CAN ÇAĞLAYAN yazdı: “Yaşanan selden sonra gerek Valilik gerekse ilgili Bakanlıklarca yapılması gereken ilk işin Düzce’deki yerleşim birimlerindeki mevcut imar planlarının iklim değişikliği etkisini de gözetecek şekilde belirlenecek taşkın karakteristiğine göre revize edilmesi olması gerekirdi.”
CAN ÇAĞLAYAN
17-18 Temmuz tarihlerinde 7 yurttaşın ölümüne, yüzlerce binanın hasar görmesine neden olan sel ve heyelan olaylarının ardından en çok tartışılan konu, ne yazık ki, Düzce’nin afet bölgesi ilan edilip edilmediği konusu oldu. Afet sonrasında yapılacak yardım ve destekler için afet mevzuatı gereğince alınması gereken idari kararların alınıp alınmaması tartışması öne çıktı. Oysa toplumun öncelikli olarak Düzce’deki selin nedenlerini ve önlemleri konuşuyor olması gerekirdi; “Neden bölgede taşkın risk planları yapılmadı?”, “Neden erken uyarı sistemi yok?” ya da “Neden dere yataklarında iskana izin verildi?” gibi afetin nedenleriyle ve risk azaltmayla ilgili sorulara yoğunlaşmalıydık. Ancak biz yine her zamanki gibi, afet sonrası dönemin “yara sarma” konularını tartışmaya başladık. Elbette bu da olayın önemli bir boyutunu oluşturuyor. Ancak daha önemlisi, bu tür doğa olaylarının öncesinde gerekli önlemlerin alınması ve insanların can ve mal kaybına uğramasının engellenmesidir.
Sehven afet bölgesi ilanı
Düzce’de sel sonrasında üzerinde en çok durulan konu, Valiliğin “sehven afet bölgesi ilanı” oldu. Düzce Valiliği 24.07.2019 tarihinde “17-18 Temmuz 2019 tarihlerinde aşırı yağışlar sonucu meydana gelen sel afetinin Düzce ili genelinde ‘Genel Hayata Etkili’ (Afet Bölgesi) olduğu ve bu afet sebebiyle yapıları hasar gören vatandaşların afetzede kabul edilmesi Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığınca uygun görülmüştür” şeklinde bir açıklama yayımladı. Ancak hemen ardından, “afet bölgesi” ifadesinin “sehven” yazıldığını belirten ikinci bir açıklama yapıldı.1
Neden ikinci bir açıklamaya gereksinim duyuldu?
Bilindiği gibi, ülkemizde afet ile ilgili tüm işlemler 7269 sayılı “Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun” hükümleri çerçevesinde yerine getirilmektedir. Bu kanuna göre acil yardımlar, yeni yerleşim alanlarının tespiti, prefabrik veya kalıcı konutların inşası vb. tüm yardım ve iyileştirme hizmetlerinin geçerli olabilmesi için, meydana gelen afet olayının öncelikli olarak o yerin genel hayatına etkili olması gereklidir. Genel hayata etkililiğin nasıl belirleneceği ile belirlemede kullanılacak kriterler (etkilenen konut sayısı vb) “Afetlerin Genel Hayata Etkililiğine İlişkin Temel Kurallar Hakkında Yönetmelik” ile düzenlenmiş olup adı geçen Yönetmeliğe göre hem yerel bazda (köyde veya mahallede) hem de bölgesel bazda (Düzce sel afeti veya 1999 Gölcük Depremi gibi geniş alanlarda etkili afet durumlarında) genel hayata etkililik kararları alınabilmekte ve kamuoyuna ilan edilmektedir.
Düzce ile ilgili tartışmalarda öne çıkan bir diğer kavram ise “Afet bölgesi kararı”dır. Aslında kısaca “afet bölgesi ilan edilme” olarak ifade edilen bu idari işlem, yine 7269 sayılı Kanun’a göre deprem hariç heyelan, sel gibi afetlerin etkilediği alanların Cumhurbaşkanı kararı doğrultusunda “afete maruz bölge” olarak belirlenmesi, bu afetin etkilediği alanın sınırlarının harita veya pafta üzerine işlenmesi, ve bu kararın Valiliklerce mahallinde ilan edilmesidir. Kanun gereğince bu alanlar “yapı ve ikamet için yasaklanmış afet bölgeleri” sayılmakta ve bu alanlarda hangi amaçla olursa olsun yeni yapılaşmaya izin verilmemekte, mevcut yapılar ise yıkılarak bölge yapıdan ve yerleşimden arındırılmaktadır. Bu nedenle “afete maruz bölge kararları” hiçbir zaman tüm bir ilin sınırlarına ulaşacak ölçekte olmaz; kırsalda köy yerleşik alanının, kentlerde ise bir mahallenin tamamı ya da bir bölümü. Ayrıca Kanun’da da belirtildiği üzere “yasaklanmış afet bölgesi sınırları, alınacak tedbirlerle tehlikenin önlenmesi oranında daraltılır veya tamamen kaldırılır.”
Afete maruz bölge kararı alandaki yapıların (konut, işyeri vb.) hasarlı olsun veya olmasın yıkılması, mevcut yerleşimin boşaltılması anlamına gelmektedir. Afete maruz bölge kararı alınmasına neden olan afet genel hayata etkili ise bu durumda afetzedeler için Kanun’daki ifadesiyle “afet bölgelerindeki bir topluluğun kaldırılarak başka yerlere taşınması” işlemi gerçekleştirilir.
Yukarıda belirtilen iki işlem her afet sonrasında 7269 sayılı Kanun gereğince yerine getirilen en temel idari işlemlerden olup Kanun’un yürürlükte olduğu 60 yıllık sürede binlerce “genel hayata etkililik” ve “afete maruz bölge” kararı bulunmaktadır.
7269 sayılı Kanun açısından bakıldığında Düzce Valiliği’nin önce tüm Düzce’yi “Afete Maruz Bölge” ilan ettiği sonrasında da gelen uyarılar doğrultusunda bu durumu düzeltmeye çalıştığı yorumu yapılabilir2.
Valiliğin ikinci açıklaması sonrasında eğer Düzce için bölgesel ölçekte alınmış bir “Genel Hayata Etkililik” kararı var ise afetzedelerin 7269 sayılı yasa açısından her hangi bir hak kaybına uğramamaları gerekir. Selde konutu ve işyeri hasar görenler SGK, vergi ve banka borç erteleme, kira yardımı, acil yardım ile yeni yerleşim alanlarının tespiti, prefabrik veya kalıcı konutların inşası gibi hizmetlerden yararlanabileceklerdir.
Afet mevzuatının Düzce’de uygulanmasının yaratacağı bir diğer sonuç ise, hasarlı konut ve işyerlerinin bulunduğu alanlarda yapılacak etüt çalışmaları sonuçlarına göre “afete maruz bölge” kararı alınması olacaktır. Bu durumda ise yapıların yıkımı gündeme gelecek ve bu alanlarda ikamet edilmesine ve yeni yapılaşmaya izin verilmeyecektir.
Risk azaltma önlemlerine ağırlık verilmeli
Ülkemizde afet politikalarındaki risk azaltma konusuna tekrar dönecek olursak… Afet risk azaltma, kamu yönetiminin öncelikli hedefi haline getirilmelidir. Ülke olarak yaşadığımız afet deneyimleri “yara sarma anlayışının” tıptaki “semptomatik tedaviden” öte bir anlamı olmadığını bizlere göstermiştir. Bu anlayış hastalığı önlemeyi veya hastalıktan korunmamızı sağlayamıyor; hastalık bir dönem sonra kendini tekrarlayabiliyor. Düzce’de yaşanan da budur. Düzce’deki sel, sadece günümüzün sorunu değil, bu ilde on yıllardır seller ve heyelanlar yaşanıyor; hatta Batı Karadeniz bölgesindeki sel riskli alanların önemli bir bölümü bu il sınırları içerisinde kalmaktadır. Ancak kalıcı önlemler alınmadığından (afetin nedenlerinin üstüne gidilmediğinden) sel afetleri sıklıkla tekrarlanmaktadır.
Yaşanan selden sonra gerek Valilik gerekse ilgili Bakanlıklarca yapılması gereken ilk işin Düzce’deki yerleşim birimlerindeki mevcut imar planlarının iklim değişikliği etkisini de gözetecek şekilde belirlenecek taşkın karakteristiğine göre revize edilmesi olması gerekirdi.
Galiba Düzce Valiliği’nin “sehven afet bölgesi” açıklamasından daha çok bugün 60 yaşına gelmiş bir yasayla afetleri yönetmeye çalışmanın olanaksızlığını ortaya koymaya ve risk azaltma odaklı bir afet yönetim yapılanmasına öncelik vermemiz gerekiyor.
1–http://www.duzce.gov.tr/bir-onceki-aciklamamizda-afet-bolgesi-kavrami-sehven-yer-almistir