Tunahan GÖZLÜGÖL yazdı: ODTÜ Kavaklık direnişi doğanın demokratik birliktelikle korunduğu bir mücadeleydi. Bu mücadele tartışılmış ortaklıkla inşa edilen bir “meclise” dönüştü. Bu deneyime baktığımızda eko-meclis tahayyülünün ilk pratiklerini görmüş olacağız.
Son yıllarda gittikçe büyüyen ekoloji hareketini görmemek özel bir çaba sarf etmiyorsanız zor olsa gerek. İklim krizi bu kadar ivme kazanmışken kuşkusuz hayatımızın her alanını etkiliyor. Dolayısıyla bir önceki cümleyi kurmak oldukça rahat ve bir o kadar önem arz ediyor. Geçmişte kampanyalarda eriyen bir buz üzerindeki kutup ayısına üzülür ancak karbon salınımı, karbon ayak izi gibi şeylerin ne olduğu dahi mücadele haricinde erir giderdi. Nitekim Greenpeace, WWF gibi örgütlerin yaydığı kampanyaların arkasındaki gizli çıkarı tartışır olduk. “Fonlanan” teriminin ne olduğunu bildik ve greenwashing terimini tartışır hale geldik. Git gide büyüyen derken aslında tam olarak bunu ifade ediyorum. Çünkü benim için ekolojik mücadelede büyümek sistemin dışına bir rota izlemek ancak bu rotayı izlerken de sistemi “taşlamak” ile mümkün olabilir. Sistem eleştirisi vermeyen ve/veya ondan beslenen bir ekoloji hareketi yalnızca sistemin çarklarından biridir. Böyle bir hareket bu çarklar arasında doğayı kıskacı altına almış çarkları kırmaya uğraşan ekoloji hareketlerini ezmektedir.
Ekoloji hareketinin biçimini konuşmadan önce bunu belirtme gerekliliği duydum.
Öte yandan pratikte ekoloji mücadelesinin gidişatına baktığımızda artık içerik bakımından politik oluşunun ötesinde ekoloji mücadelesi kendi pratiğini oluşturan bir konumda yer alıyor. Eskiden devrimciler kırsalı politikleştirmek için uğraşırken artık kırsal kendi pratiğiyle politikleşiyor. Bu pratik elbette bir yaşam mücadelesiyle başlıyor. Örneğin kimse köyünde yapılan bir HES’e akademik/bilimsel bir açıklamayla karşı çıkmıyor -ki teoriyi oluşturan da kanımca yaşam mücadelesinin kendisidir. Bugün Yırca’da, Cudi’de, Ünye’de, Kirazlıyayla’da halk bir itici güç olmadan doğanın yok edimine karşı çıkabiliyorsa bu bahsettiğim yaşam mücadelesinin ta kendisindendir. Bu yaşam mücadelesinin ekoloji-politiğini ve pratiğini birleştirdiğimizde ise ekoloji mücadelesinin genel yapıdaki bütünü ortaya çıkıyor. Yani direnen bir halkın yaşam mücadelesi ile bilimsel karşı çıkışları bir araya getirdiğimizde mücadelenin gövdesi ortaya çıkıyor. Halk bir araya gelip ne yapmaları gerektiğini, devletin ve/veya sermayenin onlara dayattığı yıkımın nedenini, bundan sonra ne yapmaları gerektiğini tartışıp karar verebiliyor. Daha teorik olmak gerekirse demokratik bir meclisin temeliyle hareket ediyorlar. Ben bütün bunların temeline “eko-meclis” diyerek ekoloji mücadelesini biraz daha açma gereği hissediyorum.
Eko-meclisten bahsederken aslında birçok alanda var olan meclis örgütlenmesini ifade ediyorum. Meclis yapılanması genel anlamıyla yatay örgütlenmeyi temel alan bir yapı olmalıdır. Nitekim halkın öz örgütlenmesi dikey bir yapıyı kaldırmayacaktır. Az önce bahsettiğim pratiklerde zaten halkın doğal örgütlenmesi içerisinde bunu görmüyoruz. Dolayısıyla demokratik bir eko-mecliste halkı model almak ve onlara bir tahayyülün bütünleştirici parçası gibi davranmak önem arz ediyor.
Bu noktada aslında en güzel örnek -tam olarak karşılamasa da Ekoloji Birliği’dir. Ekoloji Birliği başlı başına incelenmesi gereken bir örgütlenme ancak benim için asıl kıymetli olan yeni oluşan yapıları görmek ve bu dinamiğin bir parçası olmak.
Peki, nedir bu yeni oluşan yapılar?
Ekoloji Birliği Kadın Meclisi ve Ekoloji Birliği Gençlik Meclisi…
Ekoloji kendi başına tartışılmayı aşmış bir alandır. Eko-feminizmin, Queer ekolojinin vb. tartışıldığı bir alanda ekoloji mücadelesini alan meclislerine dönüştürmek güçlü bir mücadeleyi de beraberinde getirmektedir. Yaşam mücadelesinin büyüdüğü ekoloji alanında, diğer yaşam mücadeleleriyle bağını eksik bırakmamak ancak bağımsız var etmek, doğayı (sistemden) özgürleştirme yolunda bir mihenk taşıdır. Yani öznel alanlarda büyüyen ekoloji mücadelesini kendi öznelinde tartışır ve var ederken bu öznel yapılar arasındaki az önce bahsettiğim bütünleştirici bağı korumak gerekir. Bundan dolayı “eko-meclisler” derken çoğul ekini eksik bırakmadım.
Öznesi olduğum gençlik, sistemin dayattığı olgulara karşı direnci bakımından yaşamım önemli öznelerinden biridir. Geçmişten bugüne mücadele yaşamını şekillendirmiş ve bu yaşamı başlatmış olan gençliği, sistemin doğa sömürüsü içinde de birer özne olarak görmek mümkün. Gençliğin devrim mücadelesini parçalara böldüğümüzde bir yaşam mücadelesi olduğunu görüyoruz.
Ekonomik kayıtsızlığa karşı, akademik tahribata karşı, eğitimin erkek yapısına karşı, LGBTİQ+fobiye karşı kısaca yaşamsal tahribata karşı direniyor gençlik. Dolayısıyla gençliğin yaşamın bileşeni olarak öznesi olduğu alanlarda da doğa mücadelesini büyütmesini gerekli bir doğal süreç olarak görmek gerekir. Bu noktada verilebilecek en güzel örnek her fırsatta bahsettiğim Kavaklık Direnişi olacaktır. ODTÜ’de yapılmak istenen KYK yurduna karşı başlayan ve doğalında gelişen bir direnişin demokratik bir meclise dönüştüğünü içinden biri olarak sizlere söylemem mümkün. ODTÜ’de zaten var olan forum kültürünü demokratik yapı içerisinde (Kavaklık İnisiyatifi) izlenimimce meclise dönüştürmesi aslında bahsi geçen eko-meclisin benim için ilk örneğidir. Bu demokratik yapıyı biraz açmak gerekirse; Kavaklık olarak öğrencilerin adlandırdığı alanla başlayan doğayı koruma mücadelesi giderek ODTÜ’nün bütün alanında var olan doğanın demokratik bir birliktelikle korunduğu ve korumayı da tartışılmış bir ortaklıkla inşa ettiği bir “meclise” dönüşmüştür. Bu deneyime baktığımızda eko-meclis tahayyülünün ilk pratiklerini görmüş olacağız.
Böyle bir yapılanmayı bu denli önemli görme sebebim ise eko-feminizmin tartışıldığı bir yerde karma bir meclisle bulunmak özne hukuku açısından doğru olmayacaktır. Mesela ODTÜ’de yapılacak KYK yurdunu alanın öznesi gençliğin dışında tartıştırmak da doğru olmayacaktır. Yani özetle özneyi etkileyen bir alanda karma bir yapı kurmak öznenin öznelliğini yitirmesine ve hatta alanına müdahaleye kadar gidebilecek bir sonuca varacaktır. Eko-meclislerin alansal (öznelerin alanlarına dönük) bir yapısının olması bu noktada ekoloji mücadelesindeki meclis tahayyülünü sağlam ve ayakları yere basan bir hale büründürür. Son dönemde Fridays For Future Türkiye’de çıkan sorunların gözlemimce buna dayandığı açıktır. Öznelerine yani geleceğin kendisi olan gençlere müdahale edilmiş bir yapının varacağı son nokta FFF Türkiye’nin vardığı nokta olacaktır.
Ekoloji Birliği Gençlik Meclisi, eko-meclis yolunda teorik olarak benim değerli bulduğum bir yapıda ve noktadadır. Pratiğini ise zamanla inşa edecektir ve bahsettiğim tahayyülü kanıtlayacaktır diye umuyorum. Yeni kurulmuş olmasından kaynaklı yapısal birtakım eksiklikler olduğunu gözlemliyorum ancak gençlik yaşam içerisinde olduğu gibi öznesi olduğu oluşumu da dinamik bir yapıya büründürecektir. Bu noktada Ekoloji Birliği Gençlik Meclisi, eko-meclis açısından incelenmesi gereken bir örnek olarak önümüzde duracaktır, durmalıdır.