SEÇTİKLERİMİZ – Fehim TAŞTEKİN Gazete Duvar için yazdı: Yanında diplomasiyle yol alabileceği tek bir ortak bırakmayan bir hışırlık. Bütün bu güç gösterisine, durup durup kabaran ezme iradesine rağmen gözleri Angela Merkel’de, Vladimir Putin’de, Donald Trump’ta.
Karanlığın dibini görmüş ülkeler dili zehirden arınmış liderler arıyor; ışığı görmek, huzuru bulmak için. İçeride insanına dokunabilen, dışarıda komşusunun yüzüne bakabilen. Diliyle dövmeyen, gözleriyle devirmeyen.
Irak Başbakanı Mustafa el Kazımi ülkesini gerilimlerin rehinesi olmaktan kurtarmaya dönük kritik dış temaslarından sonra geçen hafta Kürdistan’a ziyaret gerçekleştirdi. Ziyareti izlerken Irak’ın geçtiği yollar, Türkiye’nin geçmekte olduğu yollar akıp gitti bir şerit gibi. Hasımlarına karşı vekil güçler kullanmış, komşuları işgale kalkışmış, savaşlar açmış, Enfal gibi operasyonlarla halkını katletmiş, zulmü artırdıkça dinin simgelerini yükseltmiş, sonunda yıkıcı bir Amerikan işgaliyle dağılmış, mezhep savaşlarına ve yeniden dış müdahalelere maruz kalmış Irak’ın yakın geçmişi. Ve Irak, Suriye ve Libya’da savaşlar yürüten, Doğu Akdeniz’de ‘navtex’ ilanlarıyla savaşçılık oynayan; içeriyi siyasal-sosyal linçlerle hizalayan, milli serveti tarumar eden, hazineyi meteliksiz bırakan, her türlü insani-ahlaki-hukuki değeri tüketen Türkiye’nin ahvali!
Aşırı doz hamaset ve milliyetçilik tatmin sağlıyor. Ama köreltiyor da, aklı ve vicdanı. İnsana, topluma, doğaya karşı suç ‘ulusal mutabakat’ ile işlenir hale gelir.
Kötülük ve hoyratlık içeride dipsiz, dışarıda daha da dipsiz. Diplomasinin düzeyi iki yerel çete arasındaki dalaşmayı daim kılan seviyenin bir tık fevkinde değil. Tökezleyen maceracı dış siyaset, ‘milli güvenlik’, ‘terör koridoru’ ve ‘mavi vatan’ türünden abartılmış ve çarpıtılmış algı ve tasavvurlarla ulusal davaya dönüştüğünde kişisel hırs ve kaprislerin bedelini halklar ödüyor. Bizde trajik olan muhalefetin bu siyasete ortaklığı, alternatifsizliği. NATO üyesi, AB ile iltisaklı, emperyal sabıkalı, ordusu, ekonomisi ve nüfusuyla büyük çarklı bir ülke muhataplarına karşı bir şantaj ve silaha dönüştürüldüğünde elbette kendinden bahsettirir, masaları dağıtır, dengeleri bozar. Fakat başkalarının “Aman ilişmeyelim, yatıştıralım gitsin” yaklaşımı yanıltıcıdır; büyük bir fırtına biriktirir ve tersten vurur. Tarih sadece muzafferlerin değil tersten dalga yiyenlerin de hikâyesidir.
Yarın neye dönüşür bilmiyoruz ama şu anki haliyle Kazımi’ye bakıyorum; Erbil’den Zaho’ya, Süleymaniye’den Halepçe’ye kadar geziyor, dinliyor; paletsiz, apoletsiz, ceketsiz, kravatsız. Ezidilerle diz dize oturuyor. Kürtlerin yaralarına dokunuyor. Kabuk bağlayan yaralar Saddam’dan bilinir; yenileri kuzeyden, yani bizden. 1992’den bu yana Türkiye’nin sınır ötesi operasyonları yüzünden boşaltılan köylerin sayısı yüzlerce. Ankara artan oranda Kürtlerle silahların, Bağdat’la protestoların diliyle konuşuyor.
Komşunun evini sabah topa tutup beş çayına gidemezsiniz. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Beyrut’tan sonra Bağdat ve Erbil’i turlayınca Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Neçirvan Barzani’yi Ankara’ya çağırıp “Gel, anlat bakalım, Macron neler karıştırıyor, Kazımi ne yapıyor” tiradıyla bilgi almaya çalışıyorlar. Hafiyecilikte zirve; Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile Barzani baş başa, mütercim MİT Başkanı Hakan Fidan (Ayrıntılar Amberin Zaman’ın yazısında). Devlet geleneği, kurumsallık, diplomasi mafiş, tınne.
Fehim TAŞTEKİN’in Gazete Duvar’daki yazısının tamamını okumak için TIKLAYIN