Amerikan yönetimi ateşkes önerisinden çark edip Hizbullah’ın çökertilmesi yönünde İsrail’e tam destek olurken ayrıca siyasi darbe peşinde koşuyor. Hizbullah’ı denklemden düşürüp 2022’den beri boş duran cumhurbaşkanlığı koltuğunu doldurmak istiyorlar. Direnişin toparlanmasını önleyecek bir isim aranıyor. Ama üzerinde uzlaşılacak isim misyona uygun olmayabilir.
Emekliliği ertelenen Genelkurmay Başkanı Joseph Avn’u düşündüklerine dair ilk iddia Axios’dan geldi. Ardından El Ahbar ve L’Orient de Jour gibi Lübnan gazeteleri perde arkası bilgiler geçti.
Lübnan’ı bir sömürge kalıntısı olarak başlangıçtaki kodları üzerinden yeniden kurmayı düşlüyorlar: İçeriyi kontrol edebilecek ama İsrail’e karşı ülkeyi savunamayacak bir ordu; Washington-Riyad ekseninden gelen talimatlara bağlı bir Hıristiyan cumhurbaşkanı, onunla uyumlu bir Sünni başbakan ve zorluk çıkarmayacak bir Şii meclis başkanı. Rotadan çıkılması halinde ülkeyi felç edebilecekleri mezhepçi düzeni yeni isimlerle dizayn etme planı. Hizbullah’ın belirleyici olamayacağı bir sihirli denklem! Nasıl olacaksa!
***
İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu, Lübnanlılara “Ayağı kalkın ve ülkenizi geri alın” diye seslendi. Bunun anlamı; “Siz iç savaşla Hizbullah’ı bitirmezseniz biz Lübnan’ı bitireceğiz.”
Netanyahu, Lübnan’ın “Orta Doğu’nun incisi” olduğu günleri hatırlatıp Lübnanlılardan başlarına gelenden Hizbullah’ı sorumlu tutmalarını istiyor. Halbuki Lübnan inci olduğu dönemlerde de İsrail’in hedefindeydi. Mesela 28 Aralık 1968’de İsrail, Beyrut Havaalanı’nı bombalayıp ülkenin sivil havayolu filosundaki 14 uçağı ateşe vermişti. 21 Şubat 1973 tarihli El Nahar gazetesine göre İsrail 1968-1973 arasında Lübnan’a 2 bin kez saldırdı. Hizbullah yoktu. İran da Batılıların safındaydı. Hizbullah’ı doğuran 1982’deki işgaldi. 15 yıl süren iç savaş da İsrail’in eseriydi. Lübnan Güçleri 1982’de İsrail için Lübnan’ın “Vichy Hükümeti” olmak için Filistinlileri katlediyordu. Lübnan Güçleri ile Ketaib bugün Netanyahu ile aynı dili kullanıyor.
Bir haftadır kara harekâtı direnişin pusularını aşamazken havadan Lübnan’ı cehenneme çeviren, daha fazla insanı göçe zorlayan, iç savaş çıkartacak koşullar oluşturan bir kötülük stratejisi sürüyor ki felç edilmiş, korkutulmuş, ümitsiz bırakılmış bir ülkeye diledikleri elbiseyi giydirebilsinler.
***
Axios’a konuşan yetkililere göre ABD, Hizbullah’a vurulan darbeden sonra Şii milislerin müttefiki olmayan yeni bir cumhurbaşkanı seçmek için fırsat doğduğunu düşünüyor. ABD ve Fransa tarafından desteklenen General Avn adaylardan biri. Savaş sonrası Lübnan’da Avn ve orduya kilit roller biçiyorlar. Hizbullah güneyden çekilecek, İsrail’e bir top mermisi atamayan Lübnan ordusu konuşlanacak!
Geçen dönem Mişel Avn, Hizbullah’la Maroni kilisesinin ismine atfen Mar Mihail Anlaşması’yla kurduğu ortaklık sayesinde cumhurbaşkanı olmuştu. Meclis Başkanı Nebih Berri liderliğindeki Emel Hareketi ile birlikte 128 üyeli mecliste 62 koltuğu olan Hizbullah’ın kimseyi veto edecek gücünün kalmayacağını varsayıyorlar. Hizbullah, Marada hareketinin lideri Süleyman Franciye’nin seçilmesini istiyordu. Fakat Franciye olmazsa Hizbullah açısından Avn veto edilmeyi gerektirecek bir isim değil. Hatta L’Orient le Jour’a konuşan Hizbullah’tan bir yetkili “Avn, Franciye’den sonra partinin B planıydı” diyor. Amerikalılar duymasın bunu! Aslında Avn ordu komutanı olarak bütün kışkırtmalara ve tuzaklara rağmen Hizbullah’la dengeli bir ilişki yürüttü. Yani müttefiki Franciye’nin hukukunu gözetse de Avn mantıksal olarak Hizbullah için felaket çağrışımı yapmayabilir. Beri tarafta Mişel Avn’ın damadı ve Hür Vatanseverler Hareketi lideri Cibran Basil de aday. 2006’da Avn’ın liderliği sırasında Hür Vatanseverler Hareketi ile kurulmuş ittifak Basil’e el verilmesine yetmedi. Yine de Şii İkilisi’nden ümidini kesmedi.
Evvela Hıristiyan partileri razı edecek bir adayın çıkması lazım. ABD, Fransa, Suudi Arabistan, Katar ve Mısır’dan oluşan beşli komite iki yıldır uzlaşı sağlayamadı. Buna rağmen taraflar kendi oyun bozanlıklarını gizlemek için Hizbullah’ı süreci baltalamakla suçluyor.
***
Axios’a göre Başbakan Necib Mikati, Biden’ın danışmanı Amos Hochstein’e ABD’nin haziranda getirdiği çözüm planıyla ilerlemek istediğini söyledi. Hochstein de “Öneri masadan kalktı çünkü sahadaki koşullar değişti. Öncelik yeni cumhurbaşkanının seçilmesi” yanıtını verdi. Eski plan önce ateşkes, sonra seçimdi. Şimdi ABD, Hizbullah’ın olmadığı seçeneğe göre oynuyor. Aynı şeyi ABD Dışişleri yetkilisi Barbara Leaf de Dışişleri Bakanı Abdullah BuHabib’e söylemiş.
Lübnanlı kaynaklara göre Amerikalılar önceki pazarlıklarda Hizbullah’a “Litani’nin kuzeyine çekil, istediğin kişi cumhurbaşkanı olsun” sözünü veriyordu. Hizbullah ise güneydeki durumun cumhurbaşkanlığı ile ilişkilendirilmesini reddediyordu. Hatta ABD, Hizbullah’ın Litani’nin kuzeyine çıkması karşılığında işgal altındaki Şeba Çiftlikleri ve Kafr Şuba Tepeleri’nin uluslararası barış güçlerinin kontrolüne bırakılmasını öneriyordu.
İsrail eylül sonunda tam kapasite saldırıya geçince ABD ve Fransa 21 günlük ateşkes önerisiyle çıkageldi. Şimdi bunu da masadan kaldırdılar.
Bu değişiklikte Amos Hochstein’in yanı sıra Beyaz Saray’ın Orta Doğu Koordinatörü Brett McGurk’ün etkili olduğu düşünülüyor. İkilinin dayandığı nokta şu: “Hizbullah hızla tüm kartlarını kaybediyor ve artık koşul dayatamayacak.”
Lübnan İçin Amerikan Görev Gücü, Carnegie Enstitüsü ve Orta Doğu Enstitüsü’nün yöneticileri de Mikati ile görüşüp Amerikan planları doğrultusunda kafa ütülemiş. Tartıştıkları konular cumhurbaşkanlığı seçimi, Hizbullah’ın sıfırlanması ve Şii rolünün dizaynı. Lübnanlı kaynaklara göre Mikati “Şu an savaştayız. Bir cumhurbaşkanı seçilmeli ancak olan her şeye rağmen Hizbullah’ı atlayamayız” yanıtını vermiş.
Bu arada Netanyahu da Amerikalılardan biraz ayrışan Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’u Hizbullah’ın etkisini azaltmak için askeri operasyonlardan yararlanmaya çağırmış.
Reuters da Batılı bir diplomata atfen, Batılı ve Arap ülkelerin Lübnanlı siyasetçileri cumhurbaşkanlığı seçimi için teşvik ettiğini aktarıyor.
***
Mikati dört koldan baskı altında. Fuad Sinyora gibi kapaklanmadı. Mikati, Berri ve Dürzi lider Velid Canbolat’la 2 Ekim’de Ayn el Tine’de konuyu ele aldı. Buradan herkese güven verecek uzlaşmacı bir cumhurbaşkanı seçilmesi yönünde bir çağrı çıktı.
Mikati’ye göre kilit nokta, bir kampa karşı diğer kampın yanında olmayacak bir cumhurbaşkanı seçmek. Belki Avn bu çağrışımı yapıyor. Fakat Avn’u seçtiren mekanizma iç uzlaşıya değil de ABD, Fransa, İngiltere ve Suudi Arabistan’ın başını çektiği eksenin dayatmasına kalırsa burada bir baskı mekanizması şekillenecektir. Borçlu bir cumhurbaşkanından isteyecekleri ilk şey; sadece BM Güvenlik Konseyi’nin 1701 sayılı kararının değil 1559 sayılı kararın da uygulanması olacaktır. Birincisi Hizbullah’ın Litani’nin kuzeyine çekilmesini, ikincisi hareketin silahsızlandırılmasını öngörüyor. İsrail’i korumaya adanmış kararlar.
ABD-Fransız yörüngesine yakın Lübnan Güçleri, Amerikalıların Hizbullah’ın güçlerinin yüzde 70’ini kaybettiğine dair hikayeye bel bağlıyor. Fakat bunun kendi adaylarının önünü açmasını bekliyorlar hikayenin Avn’a çıkmasını değil.
Al Akbar’a göre Canbolat, Semir Caca’nın liderliğindeki Lübnan Güçleri’nden gelen ayartıcı telefon karşısında 1982 deneyimini hatırlatıp “Başka bir tarafı izole etme ve Hizbullah’ın gücünü küçümseme macerasına kapılmayın” dedi. Geçmişte Hizbullah’a karşı cephede yer alan Canbolat, “Hizbullah Golan’da Dürzileri katletti” manipülasyonuna rağmen direnişten yana tavrını koruyor.
Al Akbar’a göre Lübnan Güçleri Hizbullah’ı tamamen ortadan kaldırmadan Berri, Mikati ve Canbolat üçlüsünün yaptığı gibi bir iç girişimle seçim olursa bu Hizbullah’ı rahatlatan bir adıma dönüşür. Yani Amerikalıların kaçırdığı noktaya Lübnan Güçleri virgül koyuyor. Çünkü önce Hizbullah’ın sonunu görmek ve oyundan tamamen düştüğünden emin olmak istiyorlar.
Semir Ceca ve Semi Cemayel 1978 ve 1982’deki kafayla hareket ediyorlar: İsrail geldi, Hizbullah’ı bitirecek, bize de gün doğacak.
İsrail yanlısı güçlerin zaferi Hizbullah için kırmızı çizgi. Farklı bir seçenekten gidilirse bu durumda Franciye şansını kaybeder ama Hizbullah seçimi sabote eden taraf suçlamasından sıyrılır. Ayrıca şansı zayıf olan Franciye’ye verdiği sözden dolayı oluşan kamburdan kurtulur.
Amerikalılar daha önce Lübnan Güçleri’nin adayı eski Maliye Bakanı Cihad Azur’a oynuyordu. Lübnan Güçleri, Azur’dan henüz vazgeçmiş değil. Basil de bir ara Azur’dan yana meyletse de kendi şansını da zorluyor.
***
ABD’nin yeni siyasal gerçeklik yaratma hedefini Suudi Arabistan ve BAE de paylaşıyor. Şii mahallesini yeniden dizayn etmek istiyorlar. Katar ve Mısır’ın Hizbullah’sız bir yolu çıkmaz olarak gördüğü aktarılıyor. Suudi-Emirlik ikilisinin beklentisi ise Şii denkleminde Hizbullah’tan boşalacak yeri Emel Hareketi’nin doldurması. Yani Berri’nin Hizbullah’a sırt çevirmesini istiyorlar.
Suudi-Emirlik beslemesi medya da bunun üzerinde duruyor. İsrail’e laf edemeyen Şark’ul Evsat ve El Arab gibi gazeteler, Hizbullah’ın devleti esir aldığı, bu savaşı kendisinin başlattığı, Lübnan’ın yıkımından sorumlu olduğu ve artık fiilen bittiği tezini işliyor. Buradan lafı götürdükleri yer; Berri Hizbullah’ın yanında siyasi mülteci statüsünü terk edip Şiilerin liderliğini üstlenmeli. Bunun için acaba ayartıcı ne tür teşvikler sunuyorlar?
Berri, 1980’lerden itibaren Emel Hareketi’nin tabanını çeken Hizbullah’ın zayıflamasını fırsata çevirebilir. ABD Dışişleri’nin gizli yazışmalarına bakılırsa Amerikalı diplomatlar 2006’daki savaş sırasında Berri’nin Hizbullah’ın zayıflatılması beklentisi içerisinde olduğu izlenimi edinmiş. Fakat Berri, Hizbullah’ın denklemden düşeceğine dair Amerikan-Suud öngörüsünün üzerine atlayacak kadar acemi bir siyasetçi değil. Şu anda Şii tabanın Hizbullah’ı terk ettiğine dair emare yok. Hizbullah’ı sattığına dair bir görüntü Berri’nin kendi tabanını sarsabilir. Burada küçük bir parantez açalım: The Washington Enstitüsü’nün 14 Kasım-6 Aralık 2023’te yaptığı bir anket vardı. Buna göre Sünnilerin yüzde 34’ü ve Hıristiyanların yüzde 29’u Hizbullah’a kısmen olumlu bakıyor. Bu oran Şiilerde yüzde 93. Şiiler arasında ‘çok olumlu’ görüş yüzde 89. Lübnan saldırı altındayken özellikle Hıristiyanların tutumu değişebilir fakat Şii tabanda daha fazla kenetlenme beklenir.
İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi Beyrut ziyareti sırasında Hizbullah’a desteği kesmeyeceklerini söyledi. Bu mesaj, Berri’ye de “Sakın sapma!” uyarısını içeriyor. Hizbullah Genel Sekreter Yardımcısı Naim Kasım da son açıklamasında dikkat çekici bir vurgu yaptı:
“Ağabeyimiz Berri’nin liderliğine güvenimiz tam. Berri’nin temel başlığı ateşkes olan siyasi girişimini destekliyoruz. Ateşkesten önce başka herhangi bir tartışma bizim için önemsizdir.”
Reuters’a konuşan bir Hizbullah yetkilisi, hareketin Berri’ye kendi adına müzakere yetkisi verdiğini söylüyor. Berri’nin de Mikati’ye kimseye meydan okumayan bir cumhurbaşkanını desteklediğini söylediği aktarılıyor.
Öte yandan Avn’ın taraftarları, potansiyel rakipler olarak adı geçen eski Dışişleri Bakanı Nassif Hitti, Tuğgeneral George Huri, yargıç Essam Süleyman, Tuğgeneral Elias Baysari ve eski bakan Ziyad Barud’a yönelik karalama kampanyası yürütüyor. Amaç şimdiden seçenekleri tüketmek ve Hizbullah’ın Avn’u veto edemeyeceği bir zemin oluşturmak. Bu çevreler Berri’nin Avn’a itiraz etmediğini öne sürüyor. Berri’ye yakın isimler ise önceliğin savaşı durdurmak olduğunu, ardından herkesi kapsayan bir cumhurbaşkanı seçme mekanizması üzerinde çalışılacağını söylüyor.
Yargıyı L’Orient le Jour’a bırakalım: “Her ne olursa olsun hiç kimse bir yanılsama içinde değil. Hizbullah’tan ‘evet’ çıkmadan anlaşma mümkün olmayacak.”
Gazete, Avn’un da Hizbullah’ın onayından emin olmadan Baabda’daki koltuğa aday olmayacağından emin.
***
Peki bu girişim neden 1982’deki müdahaleyi çağrıştırıyor? İsrail’in Lübnan’ı işgalinden 2 ay sonra işbirlikçi Lübnan Güçleri’nin kurucusu ve Ketaib’in lideri Beşir Cemayel cumhurbaşkanı seçilmişti. Bu seçim ona “İsrail tankları üzerinde gelen cumhurbaşkanı” sıfatını kazandırmıştı. Ve bu işin sonu iyi gitmemişti. Cemayel üç hafta sonra öldürülmüş, ardından Falanjistler İsrail’in desteğiyle Sabra ve Şatila’da katliam yapmıştı.
Özetlersek ateşkes ABD ve İsrail’in gündeminde yok. İsrail karada ilerleyebilse Mavi Hat değil Litani’yi yeni sınır olarak belirlemek üzere hedefini büyütebilir. İsrail’in işgal siyasetindeki temel motivasyon su ve verimli arazi. Litani de ‘bereketli hilali’ besliyor. Siyonist önderler bunu daha İsrail doğmadan kafalarına koymuştu. 1919’da Paris Barış Konferansı’na katılan David Ben Gourion ve Haim Weismann’ın uluslararası güçleri ikna etmeye çalıştığı İsrail haritasının kuzey sınırı Litani idi. Bu hayalden vazgeçmediler. Sadece sahada tutunabilme meselesi.
İçeride ve dışarıda bütün hesaplar “Hizbullah çökertildiğine göre” diye başlıyor. Hizbullah ise Hasan Nasrallah’ın vaat ettiğini yapıyor. Ateş menzilini genişletip özellikle Hayfa’yı hedefe koyarak Tel Aviv’e “Saldırılar durmazsa daha fazla yerleşim yerini boşaltmak zorunda kalırsınız” diyor. Bütün planlar sahadan çıkacak sonuçlara bağlı.