SEÇTİKLERİMİZ – GazeteDuvar’ın Ali İlhan’la yaptığı röportaj: “Engellilerin hayatı iki sokak, bir cadde, dünyaları bir pencere önü olmamalı. Dışarıda kocaman bir dünya var onları o dünyayla barıştırmamız lazım”
GazeteDuvar'dan Nergis Demirkaya 3 Aralık Dünya Engelliler Günü’nde yaklaşık 8 yıldır Meclis’te danışman olarak görev yapan görme engelli Ali İlhan ile konuştu. Doğuştan görme engelli olan İlhan zorlu bir yaşam mücadelesinin ardından bugün akordeon ve piyano çalan bir müzisyen. Görme engellilerle ilgili bilişim teknolojisi uzmanı olan İlhan aynı zamanda Rehber Köpekler Derneği Genel Sekreterliği yapıyor.
“Engellilerin hayatı iki sokak, bir cadde, dünyaları bir pencere önü olmamalı. Dışarıda kocaman bir dünya var onları o dünyayla barıştırmamız lazım” diyen İlhan sorunların çözümü için bağımsız, özerk bir engelliler üst kurulu kurulması önerisinde bulunuyor.
3 Aralık, 16 Mayıs’taki engelli günü kutlamaları için “Biz 2 gün yaşamıyoruz, 365 gün yaşıyoruz” diyen Ali İlhan’ın yanıtları şöyle:
Öncelikle Ali İlhan’ı sizden dinleyelim.
1960’lı yılların sonunda doğdum. Annem babam Almanya’da yaşadığı için beni babaannem büyüttü. Doğuştan görme engelliymişim ama 3 yaşına kadar kimse bunu fark etmemiş. Doğduğum köyde o zamana kadar da görme engelliye rastlanmamış. Nasıl davranılacağını bilememişler. O nedenle daha çocukluğumda çok ciddi zorluklarla karşı karşıya kaldım. Sonrasında bir akrabamızın desteği ile 10 yaşında Gaziantep Görme Engelliler Okulu’na yazıldım. Braille alfabe öğrendim, yaşamı kolaylaştıracak alışkanlıklar edindim. Sorunlarla mücadele benim için normal insanlara göre 10-20 kat daha zordu. Ama bunlara kafa tutmak gerekiyordu. Engelliler için çeşitli etkinlikler vardı, ben müziği seçtim. Ortaokula geldiğimde iyi bir akordeoncu oldum. Daha sonra devlet parasız yatılı imtihanlarına girdim. Gaziantep Lisesi’ni de birincilikle kazandım. Lise son sınıfa geldiğimde ihtiyaçlarım arttı, para kazanmam gerekiyordu ben de mecburen okuldan ayrıldım. Müzisyen olarak Mersin’de bir dernekte çalışmaya başladım. Bir süre sonra aynı dernekte genel sekreter oldum.
Bir yandan kendi yaşam mücadeleniz diğer yandan sizin gibi engellilerin sorunlarıyla mı ilgilendiniz?
Sorun çoktu ve bunları çözmek için çaba sarf etmek gerekiyordu. Görme engellilerle ilgili o dönem neler yapılabilir, iş rehberleri neler olmalı, hangi alanlarda çalışabilirler gibi konularda araştırma için Almanya’ya gittim. Bir yandan dernekte çalışmaya diğer yandan müzisyenliğe de devam ettim. Daha sonra Ankara’ya geldim, Emniyet Genel Müdürlüğü’nün sosyal tesisinde müzisyen olarak çalışmaya başladım. Bir yandan piyano da çalıyordum. 90’lı yılların ortalarında anladım ki engellilerle ilgili herkes bir şey söylüyor, yapmak istiyor ama kimse ne yapacağını bilmiyor. Siyasi partilerin engellilerle ilgili komisyonlar kurması için çaba harcadım. Komisyonlar sorunu çözmese de farkındalık yaratabilirdi. Bu süreçte engellilerle ilgili sık sık yurt dışına gidip geldim. Bir Almanya seyahatimde engellilerin bilgisayar kullandığını fark ettim. Ancak kullanılan ekran okuyucu programı İngilizce ve bunu Türkçe’ye çevirmek zordu. O zaman bunun eğitimini almak lazım dedik. Yıllık izinlerimde Almanya’ya giderek engellilerle ilgili bilgisayar yazılım ve program eğitimi aldım.
Bu arada bir de milletvekili adaylığınız oldu sanırım.
Polisevi’nde çalıştığım dönem zamanın İçişleri Bakanı İsmet Sezgin çalışmalarımı görüp milletvekili adaylığı önerdi. 1999 seçimlerinde aday oldum. Seçilemeyeceğimi biliyordum ama bu da farkındalık oluşturmak açısından önem taşıyordu. O yıllarda bilgisayar eğitiminin Türkiye’de de verilmesi, görme engellilerin teknolojiyle tanışmalarını sağlamak için ilgili derneklerle yürüttüğümüz çaba sonuç verdi. Bu arada 2000’li yıllarda ABD’ye gittiğimde bu kez cep telefonları ile tanıştım. Ekran okuyucusu olan cep telefonlarını da engellilerin kullanması için de çalışmalar yaptık.
Meclis’te ne zaman çalışmaya başladınız?
2011 yılında bir kez daha milletvekili adayı oldum. CHP Milletvekili Veli Ağbaba ile Malatya’dan tanışıyordum. Aday adaylığı başvurusu yaptım ama olmadı. Ne yazık ki siyasi partiler seçim bildirgelerine engellilerle ilgili birçok vaat yazar, hatta birbirlerinden kopyalarlar ama kimse o söyledikleri vaatleri çok fazla uygulamaz. Adaylık olmayınca Veli Bey, danışman olarak çalışmamı teklif etti ben de kabul ettim. 2011 yılından bu yana burada çalışıyorum.
Meclis engelliler için nasıl bir çalışma ortamı var. Burada da zorluklar var mı?
Meclis’te daha önce görme engelli bir milletvekili vardı ama fiziki koşullar, ihtiyaçlar konusunda yeterli değildi. Bir engelli, ziyaretçi olarak veya bir iş için Meclis’e geldiğinde o kadar çok zorlanıyor ki. Yetkili kişilerle görüşerek engellilerle ilgili özel hizmet bankosu kurduk. Her engel grubu için farklı iletişim ihtiyaçları var. Orada çalışan personele eğitim verdim. Yine Meclis’te engelliler için bir rehber ihtiyacı vardı. Yetkililerle konuşarak bunu da hazırladık, yayınladık. Meclis’in internet sitesi engellilerin kullanımına uygun değildi. Görme engelliler bilgiye erişemiyordu. Bununla ilgili de çalışmalar yaptık.
Bugün internet sitesindeki ifadeyle “Engelsiz Meclis” noktasına geldiniz mi?
Hâlâ devam eden problemler var. Özellikle Meclis’in kendi personeli hatta milletvekillerinin engellilerle ilgili bilinç ve farkındalığa sahip olduğunu söyleyemeyiz. Meclis’in fiziki yapısı açısından birçok engel aşıldı ama eksikler var. Örneğin Meclis Genel Kurulu’nun televizyon yayınlarında işaret diliyle tercüme yok.
Bazı siyasi partilerin grup toplantılarında yapılıyor.
Yapılıyor ama yeterli değil. Daha önemlisi bunu çok kimse de bilmiyor. Bir de lütuf gibi sunuluyor. Halbuki bunlar bizim birlikte yaşamamızın gerektirdiği asgari düzenlemeler. Birlikte yaşamı paylaşmamızın sonuçları olmalı. Biz engelli, engelsiz bu toplumda birlikte yaşıyoruz.
Engelliler Yasasında kapsamlı bir değişiklik yapıldı. Yasal açıdan hala eksiklik var mı? Varsa acil yapılması gerekenler nedir?
2005 yılında kanun çıkardık. Yine Birleşmiş Milletler Engelliler sözleşmesini imzaladık. Kanunlarımızda eksikler var. Ama asıl eksiklik kanunların uygulanmasında. Engellilerle ilgili kanun çıkarıyoruz, BM sözleşmesini imzalıyoruz ama devlet bunları içselleştiremiyor. Asıl problem bu. Uygulamada ciddi sorunlarla karşı karşıyayız. Düzenlemeye göre toplu taşıma araçları engellilerin kullanımına uygun hale getirilmek zorunda. Bunun cezası da var. Ancak denetimsizlik nedeniyle tam uygulanmıyor. 2011-2012 yılında bir olay yaşandı. Çok üzüldüğüm bir durumdu. Devletin bir bakanı bir engelliye “sen görme engellisin sana iş verdik daha ne istiyorsun kardeşim” dedi. Bakanın bunu dediği anda o ülkede çıkarılan kanun veya sözleşmenin hiçbir hükmü yoktur.
Cezalar uygulanmıyor mu?
Kamu binalarının engellilerin kullanımına uygun hale getirilmesi için yönetmelik çıkarıyorsunuz. Ne güzel. Sonra bir AKP milletvekili önerge veriyor, 3 yıl erteleniyor. Veya toplu taşıma araçlarını engelliler için uygun hale getiriyorsunuz ama o araç tekerlekli sandalyede engelli gördüğü durakta durmuyor. Cezalar uygulanmıyor.
Engellilerle ilgili düzenlemeler lüks mü sayılıyor sizce?
Hayır. Hayatı biz önce kendi konforumuz için düşünüyoruz. Engellileri yok sayan bir dünya inşa ettiğimiz için bunu kabullenemiyoruz. Öncelikle engellilerin bu toplumda, bu dünyada olduğunu kabul etmek gerek. Seçim zamanlarında ya da aralık veya mayıs aylarındaki engelliler günlerinde “sizleri seviyoruz, varsınız” demek olmuyor.
Kendi konforumuzu korumak derken engellileri de çok görmek istemiyoruz galiba.
Evet görmek istemiyoruz. Biz sadece kendi konforumuzu düşünüyoruz, sorun bu. Sokakta karşılaştığımız görme veya başka engellilere acıyoruz. Sokağa çıkmasalar, başlarına iş gelir yaklaşımı var. Onları kendi küçücük dünyaları ile başbaşa bırakıyoruz. Engellilere iki sokak, bir ev, hatta sadece bir pencere kenarında yaşamlarını geçirdikleri bir dünya oluşturuyoruz. Görme engelliler için her kaldırıma yol, tekerlekli sandalye için rampa yapıyoruz ama ortasına saksı koyup bir de araba park ediyoruz. Sorun sadece yapmak değil.
Farkındalık, toplum hassasiyeti nasıl geliştirilebilir?
İsveç bu konuda model ülke. Gelişmiş ülkelerde engellilerin okuması ve toplumun bu konuda farkındalık geliştirmesi için çalışmalar yapılıyor. AB ülkelerinde engellilerin okulu bırakma oranı ilkokulda yüzde 25. Bu İsveç’te yüzde 11. Türkiye’de yüzde 60’larda. Çevresel etkenler, toplumun dışlaması, doğru eğitim politikalarının olmaması önemli engeller. Devlet kendi televizyonlarında bu konularla ilgili programlar yapmalı. Rehberlik derslerinde engellilerle ilgili konular ilkokuldan itibaren verilmeli. Bu bilinçlendirme sağlanmalı. Sadece engellinin kendisine değil ailesinin de eğitimi sağlanmalı. Gelişmiş ülkeler bunu yapıyor.
Bütçede engellilerle ilgili çalışmalarda daha çok maddi yardımlar dikkatimi çekti.
Evet. Engellilere sadece yardım edilebilir diye bakıyoruz. Türkiye’de engelliler için GSMH’den 0.001 gibi bütçeler ayrılırken Hollanda yüzde 3-4, Norveç’te yüzde 2-3 pay ayırıyor. Türkiye’de neden engellilerle ilgili hassasiyet ve farkındalığın oluşmadığının bir nedeni de bu. Kamudaki engelli kadrolarının birçoğu da boş.
Bu arada engelli sayısı ile ilgili de farklı rakamlar var. Bunun nedeni nedir?
Bizim engelli sayısı konusunda sağlıklı bir veri bankası yok. Yüzde 12 de yüzde 7 de deniyor. Rapor yönetmeliklerinde sık sık değişiklik yapılıyor. Birilerinin ihtiyaçlarına göre yapılan değişiklikler bunlar. Küçük bir rahatsızlığı olana dahi yüzde 40’larda raporlar verilebiliyor, bazı haklardan faydalansın diye. Bu çok üzücü bir durum. Devlet bu engellilere indirim yapıyor. Su, otobüs bileti veya iletişim ücretlerinde. Ne yazık ki bunlardan faydalanmak için rapor alan insanlar var. Engellilerle ilgili indirimden önce onların erişebilirlik, ulaşılabilirlik konforunu sağlamak gerek.
Bu suistimallerin önüne geçmenin yolu yok mu?
Bu suistimallerin önüne geçilmesi için devlette özerk, bağımsız bir üst kurul oluşturulması gerek. Hem denetim mekanizmaları olmalı, hem de cezai yaptırımları olmalı. Yüzde 7 engellinin sorununu tek bir genel müdürlük ile çözemezsiniz. Engelliler Üst Kurulu kurulmalı. Bakanlık dışı bağımsız bir yapı olmalı. Sivil toplumdan, vakıflar, kamu kurum ve kuruluşları ile akademisyenlerden oluşan bir Üst Kurul. Adalet, Çalışma Bakanlığı, STK’lar, üniversitelerden ilgili birimler de içinde yer almalı. Denetimleri denetleyen bir üst yapı olmalı.
Umudu yitirmemek lazım. Hala binlerce engelli evde hapis. Engellilerin hayatı iki sokak, bir cadde veya dünyaları bir pencere önü olmamalı. Dışarıda kocaman bir dünya var onları o dünyayla barıştırmamız lazım. Bunun için engellilere de iş düşüyor. Toplumda da empati duygusu gelişmeli. 3 Aralık, 16 Mayıs’ta engelli günleri kutlaması yapılıyor. Biz 2 gün yaşamıyoruz, 365 gün yaşıyoruz.