Korkut AKIN yazdı: “Erendiz Atasü, herhangi bir kentin herhangi bir mahallesinde herhangi bir evde yaşanması olası ve hepimizin her an gördüğü, duyduğu bir konuyu işliyor. “Kapitalizmin çarkları” arasında çözümsüz (eski) solcuların da, eğitimli insanların da, toplumun en bilinçsiz kesiminin çaresizliğini de, yaşananlar karşısında tepkiyi gerçek kaynaklarına değil de sanal hedeflere yöneltenlerin de ne yapacağını bilemediği bir ortam…”
Gerçekten önemli ve bir o kadar da -toplumsal, siyasal, ekonomik sorunlar ve eğitimsizlik nedeniyle- çözümsüz bir konuyu işleyen, dramatik bir roman için “keyif” sözcüğünü seçerken epey bir düşündüm. Neyi öne çıkarmalıydım? Neyle anlatmalıydım? Eğer Erendiz Atasü’nün edebiyatın özelliğini, güzelliğini yaşatan dilini, anlatımını bir yana bırakıp da konu üzerinden yazsaydım sadece yazara değil, edebiyata, romanlara ayıp ederdim.
Günün erken saatlerinde, derin bir nefesle gökyüzünü kucaklayıp hava yutar gibi, su içer gibi okuyorsunuz farklı yaşamları olan ayrı sınıftan iki ailenin kendi iç dünyalarını, ruh hallerini, sınıfsal konumlarına bağlı farklı yorumlarını, örgütlülük beklentilerini, cahillikle çatışmalarını, içsel hesaplaşmalarını… Yazarın romanın içinde yer verdiği her kahramanın yaptıkları, yapamadıkları, umutları, çözüm(süzlük)lerine kendinizce bir yorum üretiyorsunuz ister istemez. Su içer gibi yutarcasına okuyorsunuz hızla, ama etkisi uzun upuzun sürüyor. Bu, edebiyatın güzelliği, Erendiz Atasü’nün başarısı ve okura katkısı, başka bir şey değil.
Hayatın gerçekleri…
Erendiz Atasü, herhangi bir kentin herhangi bir mahallesinde herhangi bir evde yaşanması olası ve hepimizin her an gördüğü, duyduğu bir konuyu işliyor. “Kapitalizmin çarkları” arasında çözümsüz (eski) solcuların da, eğitimli insanların da, toplumun en bilinçsiz kesiminin çaresizliğini de, yaşananlar karşısında tepkiyi gerçek kaynaklarına değil de sanal hedeflere yöneltenlerin de ne yapacağını bilemediği bir ortam… Genç, güzel Menekşe, çalıştığı anaokulunun servis şoförü tarafından kaçırılarak satılır. Genç ve umutları olan genç kız, komşuları, hatta annesinin desteklediği bir aile olduğu için kaygılanmadan biner servis minibüsüne.
Kadın cinayetleri politiktir!
Menekşe’nin başına gelen hemen her gün basına yansıyor, hatta bu kadarla kalmayıp canice katlediliyorlar da. Kadın cinayetleri, tecavüzler (buna bağlı olarak geliştirirsek çocuk gelinler, mobbing de) devletin özellikle polisin içine işlemiş gizli ve kirli örgüt işi. Hem değil mi ki, adliye önlerinde açıklama yapan mağdurlar, avukatlar ve kadın örgütleri benzer sorunları dile getiriyor. Genç kızları kaçırıp satan çete polisten adliyeye, hâkime kadar herkesi satın almış. Çözümsüz kalan mağdur veya yakınları bilinçsizlerse eğer kısasa kısas ya da ihkakı hak ile en azından rahatlamayı bir çare olarak görüyor. Erendiz Atasü, bunu o kadar iyi işlemiş ki, öğrenciliği sırasında polis tarafından vurularak kötürüm kalmış Menekşe’nin dayısı Yusuf’un da, yet(e)mediğini görüyoruz. Konuyla bağlantılı avukat ve psikolog tanıdıkların (roman zaten bu farklı sınıftan iki ailenin çakışmasını anlatıyor bir yandan da) katkısı da yetersiz kalıyor. Sosyalist solun bölünerek büyüdüğünü sanan, aslında gücünü yitiren partilerinin içinde bulunduğu açmazın da etkisizliğini somutluyor. Atasü, bunları konuşur gibi (kitabi olmayan cümlelerle, doğrudan okura anlatıyor, sanki yanınızdaymışçasına: içten ve yalın. Bu, Yazarın ustalığının göstergesi. Bu, edebiyatın önemliliğinin kanıtı. Tüm bunlar, okurun hayal gücünü arttırıyor. Erendiz Atasü, edebiyatın güzelliğini yaşatıyor bizlere.
“Kederli Kadınlar İstasyonu”
“İnsan soyunun ortak anatomi ve fizyolojisinin dayattığı ortak duygularından olan ‘küçük ve yardıma muhtaç canlıya duyulan merhametin’ uyuşturulmasıyla” (s. 34) ortaya çıkan sonuca göre kendisine çocukça yalvaran Menekşe’yi kaçıran Hıdır’ın (burada yazarın önemli bir saptaması var: Her ne kadar dinsel bir neden görülmese de Hıdır’ın yaptıkları içerisinde, Mafya tetikçilerinin inançlı Katolikler arasından çıkması gibi) inancının gözlerini kör ettiğini kabul etmeliyiz.
Menekşe’nin ağabeyleri Cenk ile Oktay’ın “pek doğal olan” şiddetli öfkeleri kardeşlerini kaçıranlara yöneliyor, kardeşlerini asla suçlamıyorlar. Tabii ki “başka kardeşler başka türlü davranabilirdi”. Matematikte iki eksi bir artı yaparken hayatta böyle bir kesinliğin (s. 50) olmadığını romanın ilerleyen sayfalarında sonuçlarıyla birlikte okuyoruz. Bu arada, unutulmaması gereken, bir de okurun katkısı var. Sahi, okur ne düşünüyor? Okurun çözümü ne! Erendiz Atasü, okurun beklentisini, yorumunu istiyor. Ya da bana öyle geldi.
Bu roman böyle bitmez!
Çocuktum, kendime aldığım ilk kitaptı “Gök Cephesi” (Nguyen Dinh Thi, Türkçesi Cemal Süreya). Vietnam Amerikan savaşını anlatan bir romandı, epeyce etkili olduğunu anımsıyorum. Çocuk aklımla, (Vietnam askerlerinin uçaklarına giderken bitiyordu) o romanın öyle bitmemesi gerektiğine karar vermiş ve devamını yazmıştım. (Sahi ne oldu o yazdıklarım, tabii ki el yazısıyla ve tabii ki çok uzun olmasa gerek. Babamın başucundaki dolabında görmüştüm sanki… Sonra, geçen yıllar, yaşanan taşınmalar, darbelerle el konulan kitaplar, dosyalar… Ah ki!)
Aynı duyguyu Erendiz Atasü’nün “Bir Başka Düğün Gecesi”nde de yaşadım. Ya devamı gelecek bu romanın ya da Yazar, bilinçli olarak, su içer gibi okunan kitabın etkisinin bu beklentiyle de daha uzun sürmesini istemiş.
Bir Başka Düğün Gecesi
Erendiz Atasü
Can Yayınları
Eylül 2021, 248 s.