Suruç katliamı ve Ceylanpınar’da iki polisin öldürülmesiyle oluşan savaş atmosferinden geçici AKP hükümetini sorumlu tutan PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan, “(Davutoğlu) orduyu üzerimize saldırtmasaydı, ‘Bir gece de 400 hedefi vurduk’ diye övünmeseydi gerillanın orduyla çatışacağı bir durum yoktu” dedi.
Yapılanın sınırlı bir misilleme olduğunu, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun ‘400 hedef vuruldu’ açıklamasına göre 400 misilleme hakları olduğunu savunan Kalkan, “Çatışmayı ortaya çıkaran nedenler üzerinde durulmazsa öyle ateşkes olmaz, çözüm olmaz. Bir kere eskisi gibi de olmaz. Eski çamlar bardak oldu” diye konuştu.
Hava saldırılarıya eş zamanlı olarak başlatılan polis operasyonlarına da değinen Kalkan, “Kendini tutuklamaya gelen polise karşı herkes direnmeli. Hiç kimseyi tutuklatmamak gerekiyor. Kendi mahallesini, kendi köyünü, kasabasını herkes savunmalı. Kendi yönetimini, iradesini ortaya çıkarmalı, kendi öz savunmasını yapmalı” ifadelerini kullandı.
Fırat Haber Ajansı’nın aktardığına göre, Med Nuce televizyona konuşan Kalkan özetle şunları söyledi:
AKP’nin başlattığı saldırıya karşı çıkmayan herkes DAİŞ’ten yanadır
“PKK’ye karşı saldıran herkes DAİŞ’i koruyordur. Örneğin, AKP’nin 24 Temmuz’da başlattığı saldırıya karşı çıkmayan herkes DAİŞ’ten yanadır. DAİŞ’i koruyor, demektir.
AKP faşizmi tutturmuş, PKK ile DAİŞ’e karşı ortak savaş yürütüyor. Sözde üçüncü bir taraf oluyor. Böyle bir taraf yoktur. Bu uydurmadır. Kobanê’de de, Rojava’da da her yerde AKP DAİŞ’i destekledi. Tırlarla silahlar gitti, yardım gitti. Şimdi de PKK’ye vurarak DAİŞ’i daha açıktan destekliyor.
DAİŞ’le savaş içinde olan güçlerin buna çok daha fazla tepki göstermesi gerekiyor.
Askeri, DAİŞ içerisindeki MİT örgütlenmesi vurdu
Şimdi AKP faşizmi kalkmış PKK’ye ‘Terör örgütüdür’ diye saldırarak, sözde bir de DAİŞ’e karşı mücadele içerisinde bunu yaptığını söylüyor. Bir tane DAİŞ’li vurduğunu göstersin. Biz sorduk, gösteremediler. Bir çatışmaya girdiklerini göstersinler. Ben iddia ettim, kimse cevap veremedi.
O askerlerini de kendileri vurdu. DAİŞ vurmuş olabilir, DAİŞ içerisindeki MİT örgütlenmesi vurdu. Bu bir oyundu. ABD’yle de görüştüler, ABD de inandı, gerçekten AKP DAİŞ’le mücadele safına geçecek diye.
Halbuki bir köylü kurnazlığı, alavere dalavere işi yaptı. DAİŞ’e karşı savaş açıyorum, diyerek PKK’ye karşı saldırı başlattılar, hem de Kürdistan’ın dört bir yanında, Güney Kürdistan’da, hatta Kobanê üzerinde bile uçak uçurmuşlar.
Biz bunları söyleyince ‘HDP’ye talimat veriliyor’ dediler
30 Ekim 2014 Milli Güvenlik Kurulu toplantısı topyekün özel savaş kararı vermişti. Ya seçim sonuçlarına dayanılarak demokratikleşme yönünde adımlar atılacak, İmralı görüşmeleri temelinde ortaya çıkan 28 Şubat Dolmabahçe açıklamasında ortaya konan maddeler temelinde müzakereler yapılarak Türkiye demokratikleştirilecek ya da çatışma çıkacak. AKP-MHP’nin önü bu biçimde alınmaz, demokratik güçler öne çıkmazlarsa tehlike vardır.
Biz bunları söyleyince, “HDP’ye talimat veriliyor, Kandil’den yönlendiriliyor” dediler. Ne alakası vardı? HDP’yi de, CHP’yi de, AKP içerisinde gerçekten demokrasiden yana olan asgari bir demokratikleşmeyi öngören herkesi de bu temelde uyardık. Şimdi bizim uyarımızın haklılığı ortaya çıktı. Zamanında belirttiğimiz irade gösterilseydi. Bunun önü alınabilirdi.
Şimdi herkes “Bu nereden çıktı” diyor. Seçim sonuçlarına göre bir demokratikleşme sürecine girilmezse olacağı buydu ve nitekim oldu da.
HDP ve CHP süreci geç okuyabildi
Bu bakımdan HDP ve CHP süreci geç okuyabildi. Biz karşıt bir güç olduğumuz için karşımızdakilerin ne yapmak istediklerini iyi biliyoruz. İnkar ve imha siyasetinin ne olduğunu, ona karşı 40 yıldır mücadele eden, 35 yıldır savaşan bir hareket olarak karşıtlarımızın ne durumda olduklarını biliyoruz. Bunu ortaya koyduk.
Buna “PKK müdahalesi” dediler. Bu PKK müdahalesi kötü müydü? “Demokratik güçler inisiyatif alsınlar” dedik. “Süreç demokratik siyaset temelinde barış ve demokratik çözüm yönünde işlesin” dedik. “İmralı görüşmeleri müzakereye dönüşsün” dedik. “İmralı’da Önder Apo’nun özgürlüğü temelinde mutabık kalınan 10 madde üzerinde müzakereler olsun, meclis bir kurucu meclis gibi çalışsın, yeni demokratik anayasa yapsın, yasal reformlar yapsın, Türkiye’yi 12 Eylül faşist askeri rejimi olmaktan çıkarsın” demişse PKK, bu Türkiye’nin yararına mıdır, zararına mıdır?
Bunu Türkiye basınına, kamuoyuna soruyor, AKP’ye yardakçılık yapanlara soruyorum. “PKK terör yaptı, saldırdı” diyenlere soruyorum.
Anlaşılıyor ki, rejim içinde de çatlaklar var
AKP hükümetten düştü. Bir kere bu hükümet düşük bir hükümettir. Mecliste güvenoyu almamıştır. Ahmet Davutoğlu istifa etmiş bir başbakandır, hele hele bir Bülent Arınç var, milletvekili bile değildir. Utanmadan Meclis’e gidiyor. Gidip evine oturması gerekiyordu, ama herkesten fazla konuşuyor.
Öyle anlaşılıyor ki rejim içinde de çatlaklıklar var. Ordunun içi nasıl bilemiyoruz, ordu ile rejim arası nasıl bilemiyoruz, AKP içinde de çok ciddi bir mücadelenin olduğu ortaya çıkıyor.
Bülent Arınç neden bu kadar aktifleşti? Seçim sonrası evinde oturmaya hazırlanan insan şimdi neredeyse Başbakanın bile önüne geçti. Kendi aralarındaki mücadeleyi de bu biçimde bastırmaya çalışıyorlar.
ABD size bir şeyler verdiyse siz ona karşılık ne verdiniz?
“ABD ile ittifak yaptık, ilişkilerimiz iyi” deniliyor, iyi güzel ama ne karşılığında anlaştınız? ABD size bir şeyler verdiyse siz ona karşılık ne verdiniz? Bu sorulmuyor.
Halbuki 2007’de de ittifak yaptılar, 2008 ve 2009’da neler yaşandığını gördük. Sadece biz yaşamadık Yaşar Büyükanıt’ın, İlker Başbuğ’un başına neler geldiğini, Türk genelkurmayı, ordusu ne hale getirildi, gördük.
Şimdi de Tayyip Erdoğan’la, Ahmet Davutoğlu kendilerini bunun dışında görmesinler. Zaten düşmek üzereler, eğer dikkat etmezlerse düşüşleri hazin olabilir. Kendi yaptıklarına baksınlar, geçmişte yaşananları görsünler ve kendi başlarına gelecekleri de anlasınlar.
Orduyla çatışmak gibi bir planımız yoktu
Aslında bizim orduyla çatışmak gibi bir planımız yoktu. Paradigmamız, stratejimiz öyle değil. Biz yönetim sorununu çözmekle uğraşıyoruz. Demokratikleşmeyle uğraşıyoruz. Orduyu üzerimize saldırtmasaydı, “Bir gecede 400 hedefi vurduk” diye övünmeseydi gerillanın orduyla çatışacağı bir durum yoktu. Orduyu kendi siyasi iktidarını korumak için kullanan, polisi bunun aleti yapan hükümetin kendisidir. Orduyu ve polisi kendi iktidarının koruma gücü olarak kullanıyor, hem de topluma karşı bunu yapıyor. Bu çatışmalara yol açtı.
Ordu, “Ben vatan koruyucusuyum” diyordu. Vatan, AKP hükümeti midir? Dün AKP hükümetine karşı bu ordunun neler düşündüğünü de biliyoruz. Toplum, AKP hükümeti midir? Bugün vardır, yarın yok. Bu toplum yarın başka bir hükümet çıkarır.
Eski duruma dönülmesi çağrılarına değer biçiyoruz
Evet, HDP biraz aktif hale geldi. CHP de öyle. Bazı demokratik çevreler çağrılar yapıyor. “Taraflar eski duruma dönsünler, tetikten eli çeksinler” diyorlar. Biz bunları izliyoruz, değer de biçiyoruz. Fakat bu çatışma bizden gelişmedi. Bunu kimse ispatlayamaz. Ortada Amed ve Suruç katliamı var, bu kadar tutuklama ve baskı var. Bunlar görülmeyecek ve “PKK şu eylemi yaptı” denilecek. Bunlar yalandır. Tayyip Erdoğan’la Ahmet Davutoğlu sıkışmış, şimdi de PKK’nin nasıl çatışmayı başlattığını ispatlamaya çalışıyor, ama bunu ispatlayamaz.
Gerillanın henüz daha silahı kullandığı yok
Gerilla henüz elini tetiğe atmış da değildir. Yaptıkları sınırlı bir misillemedir. İlk gecede 400 hedefi vurduğunu Başbakan olarak Ahmet Davutoğlu söyledi. Her birine karşı bir misilleme düşünürsek, gerillanın 400 misilleme hakkı vardır. Bunu herkes bilmelidir. Ondan sonra 2-3 bin kişi gözaltına alındı, tutuklandı. Bunların hepsi misliyle misillemeyi gerektiren hususlardır. O bakımdan gerillanın henüz daha silahı kullandığı yoktur. Elini tetiğe attığı yoktur.
Açıklamaların bir karşılığı yok. Amed’de 600 sivil toplum örgütü açıklama yaptı. Yarım saat sonra geçti gitti. Ondan sonra Ahmet Davutoğlu’nun, hükümetin hükmü geçiyor. Bir geçerliliği olmuyor bu çağrıların. Arkasında durulmuyor. Örgütlendirilip takip edilmiyor. Söyleniyor geçiliyor. Bunun demokratik yönetimle bir alakası yoktur.
İki buçuk sene boşu boşuna geçti, aynı duruma düşmek istemiyoruz
Bir de sorun bu çatışmanın olup olmaması değildir. Bu çatışmalar damdan düşer gibi olmuyor. Birilerinin kafası kızdığı için de olmuyor. PKK de böyle birilerinin kafası kızdığı için silaha sarılmış, dağa çıkmış bir güç değildir.
Hükümet de durduk yerde bu saldırıları yapmıyor. Bu kadar polis terörünü, hava saldırılarını gündeme getirmiyor. Bütün bunları ortaya çıkartan nedenler var. O nedenler üzerinde durulmazsa öyle ateşkes olmaz, çözüm olmaz. Bir kere eskisi gibi de olmaz. Eski çamlar bardak oldu, diyelim.
Bu tür şeyler karşılıklı olur, anlaşmalı olur. Onun dışında eskisi gibi bir duruma biz hiçbir biçimde girmeyiz. Şimdiye kadar girdik, 2013 başından bu yana gerilla bir tane kurşun bile sıkmadı, onlar ne yaptı? Hiçbir şey. İki buçuk sene boşu boşuna geçti. Aynı durumlara biz düşmek istemiyoruz.
Boşu boşuna dağa çıkmış, mücadele eden bir güç değiliz. Toplum için, kendimiz için doğru gördüklerimiz var. Özgür ve demokratik yaşam ihtiyacımız var, bunun için mücadele ediyoruz.
Ortada bu çatışmayı doğuran nedenler var. O nedenler ortadan kalmazsa çatışma ortadan kalmaz. Neden olarak “PKK dağa çıkmış, bundan dolayı böyle” diyorlar. Hayır, kesinlikle öyle değil. Dağa çıkmış ama ciddi çözüm önerilerinde bulunuyor. Çözüm yolu gösteriyor. Önder Apo insanüstü bir sabırla demokratik siyasi çözümü geliştirebilmek için çaba harcadı. Ama hepsini boşa çıkardılar.
Çatışmanın nedenleri giderilmeden çözüm olmaz
Ateşi keseceğiz ne olacak? Herkes bu sorunun cevabını vermelidir. Ne yapılacağını görelim. Demokratik bir yönetim olacak mı, olmayacak mı? Başta Kürtler olmak üzere halklar kendi özgür kimlikleriyle örgütlenip yaşayabilecekler mi? Kadın özgürlüğü olacak mı olmayacak mı? Toplum yerelden demokratik yönetimini geliştirecek mi geliştirmeyecek mi? Merkezden AKP hükümetinin yerelden de atadığı vali ve kaymakamların diktatörlüğü sürecek mi sürmeyecek mi?
Biz bunu görmek ve anlamak istiyoruz. Bu çatışmalar da buradan ortaya çıkıyor. Bu çatışmalara son vermek isteyenler nedenleri üzerinde dursunlar ve nedenleri konusunda çözüm arasınlar. O nedenler giderilmeden çözüm olmaz.
Her köy, her mahalle, kasaba ve şehir siyasi irade beyanında bulunmalı
Kendi faşist, şoven, merkezi, otoriter iradesini bize kabul ettirmek isteyenlere karşı biz de demokratik irademizi ortaya koymalıyız. Bütün toplum, demokratik güçler, sivil toplum kuruluşları, başta gençler ve kadınlar olmak üzere her yerde demokratik siyasi iradelerini ortaya koymalılar. Her köy, her mahalle, kasaba ve şehir siyasi irade beyanında bulunmalıdır. “Ben merkezden, Ankara’dan dayatılan herşeyi yapmak zorunda değilim”, “Ben atanmış vali ve kaymakamla yönetilmek istemiyorum, kendi yönetimimi kendim seçeceğim” demelidir. Demokrasi kendi kendini yönetmektir, o halde vali ve kaymakamların yönetimi kabul edilmemelidir. Her yerleşim birimi, toplum birimi irade beyanında bulunmalı, “Ben kendi kendimi yöneteceğim” demeli ve kendi yerel meclisini, meclis yönetimini seçmelidir.
Kendini tutuklamaya gelen polise karşı herkes direnmeli
Toplum, halk bulundukları yerde kendi kendilerini, Türkiye Demokratik Ulusu içerisinde yönetmek istiyor. Öyle bölücü filan değiller. O halde devlet güçleriyle bir çatışmaları yoktur. Ama ordu üzerlerine gelince elbette ki kendilerini savunuyor. Ordu üzerine gelmesin, orduyla hiçbir sorunları yoktur.
Ama kendini tutuklamaya gelen polise karşı herkes direnmelidir. Hiç kimseyi tutuklatmamak gerekiyor. Kendi mahallesini, kendi köyünü, kasabasını herkes savunmalıdır. Kendi yönetimini, iradesini ortaya çıkarmalı, ama kendi öz savunmasını yapmalıdır. Mücadele budur.
Bu temelde mücadele etmek kalıcı sonuç ortaya çıkartır. AKP faşizminin tekçi iradesini kırar. MHP dayatmalarını kırar. Dolayısıyla bu savaşa yol açan nedenleri ortadan kaldırır. Olması gereken budur.”