Mehmet ZENCİR yazdı
Şubat ayında Gine’de başlayan, Mayıs ayında gerileyen Ebola salgını Haziran ayı sonrası yükselişe geçti. Afrika’nın yoksul dört ülkesini (Gine, Sierra Leone, Liberya ve Nijerya) etkileyen salgında 13 Ağustos itibarıyla 2.127 kişi hastalığa yakalanmış ve 1.145’i yaşamını yitirmiştir. Ebola, yakalananların yüzde 60-90’ını öldüren ciddi bir enfeksiyon hastalığı. Maymunlarda da görülen hastalığın insanlara nasıl bulaştığı tam bilinmemesine karşın yarasalardan şüphe ediliyor.
Ebola salgınını tetikleyen nedenler olarak tartışma gündeminde olanlar çoğunlukla biyolojik değil, ekolojik ve sosyal-siyasal-kültürel nedenler… Sağlığın ekolojik, siyasal, sosyal ve kültürel boyutunu ortaya koyan bir salgın…
Ekolojik başlıkta ormansızlaştırma ve uzun süreli sert kuraklık tartışmaları gündemde. Orman arazilerinin sistematik olarak yağmalanması, ağaç kesimleri, küçük orman köylüsünün mülksüzleştirilmesi politikalarının özellikle Gine ormanlık bölgesinin büyük oranda ortadan kalkmasına yol açtığı dile getiriliyor. Sınır ülkelerde uzun süredir yaşanan iç savaş nedeniyle Sierra Leonne, Liberya ve Cote d’lvoire’den Gine’ye göç eden onbinlerce mültecinin ev yapmak için orman arazisini kullanması, ormanların yok edilmesinde etkili olmuştur. Ormanların derinliklerine kadar sızan girişimlerin (avlanma oyunları, ağaçların kömür yapımı için kullanımı, açılan mineral madenleri, vb) etkisi ile vahşi hayvanların tehdit altında kaldığı, birçok primatın (goril, şempanze vb.) yaşam ortamının ortadan kalktığı tartışılıyor. İnsanların vahşi hayvan alanına nüfuzu, primatlarla-insan etkileşiminin artması ile salgın arasındaki ilişki tartışılıyor. Uzun süreli-sert kuraklık nedeniyle artan yarasa sayısı, vahşi hayvanların ve yarasaların etlerinin yenmesi, bulaşmanın yolları arasında sayılıyor.
Uzun süren iç savaş (Sierra Leonne, Liberya) kriminal yönleri -toplum kesimlerinde artan güvensizlik, yozlaşma-çürüme- göç, sağlık hizmetlerinde tahribat ve ekonomik boyutu ile tartışılıyor. İç savaş 1989’dan bu yana 400 binden fazla kişinin ölümü, bir milyondan fazla kişinin göçü, otuz binden fazla çocuğun savaşa katılması, onbinlerce kadın ve kız çocuğuna karşı tecavüzün silah olarak kullanılması ile kriminal bir savaş olarak anılıyor. Sierra Leonne, Liberya ve Gine’de yaşayan ailelerden çok azının cinayete, tecavüze, işkenceye, sakatlığa, evlerini kaybetmeye ve ölüme tanıklık etmediği ifade ediliyor. Benzer koşullara sahip Uganda, Ebola olgularını önceki yıllarda uygun ve hızlı müdahale ile kontrol altına almışken, savaşın derinleştirdiği koşullar nedeniyle Şubat başında ortaya çıkan erken olguların kontrol altına alınamadığı ifade ediliyor.
Ebola salgınının en yoğun görüldüğü ülkelerin dünyanın en yoksul ülkeleri olması (insani kalkınma indeksine göre 185 ülke arasında Gine 178., Sierra Leonne 177. ve Liberya 174. sırada yer almaktadır) salgın tartışmalarında ele alınan başlıklardan. Şubat ayında ilk olguların görüldüğü Gine halkının yüzde 20’si aşırı yoksulluk kategorisinde yer almakta. Bu durumun sağlık hizmetlerini derinden etkilediği belirtiliyor.
Bu ülkelerde gelişkin olmayan sağlık hizmetleri savaş, yoksulluk ve yoğun göç nedeniyle büyük tahribat geçirmiştir. Sağlık emek gücü, kaynaklar ve sağlık yönetiminde yaşanan ciddi sorunlar salgının kontrolünü imkansız kılmıştır. Liberya’da bin kişiye düşen doktor sayısının 0,14 olması sağlık çalışanı yetersizliğini tüm çıplaklığı ile ortaya koymakta… Koruyucu malzeme (önlük, eldiven, maske, göz koruyucu ekipman vb), temiz enjektör, dezenfektanlar, elektrik temini (kesintiler), suların klorlanması, el yıkamaya yönelik su ve sabun temininde güçlük vb sıklıkla dile getirilmektedir. Kötü koşullar sağlık emekçilerini de etkilemiş, iki yüze yakın sağlık emekçisi Ebolo nedeniyle yaşamını yitirmiştir. Yaşanan yetersizlikler, sağlık emekçileri tarafından temmuz ayında eylemlerle protesto edilmiştir.
Salgın kontrolü ve önlenmesindeki bilgi ve deneyim eksikliği; standart önlemler olarak bilinen hastaların erken saptanması ve izole edilmesi, temaslı izlenmesi vb salgın kontrolüne yönelik sıkı önlemlerin yaşama geçirilememesi; laboratuvar olanaklarındaki yetersizlikler nedeniyle tanının gecikmesi salgının büyümesine kaynaklık etmiştir.
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) salgını kabul etmeme, uluslararası desteği harekete geçir(e)meme, müdahale çalışmalarında ve bölgesel merkez kurmakta gecikme, salgını hafife alma ile eleştiriliyor. Şu ana kadar yaşanan en ciddi Ebola salgını ile yoksul Afrika ülkelerinin tek başlarına başa çıkması, finansal ve sağlık hizmetlerinin olanakları açısından imkansız görülüyor… Bu ülkeler bütçelerinden sağlığa ayırdıkları payı ne kadar artırsa artırsın yetersiz kalacaktır. Gine’nin GSMH’den sağlığa ayırdığı pay açısından dünyanın ikinci ülkesi olması ve izolasyon odalarında 70 hasta için en az 250 sağlık çalışanına ihtiyaç duyulması, bu ülkelerin sınırlılıklarına kanıt olarak sunulabilir.
Ebola salgınında güvensizlik, cezalandırma ve korku kültürel boyut açısından tartışılmaktadır. Sömürge politikaları, derin eşitsizlikler ve yaşanan uzun süreli iç savaş halkın hükümete, kamu görevlilerine ve uluslararası kurumlara ciddi güvensizlik duymasına yol açmış durumda… Bu güvensizliğin kamu sağlık çalışanlarına ve uluslararası sağlık emekçilerine de yansıması söz konusu… İzolasyon, karantina vb önlemler konusunda asker ve polisin devreye girmesi yaşanan kötü geçmişin yeniden hatırlanmasına yol açmakta, güvensizliği artırmakta… Kamuya yönelik büyüyen bu güvensizlik salgının kontrolüne yönelik önerilerin dikkate alınmaması ile sonuçlanmakta… Dahası önlemlere uymayanlar; evinde ya da ibadethanelerde Ebola hastasını bildirmeyenlere tutuklama vb cezalandırmalara maruz kalmıştır. Bu durum ailelerin hastalarını gizlemelerine, sağlık kurumlarına götürmemelerine, yardımlar konusunda şüphenin artmasına, komplo teorilerine ve başta sağlıkçılar olmak üzere kamu görevlilerine şiddete kadar varan olumsuz sonuçlara yol açmıştır.
Hastalığın yarattığı korku ise hastalık belirtilerini saklamaya, sağlık kurumlarına başvurmamaya yol açıyor. Bu durum tanı konulmasının gecikmesine, bulaştırıcılığın artmasına ve salgının büyümesine yol açıyor. Korku aynı zamanda hasta ile teması olan sağlık emekçilerini, hasta örnekleri taşıyıcılarını, defin görevlilerini vb de etkilemiş, hastalara karşı olumsuz duyguları beslemiştir. Bu arada hastalığın tedavisine yönelik çaresizlikler, hasta yakınlarının hastalarını sağlık kurumlarından, karantina merkezlerinden alarak evlerine götürme taleplerini artırmış, gerilimlere yol açmıştır.
Ebola başta olmak üzere birçok tropik hastalıkla ilgili yürütülen çalışmalar oldukça sınırlıdır. Erken ölüm ve sakatlıkların yüzde 10’undan fazlasını oluşturmasına karşın 1975-2004 arasında bulunan ilaçların yüzde 1’inden azı tropik hastalıklarla ilgilidir. Ne yazık ki Afrika ülkelerinin ekonomik açıdan rantabl(!) olmaması gerekçesi ile bölgenin hastalıkları ile ilgili aşı ve ilaç konusundaki çalışmalar oldukça sınırlıdır. Ebola vb hastalıklar için yürütülen sınırlı çalışmanın gerekçesi olarak da biyo-terör açısından bu hastalıkların taşıdığı potansiyel ileri sürülmektedir.
Ebola salgını (ortaya çıkma ve müdahale süreci açısından) sağlık tartışmasının sadece biyolojik yönleri ile değil; ekolojik, sosyal, kültürel ve siyasal yönleri ile yürütülmesi gerçeğini tüm çıplaklığı ortaya koymuştur.