STEFAN HALL – World Economic Forum – “Dünya Kupasına veya başka büyük bir spor etkinliğine ev sahipliği yapmanın ekonomiyi canlandırıcı bir dizi etkisinden söz edilebilir. Ancak bu yüksek hedeflere ulaşmanın maliyeti, ürettikleri ekonomik faydalardan daha yüksek gibi görünmektedir.”
STEFAN HALL
Papa John Paul II, “Tüm önemsiz konular arasında futbol en önemlisi” demişti. Eski papaz, sevilen oyunun takipçilerini kızdırmış olsa da, büyük olasılıkla, açıklama yapmadan önce herhangi bir iktisatçıya danışmamıştır. Çünkü genel fikir birliği Dünya Kupasına ev sahipliği yapmanın gerçekten yatırıma değmeyeceğidir. İktisatçıları sporu kötülemekle suçlamak cazip olsa da, kanıtların çoğu bu görüşün doğru olduğunu göstermektedir.
Bu yaz Rusya’da yapılacak olan Dünya Kupasının organizatörleri, turnuvanın toplam ekonomik etkisinin 2023 yılına kadar 30, 8 milyar dolara kadar yükselebileceğini tahmin ediyor. Beklenen etki inşaat ve genel yatırım harcamaları ile yaratılmaktadır. Gerçekten de, Dünya Kupasına veya başka büyük bir spor etkinliğine ev sahipliği yapmanın; turist çekmek, önemli altyapı projelerini başlatmak, ülkeleri ve şehirleri iş yapmak için cazip yerler haline getirmek gibi ekonomiyi canlandırıcı bir dizi etkisinden söz edilebilir. Ancak bu yüksek hedeflere ulaşmanın maliyeti, ürettikleri ekonomik faydalardan daha yüksek gibi görünmektedir. Peki neden?
Fırsat maliyeti
İlk neden basitçe, büyük bir spor turnuvasına ev sahipliği yapmanın fırsat maliyetidir. Yeni veya yenilenmiş altyapı için harcanan para, özellikle ekonominin kritik anlarında, uzun vadeli yatırımlarda daha akıllıca kullanılabilir. Büyük ölçekli inşaatlar, kısa vadede ekonomik büyümeyi hızlandıracağı ve gelişmiş altyapının topluma uzun vadeli kazanımlar getireceği gerekçesiyle genellikle haklı gösterilir.
Bu doğru olsa da -ki kamu harcamalarındaki artış Gayri Safi Hasıla’da da artışa yol açacaktır- Dünya Ekonomik Forumu’nun Kapsayıcı Büyüme ve Gelişme Raporu, kapsayıcı büyümeye odaklanmanın daha önemli olduğunu savunuyor. Bu, hem ekonomik büyümeyi hem de yaşam standartlarında geniş tabanlı, sürekli iyileştirmeleri içeren harcama anlamına gelir. Ne yazık ki, spor alt yapısı, kıt ve yüksek değerli gayrimenkuller alındığı ve bunların bakım masraflarını karşılayabilmek için yeterli sıklıkta kullanılması zor olduğu için, inşa etmek ve işletmek bakımından pahalıdır. Bir stadyum, ortalama bir işçinin ekonomik refahı için gerçekten gerekli değildir. Eğer turnuvalar yüzeysel ulusal altyapıyı inşa etmek ve geliştirmek için geçerli bir mazeretse, neden stadyayı[1] denklemden eleyerek daha düşük bir maliyetle eşdeğer faydalar elde etmiyoruz?
Mega spor etkinliklerine ev sahipliği yapmanın karşısında olan iktisatçı Andrew Zimbalist, turnuvaların sona erdiği ev sahibi şehirlerde zar zor kullanılan beyaz fillerin[2] örneklerini listeler. Güney Afrika’daki 2010 Dünya Kupasından önce, ülkenin ulusal imajını düzeltmek amacıyla, turnuva alanlarına yakın yerleşim yerlerinde yaşayan düşük gelirli vatandaşların tahliye edildiğini bildiriyor ve bu para, yoksullaştırılmış toplulukların hayatlarının iyileştirilmesi için harcansa daha iyi olmaz mıydı diye soruyor. Brezilya’nın en pahalı Dünya Kupası stadyumu artık bir park yeri ve ülkenin Dünya Kupası hazırlıkları için harcadığı para yaklaşık 11-14 milyar dolar. Brezilya Ulusal Denetçiler Mahkemesi, Dünya Kupasına yapılan kamu harcamalarıyla “ülkenin tüm yıllık Bolsa Familia (aile yardımı) ödemelerinin iki kez yapılabileceğini” söyledi. 3-13 milyar dolarlık bir beklenen getiriyle karşılaştırıldığında, mükelleflerin ödedikleri vergilerin adil bir şekilde geri döndüğünü görebildikleri söylenemez.
Turizm kalıplarını değiştirmek
Büyük spor etkinliklerinin binlerce sporcunun ilgisini çektiği kesin. Ancak bu etkinlikler yerleşik turist akışlarını bozabilir ve turizm trafiğini popüler yerlerden ve cazibe merkezlerinden uzaklaştırabilir. Yani bu turnuvaların genel turist sayısını artırıp artırmadığı konusunda, kanıtlar tam tersine işaret edebilir.
Hem Pekin hem de Londra’ da, Olimpiyat yılları olan 2008 ve 2012 yıllarında sırasıyla düşüş olurken, İngiltere’nin en popüler müzesi olan British Museum, oyunların olduğu süre boyunca % 22 daha az ziyaretçi gördü. İngiliz hükümeti, Olimpiyat Oyunlarına ilişkin değerlendirmesinde, “aşırı kalabalık, aksaklıklar ve fiyat artışları olabileceği düşüncesi yüzünden düzenli ziyaretçilerin caydığı ve önemli ölçüde yer değiştirdiği” sonucuna vardı.
Turizm arttığında bile, mutlaka bir pareto kazanç elde edilmemektedir; çünkü ziyaretçilerin ilgisini çekmekle bağlantılı harcamalar var. Güney Afrika’daki 2010 Dünya Kupasından önce, turnuva için ülkeye yaklaşık 450 bin turistin gireceği tahmin ediliyordu. Sonuçta, tahmin edilenin sadece üçte ikisi geldi. Azalan sayıya rağmen, ziyaretçi harcaması neredeyse dörtte bir oranında artmış, ancak bu Güney Afrika hükümeti için 13.000 dolarlık bir maliyetle elde edilebilmiştir. Ülke, bu parayla, bir hafta boyunca tüm çalışma yaşındaki nüfusun ücretlerini ödeyebilirdi.
Gerçekten de, turistlerin parasının nereye gittiğini belirlemek zor. Otel fiyatları, satış etkinlikleri esnasında artıyorken, hizmet işçilerinin ücretleri aynı miktarda artmıyor; yani sermayeye sağlanan kazanç, iş gücünden daha büyüktür. Rusya’ya bakacak olursak, 2018 Dünya Kupası’na ev sahipliği yapmanın iktisadi getirisinin turizm endüstrisine büyük fayda sağlayacağını tahmin eden analistler, hizmet işçilerinin gelirlerindeki artışın ise, ihmal edilebilir bir düzeyde olduğunu belirtiyor ve bunu “istatistiki bir hataya eşdeğer” şeklinde ifade ediyorlar.
Yönetim organlarına giden payın artması
Gelişmiş ekonomiler; mevcut spor, misafirperverlik ve mobilite altyapısında genellikle küçük güncellemeler gerektirdiği düşünülürse, yarışmalardan mali bir artı yaratma avantajına sahip olmalı. Los Angeles’taki 1984 Olimpiyatları, başarılı ve kârlı bir rekabet olarak sık sık dile getirildi ve Londra Olimpiyatları, 5,2 milyar dolarlık gelir elde etti.
Organizatörler için, bilet hasılatları, ticari satışlar, sponsorluklar ve lisans sözleşmeleri de dahil olmak üzere, birden fazla gelir akışı var; ancak bugüne kadar en büyük gelir akışı televizyon haklarından geliyor. Ancak, spor etkinliklerinin ardındaki yönetim organları bu ganimetlerden aslan payını alıyor ve bu da en verimli yerel organizatörlerin bile para kazanmasını zorlaştırıyor.
Ekonomist dergisi, bugün, Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin (IOC), oyunlardan gelen televizyon gelirlerinin % 70′ inden fazlasını aldığını gösteriyor (ki 1960 ile 1980 arasında % 4′ ten fazla). Futbolun yönetim organı FIFA, turnuvanın hazırlık masraflarına hiçbir katkısı olmamasına rağmen, 2014 Dünya Kupasından yaklaşık 5 milyar dolar gelir elde etti ve yaklaşık yarısı televizyon haklarından geldi.
Madalyonun öteki yüzü
Bütün bunlar, Dünya Kupasına ev sahipliği yapmanın tamamen anlamsız olduğu anlamına gelmez. Büyük spor etkinlikleri, gezegeni gerçekten bir araya getiren birkaç şeyden biri. Spor, toplumsal bölünmeleri aşmak, toplumlar arasında bir köprü kurmak için güçlü bir araçtır. En son Kış Olimpiyatlarında, Kuzey ve Güney Kore’ den gelen sporcular ortak bir bayrak altında yürüdüğü zaman, sporun birleştirici gücü kendini gösterdi. Bu olayları tamamen rakamlara ve istatistiklere indirgemek zor ve makul değil. Turnuvaların kendilerine özgü bir etkisi vardır ve ilham verici başarı öyküleri çocukları ve yetişkinleri spor yapmaya teşvik edebilir. Goldman Sachs bile, borsanın, hem ev sahibi ülkede hem de Dünya Kupasını kazanan ülkede -en azından kısa vadede- yükseldiğini gösterdi.
Sonuçta, birçok ev sahibi ülke, etkinliklerin maliyetine fazla odaklanmaz. Dünyanın geri kalanına bir mesaj iletmek için Dünya Kupasını veya Olimpiyatları kullanır. Örneğin Çin, spor endüstrisini diplomatik politikasının bir uzantısı olarak geliştiriyor. Ekonomisi çeşitlendikçe, uluslararası arenadaki rolü büyüyor. 2008 Olimpiyatları ile başlayan bir süreci Çin futboluna yapılan büyük yatırımlar izledi ve Pekin’ in ev sahipliğindeki 2022 Kış Olimpiyatlarıyla devam edecek. Olimpiyat Oyunlarına ev sahipliği yapan ülkelerin ticaretinde bir artış yaşandığını gösteren bir çalışmayla bunun işe yarayabileceği önerisi bile var. Ki ev sahibi olmayı teklif eden ancak ticareti görmezden gelen ülkeler dahi, turnuvadan ziyade iş için açık oldukları mesajının gerçekten önemli olduğunu düşünüyor.
Bu yaz, Rusya için, Dünya Kupası ev sahibi rolünün bir ulus oluşturma stratejisinin parçası mı olduğu yoksa basitçe bir formalite meselesi mi olduğunu anlamak zor. Ülke bu yılın turnuvasına ev sahipliği teklifi getirdiğinde, Başkent Moskova, Şampiyonlar Ligi finaline ev sahipliği yapmıştı ve milli takım çoktan Avrupa Şampiyonası yarı finallerine çıkmıştı. Yoksa bu Başkan Vladimir Putin’ in işin coşkusuna kapılmış olması olabilir mi?
Nihayetinde, futbolda olduğu gibi, Dünya Kupasının masrafa değer olup olmadığını düşünmek, kalbinizin kafanızda olup olmadığına indirgenmesi anlamına gelebilir. Kimin kazanacağına gelince? Eski İngiltere orta saha oyuncusu Paul Gascoigne’in dediği gibi: “Asla kehanette bulunmadım ve bulunmayacağım”.
Çeviri: Deniz Gürler
Kaynak: World Economic Forum, 07.06.2018 https://www.weforum.org/agenda/2018/06/world-cup-football-smart-investment-russia-host
[1] Arazi ölçüm aleti.
[2] “Beyaz filler” kavramı, yararsız, zahmetli, özellikle de muhafaza edilmesi veya elden çıkarılması zor olan mülkler (veya böyle mülklere sahip olmak) anlamında kullanılıyor. Beyaz filler, Tayland ve diğer Asya ülkelerinde eski zamanlarda kutsal kabul edilirdi. Beyaz file sahip olmak çok maliyetliydi. Çünkü sahibi file özel yiyecekler sağlamak ve ona ibadet etmek isteyen insanların erişimini kolaylaştırmak zorundaydı. Bir Tayland Kralı bir astından memnun değilse, ona beyaz bir fil hediye ederdi. Bu hediye çoğu durumda alıcısını mahvederdi.