtler ve demokrasi güçleri, İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılmak istenmesine direnen kadınlar, deresini toprağını savunan köylüler ya ‘terörist’ ilan ediliyor ya da beka sorunu olarak hedefe konuyorlar.
Ülke çapında devreye sokulan baskı ve sindirme politikaları, Kürt sorununda inkâr politikalarıyla el ele yürüyor. Bölgede HDP’nin kazandığı belediyelerin tamamına yakınına kayyum atandı. Böylece yaklaşık 4,5 milyon insanın oyu yok sayıldı. Yetmezmiş gibi HDP’li vekillere fezleke yağmuru başlatıldı. HDP’nin kapatılması tartışması üzerinden milliyetçi oylar konsolide edilmek isteniyor. Hatta AKP sözcüleri tarafından HDP’ye oy veren 6 milyon insanın oyu lanetlenebiliyor. Oysa HDP’nin kapatılması, demokratik siyasete ve halkların birlikte yaşama iradesine vurulan bir darbe olur. Türkiye işçi sınıfı ve emekçilerin bunda kazanacağı hiçbir şey yoktur. Zira bu tür anti demokratik kapatma hamleleri sendikalara, emek ve meslek örgütlerine yeni prangaların vurulması için de yol açacaktır.
Açık ki, 19 yıllık AKP iktidarında grevleri yasaklanan 200 bin işçinin kaderi ile belediyelerine kayyum atanarak demokratik seçim iradesi yok sayılan Kürtler demokrasi için el ele vermek zorundadır. Pandemi sürecinde “kod-29 fezlekeleriyle” tazminatsız kapı önüne konulan işçiler ile vekillerine fezleke konan Kürtlerin demokratik talepleri birbirinden çok da farklı değildir. Bu nedenledir ki 2021 Newroz’unun talepleri ile 2021 1 Mayıs’ının talepleri hiç olmadığı kadar iç içe geçmiş bulunmaktadır. Türkiye’yi aydınlığa kavuşturacak güçler de esas olarak emek ve demokrasi güçlerinin birleşik mücadelesidir.
Türkiye bir dönemdir iki kutuplu burjuva siyasi kampa sıkıştırılmış durumda. Emekçiler ve halklar sanki “Cumhur İttifakı” ve “Millet İttifakı” dışında bir seçenek yokmuş gibi çıkmaz bir sokağa itilmektedir. Emek Partisi olarak bunu reddediyoruz. Zira işçi sınıfının talepleri, dış politika ve Kürt sorunu başta olmak üzere; birçok meselede “Millet İttifakı” partileri iktidarla milliyetçi yarışa girmekte bir beis görmemektedirler. İktidarın biçip diktiği “yerli ve milli muhalefet” gömleğini giymekte sakınca görmeyenlerin halka faydası yoktur. Türkiye’nin asıl ihtiyacı olan şey devrimci demokratik bir halk oluşumunu inşa edecek üçüncü bir seçeneği yaratmaktır. Bunun asıl dayanağı ise 8 Mart, Newroz ve 1 Mayıs alanlarında toplanan halk güçleridir.
2020 dünyada ve bölgemizde ekonomik kriz ve pandemi yılı oldu. Aynı zamanda emperyalist işgal, hakların esaret altında tutulması ve göçler yine eksik olmadı. Dolayısıyla 2021 Newroz’u bölge halkları bakımından bu karanlıktan çıkışın, halkların kendini özgürce yönetebildiği, refah ve sağlığa erişebildiği bir yaşama duyulan özlemin de ifadesidir. Elbette böylesi bir yaşam kendiliğinden gelmeyecek, uluslararası işçi sınıfı ve halkların bu çürümüş düzeni değiştirmesiyle mümkün olacaktır.
Bu nedenle 2021 Newroz şiarımızı “Bölgede Barış Ülkede Demokrasi” olarak belirledik.
Newroz bütün halklara kutlu olsun!
Newroz piroz be!