Bülent TEKİN yazdı: Erdoğan ve cumhur ittifakı her ne kadar Türk mahkemelerinin bağımsız olduğunu ve bağımsız bir şekilde karar verdiğini söylese de Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş gibi yargılananlarla ilgili kurulan cümleler ve yansımaları başka türlü oluyordu.
4 yıldır cezaevinde tutulan Osman Kavala’nın AİHM kararlarına rağmen serbest kalmaması üzerine, içlerinde Amerika ve Almanya gibi Türkiye’nin müttefiklik ilişkisi içinde olduğu 10 ülkenin Ankara Büyükelçilerinin ortak bir açıklama yapmaları Erdoğan’ın büyükelçilerin istenmeyen kişi “Persona non grata” ilan edilmesi için talimat vermesine neden oldu. Bu Batı ajansları için büyük bir haberdi. Reuters, CNN gibi uluslararası ajanslar bu konuyu birinci haber olarak geçtiler. Çünkü NATO üyesi olan Türkiye, diğer Batı ittifakı üyelerinin büyükelçilerini istenmeyen kişiler olarak kovuyordu.
10 büyükelçi krizi esnasında ve sonrasında iktidar medyası bir süre sessizliğe büründü. Çünkü Erdoğan’ın ne yapacağını tam olarak tahmin edemediler. Sonrasında adeta bir destan yarattılar. Çünkü ABD Büyükelçiliğin sosyal medya hesaplarından açıklanan metnin Türkçe bölümünde şunlar yazılıydı: “ABD, 18 Ekim tarihli açıklamaya ilişkin bazı soruların yöneltilmesi vesilesiyle, ABD, Diplomatik İlişkiler Hakkında Viyana Sözleşmesi’nin 41. Maddesine riayet etmeyi teyit eder.” Bu açıklamayı diğer 9 ülke büyükelçilikleri de yaptı.
Bu açıklamadan Cumhurbaşkanı Erdoğan ve cumhur ittifakı özür diliyorlar algısını yaratmaya çalıştılar. ABD büyükelçiliğindeki diplomatların, açıklamalarının bu algıyı yaratacağını bilmemeleri mümkün değildi. Bu noktada akla “Neyin karşılığı” sorusu ya da yapılan görüşmelerde (pazarlıklarda) neler kararlaştırıldı gelebilir. ABD Dışişleri Bakanlığı daha sonra “Açıklamamızın ardındayız” açıklaması yapsa da Erdoğan ve iktidar yanlısı medya tarafından Türkiye kamuoyuna özür dilediler algısı verildi. Atılan pas gole çevrilmişti. Oysa diğer taraftan ABD, Almanya ve Fransa medyasına göre de durum Erdoğan’ın geri adım attığı şeklindeydi.
Olanları biraz açıklamaya çalışalım: “Persona non grata” istenmeyen kişi demek. Diplomatik ilişkilerde bir devletin diğer bir devletle, savaş haricinde, gelebileceği en kötü ilişki seviyesidir. Bir devletin diğer bir devletin büyükelçisini resmen topraklarından kovmasıdır. Oysa bu özel durumda bir devlet değil, tam 10 devletin büyükelçileri kovuluyordu.
Dünyanın etkili on ülkesi ortak bir mektupla, Türkiye rejimini Osman Kavala konusunda AİHM kararlarına uymaya davet etmişti. Ortak mektup (açıklama) Türkiye’ye bir hukuk devleti olmanın gereğini yerine getirmesini telkin etmekteydi. Erdoğan ve cumhur ittifakı her ne kadar Türk mahkemelerinin bağımsız olduğunu ve bağımsız bir şekilde karar verdiğini söylese de Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş gibi yargılananlarla ilgili kurulan cümleler ve yansımaları başka türlü oluyordu.
10 ülkenin Türkiye’den hukuk devletinin gereğini yerine getirmesini istemesi, insan hakları açısından 21. yüzyılda içişlerine karışmak olarak ele alınamaz. Soğuk Savaş’ın ardından, insan hakları konusu devletlerin “iç işleri/iç sorunları” olmaktan çıktı. Soğuk Savaş dönemi ve öncesinde, hatta 17. yüzyıla kadarki süreç içinde devletler “ülkenin kendi iç sorunu” gerekçesinin ardına sığınıp insan hakları ihlali yapıyordu. Ancak zaman değişti, artık o eski yıllarda ya da yüzyıllarda yaşamıyoruz. İnsan hakları hukuku gelişti, uluslararası ve tüm dünyayı bağlayıcı düzeyine ulaştı.
Türkiye, en azından NATO ve Avrupa Konseyi üyesidir. AB ile statüsel de olsa tam üyelik müzakereleri yürütmekte olan bir devlettir. Avrupa Konseyi üyesi olarak, Türkiye AİHM’nin parçasıdır. Bu mahkemede Türkiye’nin de atadığı bir yargıç var. Bu yargıç diğer ülkelerin ihlal ettiği hakların yargılamasını yapıyor. Üstelik bu mahkemeye zamanında bugünkü siyasi iktidarın temsilcileri de başvurdular. AİHM bu bağlamda Türkiye’nin dâhil olduğu bir mahkemedir. Aslında büyükelçiler bunu hatırlatmak istemişlerdir. Peki bu açıklama sadece büyükelçilerin görüşü müydü? Hayır, bu açıklama o büyükelçilerin temsil ettiği devletlerin görüşüydü. Yani ABD, Fransa, Almanya, Danimarka, Finlandiya, Hollanda, İsveç, Kanada, Norveç ve Yeni Zelanda’nın…
Öte yandan bir başka gerçeği de görmezden gelemeyiz. Batılı ülkeler, Osman Kavala gibi ülkede suçsuz kabul ettiği binlerce kişinin hapiste kalmaması için bir adım atmıyordu. O ülkelerin sadece sembol gördüğü bir iki isim dışındakiler için bir sıkıntısı yoktu. Bu da onların insan hakları ve demokrasiye bakışlarının ayrı bir yönü idi. Sonuç itibari ile kanaatime göre, böyle bir bildiri (açıklama) cumhur ittifakına verilen bir can nefesi oldu. Çünkü ekonominin durumu, zamlar, pahalılık, enflasyon, doların yükselmesi, TÜRGEV ifşaatlarının olduğu bir zamana denk geldi. Bu bildiri iktidara bir iç politika malzemesi yarattı. Bu bildiri görüldüğü şekliyle, şimdilik Osman Kavala’ya dahi yaramamıştır.