ALİ DÜZKÜN yazdı: “Engels,1 Mayıs 1890’dan sonra 1 Mayıs’ın ‘tek bir bayrak altında, tek bir amaç için, tek bir ordu gibi hareket eden’ proletaryanın burjuvaziye karşı dünya çapındaki savaşımının simgesi haline geldiğini yazdı.”
ALİ DÜZKÜN
Daha kısa çalışma günü, kadın ve erkek işçilerin uğruna 8 Martları, 1 Mayısları yarattığı bir talep. Hatta diğer talepleri gölgede bırakan en önemli talep. Uluslararası İşçi Birliği (1. Enternasyonal) daha 1866 yılında söyledi bunu. Ama ondan daha önce 1848 yılında Fransa'da barikatlarda savaşan, İngiltere'de “Saraylara savaş kulübelere barış” şiarıyla 10 saatlik iş gününü yasalara yazdıran işçiler söyledi. Yine Avustralya işçi sınıfı 8 saatlik iş gününü de içeren taleplerle greve gittiğinde söyledi. Ama 8 saatlik iş günü mücadelesinin ortaya çıkardığı 1 Mayıs'ın yaratıcısı Amerika işçi sınıfıdır.
Gecenin ve gündüzün sınırları yıkıldı
Karl Marx'ın Kapital'de de dediği gibi, sanayi devrimiyle modern üretime geçilmesiyle birlikte “Ahlakın ve doğanın, yaşın ve cinsiyetin, gecenin ve gündüzün bütün sınırları yıkıldı.” İlk zamanlar gün ışığı esasına göre çalışıldığı için iş günü 16-18 saati buluyordu. Hava aydınlanınca işbaşı yapan işçiler, ancak karanlık çökünce paydos edebiliyorlardı. “Karınlarını doyurmaya yetecek kadar para” karşılığında çalışan ve “güneş ışığını hissedemeden” yaşayan işçilerin çoğu, sağlıksız koşullar nedeniyle 45 yaşına gelmeden ölüyorlardı.
Amerika'da daha kısa iş günü için ilk eylemler 1700'lerin ikinci yarısında, 10 saatlik iş günü için yapıldı. 1860'larda bazı eyaletlerde 10 saatlik iş günü kazanılmıştı; ancak işçiler bununla yetinmediler. Makinist ve Demirciler Sendikası, 1863'teki kongresinde, “İşçiler olarak bizim için başka her şeyi gölgede bırakacak en önemli değişim” diyerek 8 saatlik iş günü için mücadele kararı aldı. 1866'da 8 saatlik iş günü talebi sadece Amerika'da değil, Avrupa'da da yayılmıştı.
Amerika Ulusal İşçi Birliği, 1866'da 8 saatlik iş gününün, bütün işçilerin hakkı olduğunu tanıyan bir yasa çıkarılması için kampanya başlattı. Bu karardan iki hafta sonra Cenevre'de toplanan 1. Enternasyonal'de “İş gününün yasal sınırlaması, işçi sınıfının kurtuluşuna yönelik bütün diğer çabaların yanında gölgede kaldığı başlıca koşuldur'' kararını aldı. Kampanya süresince yürütülen mücadele belli ölçüde sonuç verdi; bazı eyaletlerde 8 saatlik iş günü yasal çalışma süresi olarak kabul edildi. Ancak, 1870'lerde yaşanan uzun durgunluk dönemi vb. gerekçelerle uygulanmadı.
1881'de kurulan Amerikan İşçi Sendikaları Federasyonu, 1884'teki kongresinde, işçilerin iki yıl sonra 1 Mayıs'tan itibaren günde 8 saatten fazla çalışmayacağını duyurdu. Delegeler yasaların çıkmasını beklemek yararsızdır diyordu; 8 saati fiilen uygulayacaklardı. Tüm sendikalar; bildiriler, afişler, eylemler, toplantılarla 1 Mayıs 1886'ya hazırlanıyordu. Temel slogan; “8 saat çalışma, 8 saat dinlenme, 8 saat canımız ne isterse!”
1 Mayıs 1886'da grev ve gösterilere yarım milyon işçi katıldı. Irklar arasındaki dayanışma da o gün en ileri noktaya ulaştı. Louisville'de altı binden fazla siyah ve beyaz işçi birlikte yürüdü. O dönemde parklar siyahlara kapalıydı. İşçiler, sokaklarda yürüdükten sonra hep birlikte Ulusal Park’a girdi. Her eyalet ve kentte siyah ve beyaz işçilerin birlikte yaptığı gösteriler, gazeteler tarafından ''önyargı duvarı yıkıldı'' şeklinde duyuruldu.
Grev ve gösteriler, 1 Mayıs’tan sonraki günlerde de sürdü. Şikagolu işçilerin çoğu 3 Mayıs’ta sokaklardaydı. Mccormick'e ait fabrikadan atılan ve grevde olan işçiler de miting yaptılar. Miting sona ermek üzereyken Mccormick fabrika düdüğünü çalarak içerdeki grev kırıcıları dışarı attılar. Grev kırıcıları protesto etmek için bir grup işçi fabrikaya yöneldi. İşçilere ateş eden polis, dört işçinin ölmesine, onlarcasının yaralanmasına neden oldu.
Haymarket saldırısı
Bu saldırıyı protesto etmek için 4 Mayıs'ta Haymarket alanında miting düzenlendi. Miting tam dağılırken kürsünün önüne nereden geldiği belli olmayan bir bomba atıldı. Hemen polisin önünde patlayan bomba nedeniyle 7 polis öldü, 69'u yaralandı. Yüzlerce işçi asılsız ithamlarla tutuklandı. Tutuklanan 8 işçi yargılanmak üzere seçildi: Albert R. Parsons, August Spies, Samuel J. Fielden, Michael Schwab, Adolph Fischer, George Engel, Louis Lingg ve Oscar Neebe.
Neebe hariç, 7 işçi ölüme mahkûm edildi. İdamdan bir gün önce 10 Kasım'da Vali Oglesby, Fielden ve Schwab'ın cezalarını müebbet hapse çevirdi. Parsons, Engel, Spies ve Fischer 11 Kasım 1887'de idam edildi. Lingg ise cezaevindeki hücresinde ölü bulundu. İntihar mı yoksa cinayet mi olduğu asla açığa kavuşmadı. 13 Kasım pazar günü ise yaklaşık 1 milyon işçinin katıldığı bir cenaze töreni düzenlendi.
1886'daki hareket, istenen başarıya ulaşmasa da kazanımları beraberinde getirdi. İş gününün 14-16 saat olduğu iş kollarında bu süre 12'ye indi, 10 saat çalışan yerler ise 9 saate. İstatistiklere göre 1886'da 8 saat mücadelesi verilen işkollarında haftalık çalışma süresi 62 saatten 59 saate indi.
Yaşasın 1 Mayıs!
Amerika İşçi Sendikaları Konfederasyonu, 1888'de yeniden harekete geçti. 8 saatlik iş günü için 1 Mayıs 1890'da bütün ülkede uygulanmak üzere grev kararı aldı. Belçika, Almanya, İngiltere ve Fransa'daki sendikalar da bu karara katılacaklarını ilan etti. II. Enternasyonal, 1889'da Paris'te toplanan 1. Kongresinde grevin bütün ülkelerde uygulanacağını duyurdu.
1 Mayıs 1890'da ABD'nin yanı sıra Londra, Paris, Madrid, Berlin, Lizbon, Viyana, Varşova, Amsterdam, Cenevre, Barselona, Prag, Stockholm, Helsinki gibi Avrupa'nın bütün büyük şehirlerinde, Küba, Peru ve Şili'de, Uzakdoğu ve Asya'da işçiler grev yaparak meydanlara döküldü.
Engels,1 Mayıs 1890'dan sonra 1 Mayıs'ın “tek bir bayrak altında, tek bir amaç için, tek bir ordu gibi hareket eden” proletaryanın burjuvaziye karşı dünya çapındaki savaşımının simgesi haline geldiğini yazdı. II. Enternasyonal, 1891'de yapılan kongresinde 1 Mayıs'ın “İşçi Sınıfının Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü” olarak her yıl kutlanmasını kararlaştırdı. Bu yıldan sonra işçi sınıfı, 8 saatlik iş günü talebini ekonomik, demokratik ve siyasî diğer talepleriyle zenginleştirerek her yıl 1 Mayıs'ta tüm ülkelerde alanlara çıktı.
Alman devrimci Rosa Luxemburg 1894 Şubatında şöyle yazıyordu: “II. Enternasyonal, tüm ülkelerin işçilerinin, 1 Mayıs 1890'da 8 saatlik iş günü için hep birlikte gösteriler yapmasını kararlaştırdı. Kimse bu kutlamanın daha sonraki yıllarda kutlanmasından söz etmedi. Doğal olarak kimse, bu düşüncenin bir şimşeğin çakışı gibi başarı kazanacağını ve işçi sınıfı tarafından kısa zamanda benimseneceğini önceden göremezdi. Bununla birlikte, 1 Mayıs'ın her yıl kutlanmasının gerekliliğini herkesin kavraması ve hissetmesi için yalnızca bir kez kutlanması yeterli oldu.”
Aynı şarkılar eşliğinde dans etme zamanı
Bugün fabrika ve işyerlerinde giderek ağırlaşan koşullar, neredeyse 1800'lü yılları aratmıyor. İş günü alabildiğine uzamış, ücretler düştükçe düşmüş, iş cinayetlerinin önü alınamıyor. Henüz 13 yaşında günde 12 saat çalıştırılan çocuklar, 10-12 saat tezgâh başında alınteri döktükten sonra evindeki işlere koşan kadınlar, yemek yiyebilecekleri bir yer bile olmayan madenciler, inşaat ve tersane işçileri, tek seferde 300 işçiye mezar olan işyerleri…
İşçiler için, Amerikalı sınıf kardeşlerinin şarkısını yeniden söylemenin tam zamanı;
“Çok çalışmaktan yorulduk
Yaşamaya ancak yetecek kadar para
Düşünmeye ise zaman yok
Güneş ışığını hissetmek istiyoruz
Çiçekleri koklamak istiyoruz
Tanrının bunu istediğinden eminiz
Ve sekiz saati alacağız…”