VOLKAN YARAŞIR – Diğer Yazıları …
2015’in ilk çeyreğinde ekonomik durgunluk derinleşerek sürüyor. Türkiye ekonomisinin zaafiyetleri artıyor. Ekonomik büyüme % 3 seviyesine düştü, cari açıkta ciddi problemler devam ediyor, işsizlik oranı yüzde 10’lara ulaştı, enflasyon yüksek ve kalıcı bir niteliğe büründü ve dış borçlanma olağanüstü yükseldi. Bu tabloyu ardı sıra gelen döviz şokları ve artan siyasi riskler izliyor.
Seçim süreci ve seçim ekonomisine yönelik özellikle Recep Tayyip Erdoğan’dan gelen hamleler, ekonomideki belirsizliği çoğaltıyor. Kredi derecelendirme kuruluşu Fitch, son raporunda siyasal riskler üzerinde durdu ve ekonomik kriz uyarısı yaptı.
Makro ekonomik yapıda ciddi problemlerin varlığıyla birlikte, Haziran ayında FED’in faiz artırımı ve olası sermaye çıkışları, dış kaynağa yapısal bağımlılık içindeki Türkiye’de şiddetli bir krizin önünü açabilir. 2015 yılı risklerle dolu bir olacağa benziyor. Türkiye’yi ekonomik açıdan büyük salınımlara gebe “sıcak” bir yaz bekliyor. FED’in faiz artırımı ile genel seçimler ve sonuçları süreci ciddi derecede etkiyecek.
Yaşanan döviz şokları, reel sektörün kur zararını 82 milyar lira daha fazlalaştırdı (Reel sektörün pozisyon açığı 2015 Ocak ayında 179 milyar dolara ulaştı). Dolar’daki ısınma devam edeceğe benziyor. FED’in faiz artırımına gitmesi doları daha da yükseltecek. Reel sektör için bu durum yıkıcı sonuçlar yaratabilir. Seri şirket iflasları gündeme gelebilir. Bugüne kadar kamu borçları eksenli kriz tecrübesine sahip Türkiye, reel sektörde yaşanacak borç krizini daha önce yaşamış değil. Reel sektörde yaşanacak kriz veya çöküşler, direkt bankacılık sektöründe etkisini gösterecektir.
Bu sürecin bir başka yansıması kriz senkronunu tetiklemesi olabilir.
Seçimler TC’nin (karşı devrim mahiyetindeki) restorasyon sürecinin en önemli momenti olacak.
Recep Tayyip Erdoğan, seçimler öncesi iç talebi canlandırmak için farklı basınçlar yapıyor. Erdoğan- Merkez Bankası çatışması bunlardan biri olarak dikkat çekiyor.
Küresel düzeyde para politikalarında “radikal” değişim, Türkiye ekonomisinin sanal ya da spekülatif büyümesinin sonunu getirdi. Ekonominin çoklu kırılganlığı arttı. Şimdi bütün umut, iç talebi canlandırarak şişen emlak stoklarını eritmek ve yeni imar rantlarına açılan alanlara yeni yatırımcılar çekmeğe bağlanmış durumda.
Merkez Bankası’na faizlerin düşürülmesi yönünde “ısrar ve baskı” buradan geliyor.
Ama hiçbir şey eskisi gibi değil.
Küresel finansal gelişmeler, parasal politikalardaki değişim, siyasi ve jeo-politik riskler Türkiye’de reel sektörde büyük çöküşleri beraberinde getirdiği gibi, döviz şokları ardından döviz krizini tetikleyebilir. Emlak balonundaki şişme patlamayla sonuçlanabilir.
Özellikle emlak sektöründeki şişme ve reel sektördeki çöküş, AKP’nin seçimleri kazansa dahi çözmesi çok olası olmayan bir aşamaya geldi. Bu sürecin alt üst edici sonuçları olacaktır. AKP’nin çıkar ortaklığının ve parti bütünlüğünün dağılacağı bir sürece giriyoruz.
Bir dizi küresel faktörün yanında, iç ve jeo-politik faktörün iç içe geçtiği bir konjonktür içindeyiz.