Siyasi HaberSiyasi Haber

    Güncel Kalın

    Türkiye ve dünyada neler olup bitiyor ilk siz bilgi sahibi olun

    Göz attınız mı?

    Edebiyatın keyfine varın… Bir Başka Düğün Gecesi

    5 Ekim 2021

    Bir fotoğraf

    15 Ekim 2022

    Paramaz ve “K’san kahagan”, 20 Şehit’in, Işığında Haziran’lar*

    15 Haziran 2022

    HDP ve baraj üzerine

    15 Eylül 2015
    Facebook Twitter Instagram
    Facebook Twitter Instagram
    Siyasi HaberSiyasi Haber
    • Haberler
      • Gündem
        • Ekonomi
        • Politika
        • Ortadoğu
        • Spor
        • Sağlık
      • Emek
      • Kadın
      • LGBTİ+
      • Gençlik
      • Haklar ve Özgürlükler
        • Halklar ve İnançlar
        • Göçmen Hakları
        • Çocuk Hakları
      • Bilim Teknoloji
      • Kültür Sanat
    • Yazılar

      El Tema!

      26 Eylül 2023

      Savas Tamtamlarına Karşı Halklarımız Barış İster!

      21 Eylül 2023

      Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC)

      19 Eylül 2023

      Güvenlik ve sürdürülebilirlik

      19 Eylül 2023

      Devlet sahipsiz mi, sahipleri kimler?

      18 Eylül 2023
    • Yazarlar
    • Seçtiklerimiz
    • Söyleşiler
    • Dosyalar
    • Çeviriler
    Siyasi HaberSiyasi Haber
    Anasayfa » Düşman yaratmak: Biz ve ötekiler

    Düşman yaratmak: Biz ve ötekiler

    Meriç GÖK yazdı - Dozu iyice artmış bir şehitlik-kahramanlık retoriğine klişeleşmiş düşman imgesi eklenerek yapılacak bir askeri müdahaleyle, içeride iyice sıkışmış bir iktidara, yapılacak seçimlerde bir nebze olsun soluk aldırmak.
    Meriç Gök- Meriç Gök11 Ağustos 20226 dk. okuma süresi
    Meriç Gök
    Paylaş
    Facebook Twitter Telegram WhatsApp Email

    Umberto Eco’nun başlangıçta “rastgele yazılar” adıyla yayımlanması öngörülen deneme ve konferanslarından oluşan yapıtı daha sonra bizde “Düşman yaratmak” adıyla yayımlandı. Yapıtın adına esin veren “ Düşmanı inşa etmek” denemesini kaleme almasına yıllar önce bir New York seyahatinde rastlamış olduğu Pakistanlı bir taksi şoförüyle yaptığı konuşma vesile olur. Bu nefis denemesinde Eco, Pakistanlı taksi şoförüyle diyaloğunu şöyle anlatır:

    “ Bana nereden geldiğimi sordu, ben de İtalya dedim. Nüfusumuzu sordu, sayımızın bu kadar az olduğuna ve İngilizce konuşmadığımıza şaşırdı. 

    Sonra düşmanlarımızın kim olduğunu sordu. Ben “Efendim?” deyince de sabırlı bir edayla ihtilaflı topraklar, etnik temelli nefret, sınır ihlalleri gibi nedenlerden dolayı hangi halklarla yüzyıllardan beri savaş halinde olduğumuzu öğrenmek istediğini anlattı. Ona hiç kimseyle savaş halinde olmadığımızı söyledim. Bana yine büyük bir sabırla tarihi anlamda rakiplerimizin kim olduğunu ‒kimin bizi öldürdüğünü, bizim de kimi öldürdüğümüzü ‒ bilmek istediğini anlattı. Ona yine böyle bir şeyin olmadığını, son savaş halinden beri yarım yüzyıldan uzun bir sürenin geçtiğini, üstelik o savaşa da bir düşmanla başlayıp başka bir düşmanla bitirdiğimizi söyledim.

    Ama şoför verdiğim cevaptan hoşnut kalmadı. Düşmanları olmayan bir halk olabilir mi? Taksiden inerken miskin barışçılığımızı telafi etmek için ona iki dolar bahşiş bıraktım,…”

    Eco şoförden ayrıldıktan sonra bu konuda okurunu tarihsel bir yolculuğa çıkarır: Düşman yoksa onu inşa etmenin gereğini, Cicero’da düşman imgesinden başlayarak değişen dönemlerde değişen düşman imgelerini ele alır ve savaşmak için savaşacak bir düşman gerekli olduğundan düşman inşa edilmesinin kaçınılmaz olduğunu anlatır. Düşman inşa etme sürecine,  edebiyattan George Orwell’in Bin Dokuz Yüz Seksen Dört’teki Emmanuel Goldstein figürüyle ve gerçekte ‘ötekileştirilmeyen’ bir ‘öteki’nin varlığına duyulan yaşamsal ihtiyaç konusuna da Sartre’ın, hayattayken birbirini tanımayan üç ölüyü bir otel odasına kapadığı Gizli Oturum adlıyapıtıyla işaret eder. 

    Tarih boyunca egemen sınıfların arasındaki sonunda savaşa kadar varan çıkar çatışmaları, “düşman imgesi”nin oluşmasını son derece gerekli kılmış ve bu imge genellikle bir devletin sınırları içinde yaşayan topluluklar arasında veya komşu ülkelerdeki halklar arasında din ve inanç bakımından veya etnik bakımdan var olan farklılıklar üzerinde inşa edilmiştir; başka bir anlatımla söz konusu farklılıklar, bir zenginlik olarak görülmek bir yana, tersine egemen ideoloji tarafından ötekileştirilerek düşman inşa etmenin temel harcı olarak kullanılmıştır. 

    ‘Öteki’ hakkında zamanla oluşmuş olan ancak kesinlikle gerçekliği yansıtmayan ve deneyim yoluyla gözden geçirilmesi veya değiştirilmesi zor olan olumsuz yargılar, yani önyargılar da düşman inşa sürecinin önemli bir malzemesidir. Öyle ki bu bir dizi olumsuz önyargı, geniş toplum kesimlerinin artık “düşman’ olarak etiketlenen grup hakkında farklı bir değerlendirme yapmasını imkânsız kılar. 

    Yakın tarihte bunun en çarpıcı örneği Nazi Almanya’sında düşman Yahudi imgesinde görülür. “Yahudi olmasaydı, onu icat etmek zorunda kalırdık. Yahudi her zaman içimizde bulunuyor. Ancak o fiziksel biçimiyle onunla savaşmak, görünmez iblisle savaşmaktan daha kolay,” diyordu Hitler 1941’de yapılan bir röportajda. Bu sözünden de Hitler’in, Yahudi karşıtı propagandasının hayali bir düşmana dayandığını çok iyi bildiği anlaşılmaktadır. Ayrıca bilindiği gibi Nazi Almanya’sında ‘düşman’, sadece Yahudilerle sınırlı kalmamış, kısa süre içinde sol-sosyalist ve komünist tüm muhalif siyasal düşünce sahiplerine ve “Ari ırk”tan olmayan tüm uluslara kadar uzanmıştır. 

    Çoğunlukla böylesi bir “düşman inşa süreci”, toplumsal-siyasal güç dengeleri bakımından koşullar ‘uygun’ olduğunda söz konusu ‘düşman’ın fiziksel olarak ortadan kaldırılmasıyla sonuçlanır. Tıpkı bizde 6-7 Eylül (1955) ‘olayları’ sırasında gayri Müslimlere, Rum ve Yahudilere yapılan saldırılarda, 12 Eylül öncesi Alevi yurttaşların katledildiği Çorum ve Kahraman Maraş katliamlarında ve çok daha yakın bir tarihte Sivas’ta Madımak katliamında olduğu gibi.

    Düşman imgelerinin etkisi konusunda,  kısaca bu tür imgelerin seçici algıya, yani bilgi kaybına, bilgi filtrelemeye ve bilgi bozulmasına yol açtığı söylenebilir; çünkü onları kullanan insanlar düşman-dost kategorilerinde sıkışıp kalırlar. Aslında düşman imgesi, çarpık bir imgedir; gerçeğin çarpıtılmış bir imgesidir. Ancak tam da bu nedenle bu tür bir imge, algıyı etkiler. Günlük yaşamda gerçeklik ile gerçekliğin algısı arasında bir ayrım olmadığı için algılanan şey, gerçekmiş gibi algılanır. Algının bireysel ve toplumsal deneyimlerin yanı sıra önyargı ve stereotip yargılar sayesinde bozulduğu gerçeği, çoğu zaman göz ardı edilir. Bu nedenle, bir durumun algılanması, genellikle, gerçeklikten çok, düşman imgeleriyle karakterize edilebilen durumun yorumlanmasıyla belirlenir.

    Herhalde son yıllarda  “düşman yaratmak” konusunda, dünyanın “teşkilat” bakımından en büyük beşinci ülkesi olmasına karşın dünyanın yalnız değil, deyim yerindeyse yapayalnız ülkesi olan Türkiye’nin eline kimse su dökemez. Öylesine yalnız ki sadece birkaç örnek: KKTC’yi tanıyan tek bir ülke yok; Nato’nun 29 üye ülkesinden hiçbiri İsveç ve Finlandiya’nın üyeliğini kendince bir takım gerekçelerle bloke eden Türkiye’nin yanında değil; Suriye’deki Kürt örgütlerini terör örgütü olarak gören ve bu konuda Türkiye’ye destek veren bir ülke yok‒ aslında kuruluşunda “yurtta sulh, cihanda sulh” vecizesi olan bir ülke için bir hayli ironik bir durum. Devasa dış işleri teşkilatı, haksız olunca derdini kimseye anlatamıyor; devletin yöneticileri de burada ancak kendi büyükelçilerini toplayıp onlara, onların da artık ezbere bildiği malum politikaları anlatıp duruyorlar.

    Suriye iç savaşından bu yana ‒kısa bir süre dışında ‒ Suriye’nin Kuzey’i nedense Türkiye için önemli bir ‘güvenlik sorunu’ haline geldi ve o coğrafyada yaşayan Kürtler ve onların muhtelif harflerle ve bu harflerin muhtelif ve farklı telaffuzuyla anılan örgütleri birden bizim düşmanımız oluverdi. 

    Sınıra kameralı ve sinyalizasyonlu beton duvar çekilmesi yetmediği gibi şu kadar kilometre derinliğinde şu kadar kilometre uzunluğunda ‒ nedense asla Türkiye sınırları içinde değil‒  ama illa da Suriye sınırları içinde bir “güvenli bölge” inşasından söz edilip duruyor. Bu olay, tıpkı La Fontain’in Kurtla Kuzu masalını, aşağıdaki kuzunun yukarıdaki kurdun suyunu bulandırması masalını andırıyor. Suriye’nin Kuzey’inden Türkiye’ye bu güne kadar silahlı bir saldırı olmasa da ‒ zaman zaman atılmış birkaç füzeyi, “gerekirse adam gönderip Türkiye’ye füze attırırız” sözü resmi kayıtlara geçtiği için kimsenin ciddi bir hadise olarak gördüğü yok‒ Türkiye’de iktidar sahipleri “bir gece ansızın gelebilirim”  şarkısını terennüm etmekten bir türlü vaz geçmiyorlar. Aslında kafalarındaki hesap çok basit ve herkes tarafından görülüyor: Dozu iyice artmış bir şehitlik-kahramanlık retoriğine klişeleşmiş düşman imgesi eklenerek yapılacak bir askeri müdahaleyle, içeride iyice sıkışmış bir iktidara, yapılacak seçimlerde bir nebze olsun soluk aldırmak. 

    Düşman imgesini oluşturan basmakalıp/klişe değer yargılarının asılsızlığını görmek için mutlaka “öteki” ile insani ilişkinin kurulması gerekmektedir. Almanya’da sağcı ve yabancı düşmanı Almanya İçin Alternatif (AfD) partisinin en güçlü olduğu şehirlerin, vaktiyle yabancıların en az olduğu, dolayısıyla Alman halkının yabancıyla neredeyse hiç teması olmadığı “Doğu Almanya”da bulunması kesinlikle bir tesadüf değildir. 

    Bu nedenle görsel ve yazılı medyaya da düşmanlaştırılmayan bir “öteki”ni, tüm yönleriyle toplumun geniş kesimlerine göstererek tanıtmada büyük görev düşmektedir. Ancak bu yönde yayın yapmak bir yana, tam tersine ana akım medyanın tüm olanaklarını düşman icat etmek için seferber ederek yangına körükle gittiğini görüyoruz. Tüm sol-sosyalist, komünist ve demokratik güçler, savaş kışkırtıcılarının hiçbir gerçekliği olmayan “terör yandaşlığı”, “terörist sevici” vb. karalamalarına aldırış etmeksizin kalıcı bir barışın tesis edilmesi yolunda somut adımlar atılmasında bir an önce başı çekmelidir. Devlet aygıtını yönetenlerin şimdiye kadar izleyegeldiği, siyasal-toplumsal sorunların şiddetle bastırılması politikasının gerçekte sadece bu aygıtı kullananların dar siyasal hesapları/çıkarları dışında kimseye bir yararı olmadığının artık kesin olarak anlaşılmasıyla devletin kuruluşundaki veciz sözün ülkenin kalıcı bir gerçekliği olması kuşkusuz tüm halkların yararına olacaktır.

    Düşman yaratmak: Biz ve ötekiler Meriç Gök Umberto Eco
    Paylaş. Facebook Twitter Telegram WhatsApp Email
    Önceki Yazı‘Muhalif’ Saadet Partisi’nin gazetesi ‘Akit’i aratmadı: Kadın sporcuları buzladı!
    Sonraki Yazı Erdoğan’ın ‘metaverse’inde ütülmek

    İlgili Yazılar

    ÇKP’nin XX. Kongresi: Çin “asla hegemonya için çaba göstermeyecek”

    Dünya 17 Ekim 2022

    Mollaların kâbusu gerçek oldu 

    Yazılar 7 Ekim 2022

    Semarkant’ta diktatörlerin dansı

    Çeviriler 18 Eylül 2022
    Destek Ol
    Yazılar

    El Tema!

    - Betül Yangın

    Savas Tamtamlarına Karşı Halklarımız Barış İster!

    - Toros Korkmaz

    Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC)

    - Betül Yangın

    Güvenlik ve sürdürülebilirlik

    - Cengiz Onur

    Devlet sahipsiz mi, sahipleri kimler?

    - Hüsnü Gürbey

    Nohra Padilla

    - Betül Yangın
    Tarihten

    16 Mart 1978: 7 devrimci öğrenci katledildi

    16 Mart 1978’de İstanbul Üniversitesi Merkez Kampüs’ten toplu halde çıkan öğrencilerin üzerine Eczacılık Fakültesi önünde atılan bomba ve ardından gerçekleşen silahlı…

    Seçtiklerimiz

    Tatik ve Papik (Տատիկ և Պապիկ)

    - Siyasi Haber

    Meksika’da sergilenen sahte uzaylıların gerçek hikayesi, uzaylılardan bile ilginç!

    - Çağrı Mert Bakırcı

    Meksika Kongresi’nde gösterilenler ‘uzaylı’ kalıntıları mı? Sunum yapan Jaime Maussan kimdir?

    - Siyasi Haber

    Sezgin Tanrıkulu gündeme getirmişti… Kuşkonar-Koçağılı ve Kulp: 1990’lı yılların delilli cinayetleri

    - Siyasi Haber

    Kürtler, Arap aşiretleri ve karmaşık bir hesaplaşma: Suriye’de neler oluyor?

    - Fehim Taştekin

    Mafya günlükleri

    - Timur Soykan

    Güncel Kalın

    Son felişmelerden haberdar olmak için E-Bültenimize üye olun

    Siyasi Haber, “tarafsız” değil “nesnel” olmayı esas alır. Siyasi Haber, işçi ve emekçiler, kadınlar, LGBTİ+’lar, gençler, doğa ve yaşam savunucuları, ezilen etnik ve inançsal topluluklardan yanadır.

    Devletten ve sermayeden bağımsızdır.

    Facebook Twitter YouTube
    Emek

    350 hanelik köy 8 gündür karanlıkta: ‘Kimse DEDAŞ ile baş edemiyor’

    30 Eylül 2023

    DİSK’ten “Dijitalleşme, Emek, Gelecek ve Türkiye” konferansı başladı

    30 Eylül 2023

    DİSK’ten “Dijitalleşme, Emek, Gelecek ve Türkiye” konferansı

    29 Eylül 2023
    Kadın

    ‘Feminist Gece Yürüyüşü’ne katıldıkları için yargılanan kadınlar beraat etti

    28 Eylül 2023

    Evli olduğu Tuğba Dursun’u öldüren Burhan Dursun’a ağırlaştırılmış müebbet cezası verildi

    28 Eylül 2023

    6 ay önce bıçakladığı kadını cezaevinden çıkınca öldüren Mehmet Dinç tutuklandı

    20 Eylül 2023
    © 2023 Siyasi Haber. Designed by Fikir Meclisi.
    • Siyasi Haber / Künye
    • İletişim
    • Gizlilik Politikamız

    Type above and press Enter to search. Press Esc to cancel.