GÜLFER AKKAYA yazdı: “Kemalizmin en güçlü olduğu zamanlarda Kemalizme karşı ödünsüz duran ve ona karşı mücadele eden, dinin cumhuriyet düzeninde cumhuriyetçiler ve dinciler tarafından siyasal alanda kullanılmasına karşı çıkan, bunun da pratiğini ve teorisini örgütleyen iflah olmaz komünist…”
GÜLFER AKKAYA
Çoğu zaman aklınız değil, hisleriniz size kılavuzluk eder. Kafanızın almadığı, basmadığı ve daha bir süre basamayacağı bilgileri kişisel kumbaranızda biriktirmeye çalışırken birbirinin tekrarı, yenilik ve derinlikten uzak onca bilgi kalabalığının arasından gözünüze bir kitap ya da bir isim çarpar.
Aklınızın ufkunda bir ışık parlaması gibidir o. Elinizdeki her şeyi bir kenara bırakır, size hınzırca göz kırpan bu ışığın huzmelerinden geçersiniz.
Yeni bir perspektif, ilginç benzetmeler, basitçe anlatılan karmaşık konular, hiç okumadığınız bir tarih ve onun daha önce hiçbir yerde bahsi geçmeyen kahramanları…
Şimdiye dek bildiğiniz kavramların yeni tanımlarla anlatımı. Bildiklerinizin yanlışlığı ile karşılaşma.
Başı üzerinde duran bilgilerin, ayakları üzerine çevrilmesidir bu. Aynı zamanda sizi de ayaklarınızın üzerine diken…
Batıya yüzünü dönmüş "modern" cumhuriyetin aydınlanmış bilim insanlarının kendi toplumuna ve batının doğusuna oryantalist "bilimsel" bakışını tuzla buz eden tarih tezleri, dinin siyasallaştırılması, yeni cumhuriyetle devlet kucağında büyütülen embesil sermaye ve onun kendine özgü kapitalist sisteminin tespiti…
Sosyalistlerce Kürdistan'ının sömürge olduğunun ilk kez kaleme alındığı, teorik ve pratik olarak savunulduğu (1930'lu) yıllar…
Kadınları sömürenin erkekler olduğu devasa teorik tespiti (1960'lı yıllar) ve ama pratikte kendisi de bu sömürücü erkekliğin sağladığı menfaatlerden faydalanan biçare erkek devrimci…
Kemalizmin en güçlü olduğu zamanlarda Kemalizme karşı ödünsüz duran ve ona karşı mücadele eden, dinin cumhuriyet düzeninde cumhuriyetçiler ve dinciler tarafından siyasal alanda kullanılmasına karşı çıkan, bunun da pratiğini ve teorisini örgütleyen iflah olmaz komünist…
Bugün savaş çığırtkanlığının, emperyalistlerle kol kola girip kendi halklarına zulmetmenin propagandasının yapıldığı, kız-oğlan çocuklara cinsel istismarların uygulandığı dini mekanlarda, 1950’li yıllarda sömürüsüz, eşit bir hayatın propagandasını yapan, o yıllardan bugünleri görüp, Eyüp Camisi’nde bugünkü din simsarlarının dedelerine işçinin, emekçinin neden sosyalizmi savunması gerektiğini anlatan devrimci…
Bugünkü iktidarın kendine örnek aldığı “demokrat” Menderes iktidarının, faaliyetlerinden korktuğu, Kuran üzerine yazdıklarının kitlelerle buluşmasını istemeyerek partisini kapattığı, tutukladığı militan…
Taviz vermediği bu vb fikirleri için ömrünün önemli bir kısmını (22,5 yıl) cezaevlerinde geçiren direnişçi bir devrimci olarak geriye bıraktığı miras…
İnsan düşünür. İnsan eyler. İnsan direnir.
Ve insan bedeni eni sonu ölür.
Ama ölmeyen bir şey var; hayatı nasıl yaşadığın, geriye ne bıraktığın.
Dr. Hikmet Kıvılcımlı şahsen benim ilk ışık huzmelerimden biri olmuştur. Dışarıdan bakınca bütün ve parlak bir ışık, elim değdikçe atom parçacıklarından oluştuğunu fark ettiğim devasa bütün. Tek tek o atomcukların içine girip kimi çok zorlanıp ama genellikle çok keyif alarak oda oda dolaştığım huzme atomcuklarım oldu.
Seveni vardır, sevmeyeni vardır. Ama herkesin önünde şapkasını çıkardığı iki özelliği vardır Kıvılcımlı'nın:
Bilgi üreten bir bilim insanı ve dünyayı değiştirmeye çalışan direnişçi bir komünist.
Cumhuriyetin mahkemeleri haklı olarak Kıvılcımlı için "Biz Doktor Hikmet için delil arayacak kadar safdil değiliz!” diyordu.
Ne diyelim, o kadar akılları da var. Ortada onca kitap, onca makale, onca direniş ve cezaevlerini çürüten, oralarda komünist kürsüler açıp kızıl profesör yaratan bir ömür varken hangi delili, niye arayacaksın.
İnsan kalmakta tutunduğumuz değerlerimiz, yeni bir dünyayı hayal etmek ve kurmak için koynumuzda biriktirdiğimiz güzel bir tarihin parçası olmak. Ve bunun hak ettiği gibi kalabilmek.
"Bir insan ömrünü neye vermeli?" diye soran güzelim türküye verilmiş bir cevap olabilmek.
25 yıl yatsan da ‘of’ dememek. Desen de çok fazla dışarıya duyurmamak.
Karamsarlığa, havlu atmaya değil, her neredeysen hayalini örmeye, onu bir kişi de olsa arttırmaya, yeryüzü denen şu kanaviçeye iğneyle renk renk, desen desen işlemeyebilmek ütopyanı.
Ölümünün 46. yılında Dr. Hikmet Kıvılcımlı’yı minnet ve saygıyla anıyorum.
Ve onunla tanışmama, onu okumama, hayatımı, aklımı, fikrimi ve dünyayı algılamamı derinden etkileyen, kişiden ziyade akım ve ekol olan, Türkiye devrimci hareketinde gelenekleşen Dr. Hikmet Kıvılcımlı ile tanışmama vesile olan yoldaşlara da çok teşekkürler.