TÜLAY HATİMOĞULLARI yazdı: “Emperyalistlerin kılıcından sadece kan değil, kimyasal damlıyor. Savaş senaryoları yazanların salyalarından kâr, sömürü, şiddet, kan akıyor. Akan kan yoksulların, halkların kanı. Ve kimyasal silahların tehdit aracına dönüştüğü günümüzde yeryüzünde yaşayan tüm canlılar, insanlık tehdit altındadır.”
TÜLAY HATİMOĞULLARI
Soğuk savaş rüzgarlarının ortamı yokladığı bu süreçte ABD Rusya’ya karşı kılıç çekiyor. Rusya mukabele etmekten geri durmuyor. Başta İngiltere, Fransa olmak üzere AB ülkeleri geleneği bozmayarak ABD’nin yanında saf tutuyor. İran, Suriye ile stratejik ittifakı gereği olası saldırıda Suriye’nin yanında olacağını açıklayarak Rusya’ya yakın duruyor. Çin de Suriye’de varılan kritik kavşakta askeri değil, siyasi çözümün uygulanabilecek tek yol olduğunu ifade ederek ABD-AB’ye açık bir diplomatik mesaj veriyor.
Doğu Guta’da kimyasal silahı kim kullandı?
Doğu Guta’da gerçekleştiği iddia edilen kimyasal silah saldırısından çok önce ABD, İngiltere, Fransa “Rejimin sivillere karşı kimyasal silah kullandığına dair kanıtlar ortaya çıkarsa Suriye’ye doğrudan askeri müdahalede bulunacağız” şeklinde açıklamalar yapıyordu. Saldırı gerçekleştiği an aynı ülkeler ağız birliği ederek Suriye’ye askeri müdahale mesajları verdi.
Doğu Guta Şam’a 10 km. uzaklıkta bir ilçe. En son Ceyş ül-İslam örgütünün üssü halindeydi. Rejim açısından başkent Şam’ın dibinde olmasından dolayı tehlike arz ediyordu; cihatçı örgüt oradan çıkarılmalıydı. Suriye rejimi burada önemli başarılar kazandı. Ceyş ül-İslam’ın son kalesi olan Duma üzerinde anlaşma yapılarak sonuç alınması gündemdeyken “Kırmızı Pazartesi” misali önceden bilinen “cinayet” gerçekleşti. Suriye’de rejimin çok yol aldığı, Doğu Guta özelinde de sona gelindiği bir süreçte kimyasal silah kullanması kendi ayağına kurşun sıkmak anlamına gelir ki, Suriye rejimi bunun fazlasıyla bilincindedir.
O halde Doğu Guta’da kimyasal silahı kim kullandı/kullandırdı? Bu sorunun yanıtını ABD-İngiltere-Fransa’nın açıklamalarına/senaryolarına, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) yaptığı toplantıya bakarak bulmak mümkün. ABD-İngiltere-Fransa savaş alarmı verdi. Savaş gemileri Suriye karasularına yakın yerlerde konuşlanıyor. Devletlerin sert atışmaları sürüyor.
Doğu Guta’da kimyasal silah neden kullanıldı?
ABD’nin Afganistan işgalinin görünürdeki nedeni İkiz Kuleler’in bombalanmasıydı. Ama senaryonun çok daha önceden yazılmaya başlandığı biliniyor. ABD’nin Irak’ı işgal gerekçesi ise daha da uydurma bir senaryoya dayanıyordu: Dönemin ABD Dışişleri Bakanı Colin Powel, küresel ölçekte meşruiyet yaratma amacıyla BMGK’nin toplantısında 76 dakikalık konuşmasında “Saddam Hüseyin’in biyolojik ve kitle imha silahlarına sahip olduğunu, nükleer silah üretmeye başladığını, uluslararası terörizmi desteklediğini” söyledi. Powel, üzerinden yıllar geçip, yüzbinlerce Iraklı öldükten, milyonlarcası yurdundan olduktan, Irak fiilen dağıldıktan sonra o konuşmasındaki iddialarının gerçek dışı olduğunu kabul etti.
Bu savaş bahanelerinin sayısız örnekleri mevcut. Çünkü tarihte yaşanmış savaşların neredeyse tamamında gerçeğin gölgelendiği, sahte senaryolarla toplum nazarında haklı zeminler yaratılmaya çalışıldığı/formalitelerin yerine getirildiği bir gerçektir.
Suriye’de emperyalist güçlerin vekaleten yürüttüğü savaş, Suriye ve müttefikleri (Rusya-İran) lehine sonuçlanma aşamasına yaklaştı. Ancak emperyalist güçlerin rekabet savaşının çok kolay bitmeyeceğini herkes biliyor. O nedenle Suriye için her dönemeçte “bu pilav daha çok su kaldırır” yorumu yapılır. Bu pilavın çok su alacağını aklımızda tutarak ABD’nin Suriye savaşında “kaybettiğini” söylersek yeridir. Çünkü kendisi ve ittifak halinde olduğu Körfez ülkelerinin her türlü desteğine rağmen cihatçı gruplar başarı elde edemiyor. ABD-İngiltere-Fransa, Doğu Guta bahanesiyle Suriye sahasında Rusya hatta İran ile doğrudan savaşa girebileceği tehdidi ile bu ülkelere ayar vermek istiyor.
Dünya savaşı tehlikesi artıyor mu?
2. Dünya Savaşı’ndan sonra kapitalist dünyanın liderliğini ele geçiren ABD, Sovyet Blokunun yıkılışının ardından tüm dünyanın tek hâkimi olacağı hayallerine kapıldı. Ancak Çin’in, -Rusya’yla işbirliği halinde- engellenemez biçimde yükselmesi ve küresel rakip haline gelmesi, Güneydoğu Asya ülkelerinin kontrolden çıkma girişimleri, Latin Amerika’nın kontrol edilemezliği ABD’nin büyük rüyasını kabusa çevirdi. Öte yandan büyüyen Çin ekonomisi, ekonomik ve askeri olarak güçlenen Rusya, ABD karşıtı ülkelerin nükleer silahlanmada aldığı yol ABD’nin kabusunu katmerlendirdi.
Şu sıralar Suriye’de devam eden ve aslında vekalet savaşı olmaktan çıkan savaşın başka boyutlara sıçratılmak istendiği ortadadır. ABD; Fransa ve İngiltere’yi usulünce Suriye sürecine daha aktif katılmaya davet etti. İngiltere ve Fransa bu gerilimli süreçte Soğuk Savaş döneminde olduğu gibi, ABD önderliğindeki cephede daha aktif bir role soyunuyor. Rusya da bu süreçte boş durmayıp ABD-AB karşıtı bloku daha aktif tutum almaya çağırıyor. Özetle uluslararası siyasi ve askeri gerilimin çok yüksek olduğu bir döneme girildiği söylenebilir.
Sıcak savaş başlar mı?
İnsanlık, çok değişkenli ve karmaşık olarak ilerleyen bu süreçte bölgesel düzeyde yaşanan savaşlara tanıklık ediyor. Suriye’de yüz binlerce insan yaşamını yitirdi. Milyonlar evsiz-yurtsuz kaldı, göç yollarını tuttu. Bu bölgesel düzeyde bir sıcak savaş değil de nedir?
Klasik anlamda Üçüncü Dünya Savaşı yaşanma olasılığı şimdilik zayıftır. ABD-İngiltere-Fransa kopardıkları büyük fırtınanın ardından Suriye’ye kısmi düzeyde askeri müdahalede bulunabilir. Rusya buna karşılık verse de dünyanın iki temel gücünün birbirine tam anlamıyla savaş açması olarak değerlendirilemez. Zira bu savaşın kazananı olmaz. Nükleer silahların gelişkinliği, ABD ve müttefikleri kadar olmasa da Rusya’nın azımsanmayacak düzeyde nükleer güce sahip olduğu dikkate alındığında, taraflar arasında çıkacak bir savaşın dünyayı herkes için cehenneme çevireceği açıktır. Devletler karşılıklı sert tartışmalar yaşarken, süreci savaş aşamasına taşımama konusunda temkinli davranıyor/davranacaktır. Ancak bir saat sonra savaş başlayacak gibi algılar yaratan karşılıklı tehditler devam edecek gibi görünüyor.
Türkiye bu gerilimin neresinde?
Bu karmaşa içinde durumu en zor olan ülkelerden biri Türkiye. Doğu Guta’da kimyasal silah kullanıldıktan sonra Türkiye’nin resmî açıklamaları birbirini yalanlamak zorunda kalıyor. Suriye’nin katliam yaptığını, bütün dünyanın buna ‘dur’ demesi gerektiğini ifade eden açıklamalar yapıldı. Akabinde Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov tarafından “Türkiye Afrin’i Şam’a teslim etmeli” mesajı geldi. Putin-Erdoğan görüşmesi de gerçekleşince Türkiye’nin resmî açıklamalarında farklılaşma görüldü. Doğu Guta’da dikkatli bir soruşturmadan bahsedilmeye başlandı.
Rusya Türkiye’yi NATO’nun yörüngesinden uzaklaştırmak için ekonomik, siyasal, askeri tavizler verirken, Türkiye’yi kendine bağımlı ve kalıcı bir ittifaka da dönüştürmek istiyor. Rusya kaşıkla verdiğini kepçeyle alıyor/alacak. Türkiye-Rusya ilişkilerinde en öne çıkan konular S-400 hava savunma sistemi, Akkuyu Nükleer Santrali, Mavi Akım Projesi ve Kürt meselesi. Türkiye, Rusya tarafından Kürtlere karşı önü açıldıkça bağımlılığını arttıran tavizler veriyor. Aynı zamanda iktidar ticari ve askeri anlamda Rusya ile işbirliğinden kazanmayı da hedefliyor.
Öte yandan ABD, NATO’nun önemli bir gücü olan Türkiye’yi yanında tutmak için son zamanlarda havuç yerine sopa yöntemini kullanıyor. Çünkü Kürt meselesi nedeniyle Türkiye’nin Suriye politikasında çıkardığı arıza ABD’nin işini yokuşa sürüyor. Ayrıca ABD, Türkiye’nin Rusya ile yakınlığından duyduğu rahatsızlığı her fırsatta dile getiriyor.
Türkiye’deki iktidar bir süredir ABD ve Rusya arasındaki çatlaklar üzerinden yol almaya çalışıyor. Suriye’ye düşük dozlu da olsa bir ABD/Batı askeri müdahalesi söz konusu olursa Guardian’ın Türkiye’ye yönelik “Türkiye Rusya’dan mı dolayısıyla Suriye’den mi; yoksa ABD-İngiltere-Fransa’dan mı taraf olacak?” sorusu çok önem kazanacak. Çelişkilerden faydalanma tarzı, karar verme zorunluluğunu dayatan sürece evrilebilir. Rusya Türkiye’nin kimi kazanımlarını kalıcılaştırmasını engellemeye çalışan bir dengeyle ipleri sürekli elinde tutmak istiyor. Mevcut duruma göre yani ABD/Batı ile arasındaki gerilim daha da yükselirse, Türkiye açısından şantaja dayalı siyasetin ömrü uzun olmaz.
Küresel savaşa karşı küresel barış mücadelesi
Emperyalistlerin kılıcından sadece kan değil, kimyasal damlıyor. Savaş senaryoları yazanların salyalarından kâr, sömürü, şiddet, kan akıyor. Akan kan yoksulların, halkların kanı. Ve kimyasal silahların tehdit aracına dönüştüğü günümüzde yeryüzünde yaşayan tüm canlılar, insanlık tehdit altındadır. Albert Einstein “3. Dünya Savaşı’nda hangi silahların kullanılacağını bilmiyorum ama 4. Dünya Savaşı’nda insanlar taş ve sopalar kullanacaklar. Sadece barışçı değil, militan bir barışçıyım. Barış için savaşmaya hazırım” sözleri insanlığın yok olmaması için militanca bir barış mücadelesi yürütülmesinin ne kadar elzem olduğunu ifade ediyor. Küresel savaşa karşı küresel barış mücadelesini örmek her dil, din, ırk ve milletten insanın görevidir.