GÜLFER AKKAYA yazdı: “Gerçi bakan hanım kendisini ‘kadın hareketi ve sendikal hareketten gelen’ diye belirtiyor ama onun sendikal hattı patronları, ‘kadın hareketi’ erkekleri destekliyor.”
GÜLFER AKKAYA
Saray’da belirlenen yeni kabine listesi dün (Çarşamba) başbakanın eline tutuşturuldu.
Yazarken hata yapan başbakan, okurken hata yapmamak için belli ki listeyi kameralar önüne geçmeden defalarca okumuş, çalışmıştı.
Yine de basının önünde okurken kaygılıydı. Sesi her an hata yapacak diye güvensiz, renksiz, tonsuzdu. Başbakanın kendisi nedendir bilinmez keyifsizdi. Neyse kazasız belasız okundu liste.
Kabinedeki kadın sayısı yüzde 100 artmış, bir iken iki olmuştu. Bakanlardan biri Hollanda’da “direnen” Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya idi.
Diğeri Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na atanan Jülide Sarıeroğlu idi.
Yeni atamaları güzellemek için yandaş medya hemen işbaşı yaptı. Çiçeği burnunda Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Jülide Sarıeroğlu için ilk kez bu bakanlığa bir kadın atanıyor, dedi.
Oysa ANAP döneminde İmren Aykut aynı görevi 80’li yıllarda yapmıştı.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Jülide Sarıeroğlu bir anda sadece yandaşların değil muhaliflerin de ilgisini çekti.
Çünkü bakan hanımefendi için Gülenci deniyordu ve listede adını görünce mevcut twitter hesabını kapatıp, yeni hesap açmıştı. Kapattığı hesabın kendisine ait olmadığını ileri sürdü.
Sosyal medya cinleri yer mi?
Hemen deliller ortaya döküldü. Sarıeroğlu zamanında Fetullah Gülen’i öven, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı eleştiren bir paylaşımda bulunmuştu.
Malum, FETÖ bu aralar ateşten yakıcı. Ona dokunanın yandığı dönem kapanmış, onu övenin, sevenin, ziyaret edenin, twit atanın yandığı yeni bir dönem başlamıştı.
Devrana göre davranan kadrolar da yeni duruma kendilerini uyarlamaktan geri durmuyorlardı.
Hanımefendi de devranın bu dönüşüne uygun tutum almanın peşindeydi işte. Ve kendince önlem alıyordu eski hesabı kapatıp, yenisini açarak.
Aslında bunca oyuna, kendini rezil etmeye gerek yoktu. Çünkü onu listeye koyan neler paylaştığını da biliyordur.
Her döneme uyarlanan kadrolar kullanışlı oluyorlar. Kolay idare edilirler. Söz dinlerler. Şeker gibidirler. Pamuk gibi…
Hele bir de için için onları yiyen, başlarına iş açacağına inandıkları bir kusurcukları da varsa, oh mis, tepe tepe kullan…
Nasılsa bakanlardan bakanlık yapacak nitelik arayan halk da yok, siyasi bir otorite de. Bakanlık diye bir yer var, oraya her söyleneni çarçabuk yapacak, her şeyin altına imza atacak biri gerek…
Göstermelik!
Hepsi bu.
Sonuçta herkesin ve her şeyin bir KHK’lık canı var.
O bakanlıklara gelen bakanlar OHAL koşullarında, üstelik şaibeli bir referandum sonucuyla gelen bakanlar. Meşru değil bu kabineler. Onların görevi OHAL bakanlıklarını sürdürmek. Bunun için bakanlıklarının görev ve tanımları bile “netleşti.”
Saray, baş sömürücüler kulübü TÜSİAD’a OHAL’i uzatma nedenleri arasında grev engellemesini hatırlatmış, OHAL’i grevsavar olarak nitelendirdiğini açıkça söylemişti.
Bu nedenle o bakanlık özellikle önemliydi, çünkü patronlar kulübü ne derse onun altına imza atabilmeliydi.
Böylece yeni Çalışma Bakanı kendisine verilen görevi tam olarak anladı, ola ki bir grev oldu eski İçişleri Bakanı’yla el ele hummalı bir çalışmaya başlayacak. İşçi ölümleri daha artacak ama olsun. Yüzyıllık haftasonu izni kaldırılmış, emekçilerin sömürüsü katmerlenecek… Ne gam!
Sonra da sayın bakan başarısını bir twit ile duyuracak.
Bu işi yapmak için o kadar çok insan aday ki!
Kapının önünde el pençe, ne verilse alacak MHP-AKP’li vekillerden oluşan uzun bir kuyruk var. Öyle ki BBP gibi Meclis’te olmayan ama kanunsuzluktan umut biriktiren, bize de bir şeyler düşer diye ellerini ovuşturan milliyetçi kurtçuklar hiç de az değil.
Ama yine en vahim olan kadınların payına düşüyor.
Ülkede nice zorluklara rağmen mücadele ile elde edilen kadınların onca kazanımı yazık ki genellikle kadın politikalarıyla ilişkisi olmayan, erkeklikle işbirliği içinde olan milletvekili ya da bakan kadınlarca içi boşaltılıyor. Kadınlar için pozitif politikaların üretileceği o kurumlar sadece erkekler için çalışıyor.
Gerçi bakan hanım kendisini ‘kadın hareketi ve sendikal hareketten gelen’ diye belirtiyor ama onun sendikal hattı patronları, “kadın hareketi” erkekleri destekliyor.
Yoksa Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı kadın mücadelesinden gelen nitelikli bir kadın olsaydı sermayenin kadınların ücretli emeğinin kuralsız, güvencesiz, vahşice sömürüsüne ve eviçinde kocaların (erkeklerin) ücretsiz sömürüsüne karşı kadınlar için çok güzel işler yapabilirdi.
Hatta kabinede ikinci kadın bakan olan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı ile beraber yapılacak ortak çalışmalarla kadınlar için hayal edilemez şeyler çıkartabilirlerdi.
Ama işte bunların yapılabilmesi için her şeyden evvel kadınları güçlendirmeyi hedefleyen bir siyasi iktidarın olması gerekir. Ve bu iktidarın nitelikli, kadın mücadelesinden gelmiş kadın milletvekili ve bakanlarının olması gerekir.
Kuzu kuzu baş sallayıp maaş alanların değil, sorunlara ilişkin çözüm üretenlerin olması gerekir.
Bunun için daha güçlü ortaklıklar kurarak birbirimizden vazgeçmeden çalışmalıyız. Çünkü devran dönecek.