MUSTAFA KEMAL ERSÖZ yazdı: “Belçika yedek kulübesindeki ve dahi kafilesindeki hiç kimsenin Thierry Henry kadar ilgi uyandırma şansı yok. Bulunduğu her yerde görevi ne olursa olsun zarafeti, ışıltısı, zekâsı, yeteneği, entelektüel görüntüsü ve yakışıklığıyla ilgiyi üzerine çekmeyi başaran, parıldayan birinden bahsediyoruz.”
MUSTAFA KEMAL ERSÖZ
Belçika ulusal karması Dünya Kupası tarihinde nadiren gerçekleştirilmiş bir başarıyı gerçekleştirmeye sadece iki maç kadar yakın. Daha önce bir turnuvaya “altın jenerasyon” olarak nitelendirilen bir kadroyla katılıp da bunun hakkını verebilmiş çok az takım oldu. Kahhar ekseriyetle “altın jenerasyon”ların kaderi gösterişli ve gürültülü bir girişi takip eden sansasyonel bir çöküş yahut sessiz bir veda olageldi. Belçika’nın bu yazgıyı bozmayı başarabilecek derecede üstün bir kadrosu var ve en az sahadakiler kadar parlak bir yedek kulübesine de sahip durumdalar. Belçika yedek kulübesini turnuvanın diğer tüm kulübelerinden daha parlak ve ilgi çekici kılan kişi ise; bu her biri birbirinden yetenekli ve parlak genç adamlardan ziyade, artık oyuna girme şansı bulunmayan ama onu kulübede gören herkeste birazdan oyuna girecekmiş intibası yahut oyuna girmesi arzusu uyandıran; bu günlerde orta yaşlarını sürmekte olan bir efsane Thierry Henry.
Belçika yedek kulübesindeki ve dahi kafilesindeki hiç kimsenin Thierry Henry kadar ilgi uyandırma şansı yok. O şüphesiz ki Belçika kafilesinin en yüksek itibara sahip kişisi ve aynı zamanda kafilenin geri kalanın ancak hayal edebileceği bir futbolculuk kariyerini geride bıraktı. Preimer Lig’de ve La Liga’da toplam 5 kez şampiyonluğa ulaştı. Dünya Kupası, Avrupa Şampiyonası ve Şampiyonlar Ligi şampiyonu oldu. Tüm bu başarıların ötesinde o gerçek bir şampiyondu. Belki de gelmiş geçmiş en estetik oyunculardan biriydi. Bulunduğu her yerde görevi ne olursa olsun zarafeti, ışıltısı, zekâsı, yeteneği, entelektüel görüntüsü ve yakışıklığıyla ilgiyi üzerine çekmeyi başaran, parıldayan birinden bahsediyoruz.
Fransa’nın büyük efsanesi, İngiltere’nin Fransız kralı Henry, Fransa Teknik Direktörü Didier Deschamps’ın da dediği gibi “tuhaf” bir biçimde Fransa için Dünya Kupası kazanmasından 20 yıl sonra bu defa Fransa’nın Dünya Kupasını kazanmasına mani olabilmek için Belçika yedek kulübesinde oturuyor olacak. Biz izleyiciler için de, herkes için de gerçekten tuhaf bir karşılaşma olacak. Örneğin Fransa ulusal karmasının santraforu Giroud: “Titi’ye yanlış taraf için savaştığını göstermekten gurur duyacağız” diyor.
Giroud ve arkadaşlarının iddialarını gerçekleştirmek için epey bir çalışmaları gerekeceği su götürmez bir gerçek. Zira karşılarında en az onlar kadar iyi bir rakip ve bunun yanı sıra aurasıyla etrafına kazanmak için gerekli özgüveni yayan, rakipleri üzerinde varlığıyla baskı oluşturan Thierry Henry olacak. Hiç şüphesiz ki Henry her iki takım için de hem menfi hem müspet anlamda dominant bir figür. Her ne kadar kendini geri planda tutmaya gayret etse de her zamanki tevazusu ile davransa da medyanın ve biz izleyicilerin ilgisini en az sahadaki oyuncular kadar, belki de onlardan fazla üzerine çekmeyi başarıyor. Hem Belçikalı oyuncular hem de Fransız oyuncular kendilerine yönetilen her mikrofonda onunla ilgili sorulara muhatap oluyorlar. O artık sahada olmasa bile halen milyonların ilgisini toplamayı başaran hakiki bir yıldız. Fransa’nın geçmişteki, belki de gelecekteki kahramanı ve şimdiki geçici düşmanı şanına yakışır bir biçimde oyunun içine bir Othello tragedyası ekleyiverdi.
Tahmin ve takdir edilebleceği üzere bu tragedyanın Iago’su o degil. Ne sahadakilerden rol çalmaya çalışıyor, ne başkasının koltuğunun altını oyuyor, ne birbaşkasının repliğini aşırıyor, ne de gelecekteki yerini yapıyor. Tıpkı daha önce nasıl yaptıysa tüm basamakları tek tek ve emeğiyle çıkmaya çalışıyor. Kendinden çok daha düşük itibara sahip yaşıtları erkenden en yüksek koltuklara otururken o pişmeden, hakketmeden o koltuklara oturmaya tenezzül etmiyor. Yıllarca hiçbir şey kazanamadığı halde Arsenal’e olan sadakatini sürdürdüğü gibi oyuna, çalışma arkadaşlarına ve öğrencilerine sadakat gösteriyor. Belçika ulusal karmasındaki görevine geldikten sonraki bir mülakatında bunların altını çiziyordu: “Ben Teknik Direktör değilim. Ben yardımcı antrenörüm. Ben 3. adamım. Herkesin sakin olması gerek. Bu Thierry Henry’nin şovu değil. Baş antrenöre ve ekibine yardımcı olabilmek ve onlardan öğrenebilmek için buradayım. Konuşmayı baş antrenör yapacak. Ben ekibi daha iyi hale getirebilmek için çalışacağım. Bu aşamada oyuncu olarak yaptıklarımdan bahsetmenin bir anlamı yok. Bir antrenör olarak henüz hiçbir şeyi ispatlayamadım.”
Marc Wilmots’un başarısız döneminin ardından Belçika Futbol Federasyonu her şeyi kazanma ihtimali yüksek genç kadrolarını yönetmek üzere kazanmayı bilen, kazanma tecrübesini ve bilgi birimini bu genç nesile aktarabilecek bir yönetici grubu arıyordu. Wilmots’un ardından ilk görüştükleri Rangnick yardımcı kadrosu için Henry’i öneren ilk kişi oldu. Federasyon Rangnic yerine şu anki başantrenör Martinez’le anlaşsa da Henry’in ekip içinde olması gerektiği fikri aynen devam etti. Zira yeryüzünde aranılan niteliklere daha uygun birini bulmak neredeyse imkansızdı. Her yönü ve haliyle aranan kişi oydu. Örneğin Henry çok daha yüksek bir maaşla kontrat imzalayabilecek konuma sahipken kendisinden daha düşük itibarlara sahip diğer mevkidaşlarının maaş aralığında haftalık 2500 Euro karşılığında çalışıyor. Bu maaşını da yardım kuruluşlarına bağışlıyor.
Başka bir açıdan Henry tüm bu kişilik hususiyetlerinin yanı sıra genç oyuncular için de olabilecek en iyi öğretmenlerden biri diyebiliriz. Şüphesiz Belçika ulusal karmasının oyuncularının ilk gençlik idolüydü. Pek çoğu okul bahçelerinde, sokak aralarında top sürerken, gol atarken Henry’nin adını bağırıyorlardı ve odalarının duvarlarını onun posteri süslüyordu. Elbette ki şimdi onunla beraber sahaya çıkmak antreman yapmak hepsi için paha biçilmez bir şans, aynı zamanda motivasyon nedeni olsa gerek. Belçika ulusal karmasının ileri uç hücumcularının oyun karakteriyle Henry’nin oyun tarzı da neredeyse birebir örtüşüyor. Kanattan akıp gitmenin, plase şut atmanın, oyunu görüp boşluklarını ve kanallarını değerlendirmenin gerçek bir ustasıydı. Takımın yıldızları Hazard ve Lukaku bu ustanın aynı zamanda sabırlı, öğrencilerinin sözünü kesmeyen, onları sonuna kadar dinleyen, öte yandan mükemmeliyetçi, onlara karşı açıksözlü, dürüst ve yer yer sert olan, çalışkan bir öğretmen olduğundan dem vuruyorlar. Diğer takım arkadaşları Henry’nin iyi bir gözlemci olduğundan söz ediyor. Hücum setlerini hazırlayan o olmasına rağmen takım toplantılarında sözü baş antrenöre bırakıp ikinci planda durmayı kabulleniyor. Her antreman öncesi oyuncular için hunileri diziyor ve antreman sonunda hunileri topluyor. Belli ki bu onun için bir okul. Büyük bir usta öğrenmek için hiç yüksünmeden, sabırla yeniden ilk sınıftan okula başlamış diyebiliriz.
Hülasa Thierry Henry benim ilk gençlik yıllarımın ilham kaynağıydı. Bu gün birimiz orta yaşlarına girmeye başlarken, diğerimiz ise orta yaşlarını sürerken o halen benim için yeni biçimlerde ilham kaynağı olmaya devam ediyor. Emek, sabır ve tevazuyla işlenen neticesinde parıldayan bir yeteneğin timsali olarak milyonlarca kişiye ilham vermeye devam ediyor. Oyuna her zaman bir büyü ve hakkında bahsedilmeye değer hikayeler katmıştı. Bu akşam, ülkesi Fransa’ya karşı vereceği mücadelede yan rolde de olsa yeni bir hikayenin parçası olacağa benzer ve gözler her zamanki gibi yine onun üzerinde olacak.