Elif Torun ÖNEREN* yazdı – Faşizme karşı ortak bir direniş ve karşı saldırı için sokağı ve özellikle batı metropollerinin sokaklarını örgütlemek bizlere daha stratejik olanaklar sağlayacaktır. Çözümü yalnızca sandıktan ya da bir masadan beklemek ya da uluslararası politikalardan beklemek daha fazla acı çekmemizden başka bir anlama gelmeyecektir.
AKP-MHP Ergenekon faşist ittifakının Kürt meselesine yaklaşımını AKP’nin ya da mevcut faşist blokun bugüne dair bir politikası olarak değerlendirmek süreci açıklama konusunda yetersiz kalabilir. O nedenle başta ifadelendirmemiz gereken konu Kürt meselesine yaklaşım, Türk Devleti’nin kuruluşundaki temellerde bulunan sömürgeci politikaların ürünüdür. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yüz yıllık tarihindeki yönetici iktidarların politikalarında ortaklaştıkları temel meselelerden biri Kürt halkına dönük sömürgeci ve işgalci politikalardır.
Kürt halkına dönük sömürgeci politikalar bir halk gerçeğinin inkar ve imhası üzerine her iktidar döneminde farklı uygulanmakta zaman zaman bu saldırıların dozu yükselmekte zaman zamansa kısmen azalmakta fakat hiçbir dönem vazgeçilmemektedir. Anımsanmalıdır ki doksanlı yıllarda yol ortasında infazlar gerçekleştirilirken beyaz Toroslarla Bakur Kürdistan’ına korku salınıyordu. Köyler yakılıp infazlar gerçekleştiriliyordu. Son dönemde buna benzer uygulamalar yeniden bir devlet politikası olarak uygulanmaya başlandı. Faşist iktidar Kürt halkının iradesini ve demokratik meşru siyasal çalışmalarına siyasi kırım politikalarıyla da saldırmaktadır. Fırat’ın doğusunda böyle bir hayat süregelirken batısında ise kırk yıldır özelikle Kürt meselesine yaklaşım bir yanıyla Türkiye emekçi halklarını şovenizm ve milliyetçilikle kontrol altında tutmanın da bir aracı olarak kullanılmıştır.
Özel olarak AKP-MHP faşist ittifakının son dönemde Kürt halkına dönük saldırıları faşizmin genetiğinde olan tekçi zihniyetin pratiksel dışavurumu olmakla birlikte emperyalist kapitalizmin sömürgeci zihniyeti yüreklendirmesi olarak da değerlendirilmelidir. Özelikle Ortadoğu üzerinden emperyalist kapitalizmin yeni dönem planlaması NATO üzerinden İran ve Doğu’yu zapturap altına almasının önündeki önemli engellerden biri olan Kürt özgürlük hareketinin tasfiyesi içinde bir ileri adım atmasının olanağını açmıştır. Faşist Erdoğan bu olanakları kendi bekasını devam ettirmek amacıyla en vahşi şekilde kullanmaktadır. Bakur dışındaki Kürt yerleşim yerlerinin işgal ve ilhak çalışmaları başta ABD ve AB olmak üzere emperyalist kapitalizm planlarına da hizmet etmektedir.
Unutulmamalıdır ki Erdoğan ve şürekâsı Kürt düşmanı devlet politikalarının en vahşi şekilde icra edilmesi konusunda tarihte var olan faşistler arasında üst sıralarda yerini almıştır. Kendinden başka kimseyi düşünmeyen tekçi zihniyeti ile Kürt halkına dönük saldırıları, kadınlara dönük saldırıları, işçi emekçilere dönük saldırıları mutlak bir karşı saldırı ile durdurulabilir.
Bugün her anlamıyla kanları ve alın teri karışmış Türkiye ve Kürdistan işçi emekçi halklarının birleşik mücadelesi bu karşı saldırının zaferi için bir olanaktır. Kürt halkının direnişinin meşruluğu ve sömürgeci faşizmi yıkma konusundaki çalışmalarının önemi düzeyinde ezen ulusun sosyalist demokratlarına da görev düşmektedir. Amasız ve fakatsız kurulacak cümlelerle Kürt ulusunun ayrılma hakkı dahil kendi kaderlerini tayin hakkı tanınmalıdır. Yalnızca yazınsal değil pratik anlamda da Kürt halkının verdiği var olma mücadelesi desteklenmeli ve sahiplenilmelidir. Roboski’ye atılan bombalarda, Sur’da, Cizre’de sıkılan kurşunların acısı ülkenin Batısında hissedilmelidir. Çözüm böyle başlayacaktır. Ruh ve mücadele ortaklığının inşası hem Kürt halkının hem de Türkiye emekçi halklarının kurtuluşu olabilir. Bugün HDP’ye dönük geliştirilen kapatma saldırılarına verilecek cevap çözümün de anahtarını bize sunacaktır. Tarihimizdeki görkemli Gezi direnişimizde olduğu gibi IŞİD faşizmine karşı Kobane’deki direnişimizde olduğu gibi bugün Faşist ittifaka karşı direniş için daha ileri adımlar atılmalıdır. Artık bu saldırılara dur demek sadece siyasal demokrasi talepleri ile olmayacaktır. Devrimci bir tarzda verilecek mücadele zaferle sonuçlanacaktır.
Bugün bu çözümün imkanı birleşik mücadelenin güçlenmesi ile daha da gelişecektir. Faşizme karşı ortak bir direniş ve karşı saldırı için sokağı ve özellikle batı metropollerinin sokaklarını örgütlemek bizlere daha stratejik olanaklar sağlayacaktır. Çözümü yalnızca sandıktan ya da bir masadan beklemek ya da uluslararası politikalardan beklemek daha fazla acı çekmemizden başka bir anlama gelmeyecektir.
Faşizme karşı verilen her mücadele meşrudur ve haktır. Meşruiyeti korumak ve sahiplenmek adına başta devrimci demokratlar olmak üzere tüm Türkiye halklarını Kürt halkının verdiği onurlu mücadeleyi sahiplenmesi bununla birlikte bulundukları her alanda faşizme karşı tavır almalı ve mücadeleyi yükseltmelidir. Çağrımız bunadır.
* Birleşik Devrimci Parti Genel Başkanı
Yazarın notu: Birleşik Devrimci Parti Merkez Yönetim Kurulu adına yazılmıştır.