Hamza Yalçın yazdı – Mihri Belli’yi, devrimci mücadeleye bağlılık örneği olarak tanıdım. O, 1960’lı yıllarda Kemalizmden gelen gençliğin sosyalizme geçişinde ve dolayısıyla Denizlerin, Mahirlerin ve İbrahimlerin sahneye çıkışında en önemli rolü oynadı. Devrimci hareketin ulus ve din gibi önemli sorunlarına çok önemli yaklaşımlar getirdi.
15 Eylül 1990 tarihinde yakalandığımda ankesörlü telefondan Mihri Belli’yi arıyordum. Konuşma biter bitmez sivil polisler üzerime saldırdılar. Mihri Belli’ye “Yakalandım Hocam!” demiş fakat sesimi duyuramamıştım. 1980 yılı Mart ayında hapisten kaçtıktan sonra ilk kez yakalanıyordum.
ABD’nin Irak’a saldırmaya hazırlandığı günlerdi. Anti-emperyalist Türkiye solu ABD saldırısının yol açacağı sonuçlardan endişeliydi. Irak’ın işgaline karşı eylemler yapılması gerektiğini düşünüyorduk. Mihri Belli bu konuda “Analar bizi bugünler için doğurdu” diyecek kadar heyecanlıydı. Bu sözün pratikte ne anlama geldiğini biliyordum. İçimize sızdırılmış bir ajan tarafından bir buluşma öncesinde ele verilmiştik. Niyetimizden haberi olmuştu. Üç arkadaş tutuklanırken dördüncü kişi o serbest bırakılmıştı. Kızkardeşim “Abimleri sen mi ihbar ettin?” diye sorunca ağladığını ve “Daha kötüsü de olabilirdi” dediğini öğrendim.
Mihri Belli’ye karşı sevgi ve bağlılığımın sorgudaki polis tarafından biliniyor olduğunu gördüm. Zaten yazılarımdan da görülebiliyordu. Sorgucular “Seni Mihri Belli sattı” vb dediler. Direnme azmimizi kırmak için sadece işkencede acı ve korku vermeleri yetmez, sevgi ve güven bağlarımızı yıkmaları daha önemlidir.
Mihri Belli’yi ilkin Mahir Çayan’ın yazılarından tanıdım. 1975 yılıydı. Kara Harp Okulu ikinci sınıf öğrencisiydim. Okulda kendimi sosyalizme ilgi duyan öğrenciler arasında bulmuştum. Bir tatil sırasında İstanbul’da kardeşlerimin ve kuzenlerin gittiği dernek ilişkisi vasıtasıyla Mahir Çayan’ı okuduğumda görüşlerine ikna oldum. Sonra Ankara’ya döndüğümde Mahir’i o sırada Harp Okulu’ndaki sosyalist çevremizde lider konumundaki arkadaşıma anlattım. Onun da benim gibi derhal ikna olacağını ve önümüzde yürümeye devam edeceğini düşünüyordum. Arkadaş Mahir’i okuduğunu, takdir ettiğini, ama THKP- C çalışması yerine bütün sol görüşlerin birlikte çalışmasının doğru olacağını söyledi. Kısa zaman sonra arkadaşın aslında Mihri Belli ile çalışıyor olduğunu öğrenecektim. Dolayısıyla bizler de Mihri Belli ile birlikte çalışıyormuşuz. Şimdiden bakınca iyi düşünce olduğu kanısındayım fakat o düşüncenin zamanın koşulları karşısında hayatta kalması muhtemelen olanaksızdı. Arkadaşı çok sevdiğim halde onunla yolumu ayırmaya karar vermiştim. Mahir Çayan’dan okumuş olduğum yazılar nedeniyle Mihri Belli hakkında olumsuz kanaat edinmiştim.
12 Eylül (1980) sonrasında sosyalist hareket hakkında daha geniş ve eleştirici bilgi edinmeye çalışırken kafamızda farklı düşünceler uyanmaya başlayacaktı. Mihri Belli ile yüz yüze gelmemiz bu düşüncelerin gelişmesine katkı yaptı.
Mihri Belli ile yüz yüze ilk kez 1980 yılında hapishanede karşılaştım. Rushatsız silah yakalatmaktan yatıyordu. Kendini savunmak amacıyla silah taşıyordu. 1979 yılında uğradığı suikast girişiminden ağır yaralı olarak kurtulmuştu. Farklı bir bölümde hapis yatmaktaydı. Kaldığı yeri fırsat buldukça ziyaret eden gençlerden biriydim. O görüşmelerden olumlu etkilenmiştim.
İsveç’e geldiğimde onu ziyaret edince (1986) hakkında çok daha olumlu görüşlere ulaşacaktım. Aramızda süratle yoldaşlık bağı oluştu. Bu karşılaşmayı daha önce yazmıştım.[1]
İsveç’e Yunanistan ve Almanya’da 1 yıl civarında “konaklayarak” gelmiştim. Amacımız Türkiye’de birlikte mücadele edebileceğimiz devrimcilerle buluşmaktı. Mihri Belli yaşı, ismi ve görüşleri itibarıyla düşündüğümüz insanlar arasında değildi. Ama karşılaşma, planlarımızı değiştirmemize ve hatta Mihri Belli ile birlikte örgüt kurmamıza yol açacaktı.
70 yaşını geride bırakmış olduğu halde çok coşkulu ve azimli görünüyordu. O yıllarda sol liberalizm devrimci safları kırıp geçiyordu. Yurt dışına çıkan insanlar mücadeleden uzaklaşmak için bahaneler yaratmaktaydı. Mihri Belli’nin mültecileşme adını verdiği yozlaşmayı ele alan görüşleri hem duygu ve düşüncelerimizle örtüşüyor hem de onları netleştiriyor ve geliştiriyordu. Avrupa’da ve hele hele İsveç gibi Türkiye solunu örgütsüzleştiren, bireycileştiren bir yerde mücadeleye bağlı kalma çabasında olanlar için Mihri Belli çok büyük bir olanaktı! Devrimciliği sürdürmek istiyorduk. Örneğiyle bize güç kazandırdı.
Daha sonra Mihri Abi ile sorunlar yaşadık ve ayrı düştük. Kurucularından birisi olduğumuz ÖDP’ye bütün ilişkilerimizle katılmayı kabul etmediğimiz için bizden ayrıldığını söylemişti. Mihri Abi ÖDP’nin solu birleştireceğini düşünüyordu. Biz onun kadar iyimser değildik. Birlikte yer aldığımız SDP süreci sonrasında içimizdeki yozlaşmaya yanlış müdahale ettiğine inandığımdan dolayı ona kırılmış ve yukarıda adı geçen makalade bunu yazmıştım. Yazı bildiğim kadarıyla sevgili Alp Ayan tarafından Mihri Belli’nin uğurlanma töreninde (18 Ağustos 2011) okundu. Mihri Abi’nin devrimci niyetlerini bildiğimiz için ona sevgimiz, saygımız ve hatta onunla bir biçimde birliğimiz daima sürdü. Çevremizde Mihri Belli’ye karşı en ufak saygısızlık gelişmedi. Onu ve eşi-yoldaşı Sevim Abla’yı bütün Direnişçiler sever ve sayarlar.
Aydınlık Sosyalist Dergi’ye Açık Mektup[2] adlı Mahir Çayan, Ertuğrul Kürkçü, Minür Aktolga, Yusuf Küpeli, imzalı Mihri Belli eleştirisi, 70’li yıllarda bizim düşüncelerimizin şekillenmesinde de önemli rol oynadı. Şimdi baktığımda mesela o yazıda geçen “milliyetçilik” ile “yurtseverlik” kavramları tartışmasında Mihri Belli’ye yapılan eleştiriyi doğru görüyorum. Mihri Belli’nin o dönemlerde kullandığı “Devrimci milliyetçilik” kavramı yerine Mahir Çayan’ın kullandığı “yurtseverlik” kavramını daha doğru buluyorum. Zaten Mihri Belli de sonraları yurtseverlik kavramını kullanacaktı. Fakat diğer yandan Mihri Belli’nin o zamanlar devrimci milliyetçilik kavramıyla kast ettiği, içerik olarak yurtseverlik kavramından farklı değildi. İşçi sınıfının öncülüğü konusunda Mihri Belli’ye yapılan eleştiriyi ise bugün doğru göremiyorum. Mihri Belli’nin işçi sınıfını devrimin hem ideolojik hem de fiili öncüsü görmesini daha doğru buluyorum. Mihri Belli ile o tartışmada Mahir Çayanların Sovyetler Birliği’ne (SB) eleştirileri bana daha doğru gelmiştir. Mihri Belli’nin o dönemde SB’ye karşı gelişen eleştirileri sağlıksız görmesinde de haklı yanlar vardı. Nitekim Türkiye solundan bir çok insan 12 Mart sonrasında gerici “sosyal emperyalizm” teorilerinin etkisine girecekti. Mahir Çayanların örgüt ve eylem konularındaki ataklığını hala daha yakın görürken Mihri Belli’nin emperyalizme bağımlı bütün ülkeler için geçerli olacak şekilde kırlardan şehirlere doğru bir devrim hattı çizilmesine yaptığı eleştiriyi de isabetli buluyorum. Her ülkenin devrimcileri kendi ülkesinin koşullarını bağımsız bir tutumla incelemeli ve devrimin yolunu öyle belirlemelidir.
Mihri Belli ile ilişkilerimiz gelişirken dışarıdan bir çok tanıdık Mihri Abi’nin kimseye söz hakkı vermediğini sık sık iddia etmiş ve “Onunla konuşabilmeniz mümkün değildir” denmişti. Mihri Abi’nin bu konuda kendine özgü yanları olduğunu kabul ediyorum. Aynı zamanda onun uzlaşmaya nasıl açık olduğunu da görmüştüm. Mesela tartışmalarımızda “oligarşi” ve “sömürgecilik” kavramlarını öfkeli bir ses tonu ve yüz ifadeleriyle eleştirdiği halde devrimci hareketimizi başlatmak için yola çıkarken kılavuz kabul ettiğimiz Aralık 1987 tarihli Çağrı[3] metnine “milli demokratik devrim” yerine “demokratik halk devrimi”, devlet hakkında “oligarşi”, Kürdistan için de “sömürge” kavramlarını yazmıştı.
Mihri Belli mücadelenin devrimci şiddet biçimleri konusunda ise “Yazmayın, yapın” demişti.
O, söze değil davranışa önem verirdi. Samimiyetle mücadele edileceğine inandığında ortak noktalarda buluşabilmek için çok esnek davranabildiğini görmüştüm.
Mihri Belli’nin Perinçek konusunda zaman zaman yanıldığını düşünüyorum. 1990 başlarında Perinçek ile Öcalan yakınlaşmasından Türk ve Kürt solunun birliği yolunda adımlar atılabileceğine inanıyordu. Öcalan onda çok olumlu etki yaratmıştı. Uzun yıllar Öcalan’ın çok kararlı bir Marksist olduğuna inandı. Bunda Kürt siyasal hareketiyle Türkiye solunun birlikte kurmuş oldukları Faşizme Karşı Birleşik Direniş Cephesi sürecinde Kürt siyasal hareketinin pratiğinin etkisi büyüktü. Diğer yandan Gorbaçov döneminde bile SB’nin yıkıma gittiğini öngöremedi. [4]
Mihri Belli Türkiye solunun 1960’lı yılların sonuna doğru egemen güçler tarafından nasıl bölündüğünü çok net görmüştü. O, sol hareketin yatay ve dikey bölünmesi üzerinde duruyor ve devrimci hareket içinde çeşitli gelenekler ve kuşaklar arasında iletişim ve birlik sağlanmasına çalışıyordu. Birlik konusunda bütün girişimlere karşı nasıl açık olduğu bilinir. Bu konuda risk almaktan, itibar kaybına uğramaktan korkmuyordu. Kürt sorununa ve Kürt ulusal hareketine yaklaşımını öz olarak doğru ancak çeşitli dönemlerde kullandığı kavramları tartışmalı buluyorum. 60’lı yıllarda sol Kemalistler ve özellikle 90’lı yıllar sonrasında Kürt siyasal hareketi konusunda fazla iyimser olduğuna inanıyorum. Bu grupların gücünün Mihri Abi’yi etkilediğini sanıyorum. Mihri Belli’nin Türkiye solunun ve sosyalizmin sorunlarına yeterince eğilemediğini ve bunun da solda birlik konusundaki çalışmalarını olumsuz etkilediğini düşünüyorum.
Mihri Belli ulus gerçeğinin çağımızda nasıl güçlü olduğunu görmüştü.[5] Mihri Belli proleter devrimcilerin tarihimizdeki ilerici değerleri sahiplenmesi gerektiğini düşünüyordu. Bu anlamda Ergenekon Destanı’nı Turancılara bırakmış olmamızı yanlış buluyordu. [6]
Mihri Belli 1960’lı yıllarda tutarlı milliyetçiliğin devrimci yurtseverliğe ve enternasyonalizme nasıl açık olduğunu keşfetmişti. Onun bu tutumu egemen güçleri çok rahatsız edecekti. [7]
Mihri Belli din konusunda da halk gerçekliğine önem veren bir yaklaşıma sahipti. Din düşmanı siyasetin, halkı egemen güçlerin saflarına iteceğini her fırsata ifade etti.
Birçokları Mihri Belli’nin Mahir Çayanlar tarafından aşıldığı için tasfiye olduğunu iddia ediyor. Sürece sonraki yaşananlardan baktığımda devletin önce Mihri Belli’yi, kısa süre sonra da Mahirleri, Denizleri ve İbrahimleri tasfiye ettiğini, ardından da devrimci hareketin sürekli bir dağılma sürecine girdiğini görüyorum.
Mahir Çayan’ın Mihri Belli’ye bugün dahi çok önemli olduğunu düşündüğüm eleştirilerinin ayrılık için yeterli sebep oluşturmaması gerektiğine inanıyorum. Kaldı ki Mahir Çayan 68’in çıkardığı önderleri arasında nasıl birlikçi olduğunu en son Kızıldere’de kanıtlamıştır. Ertuğrul Kürkçü de “Herkes tersini düşünür ama bizim önde gelen arkadaşlarımız içerisinde Mihri Belli’den en son ayrılan kimse Mahir Çayan oldu.” demiştir. [8] Görüş farklılıklarının ayrılığa dönüşmesinde Mihri Belli’nin örgütlenme ve eylem alanında zamanında adımlar atamayışı yanında o dönemde egemen güçler tarafından Mihri Belli’ye karşı açılan kampanyanın da çok önemli etkisi olduğuna inanıyorum[9]. Ardından gelişen süreçte THKP-C hareketinin ardı arkası gelmeyen bölünmelere uğramış olması Mahir Çayan’ın büyük talihsizliğidir. Mahir sonrası THKP-C solunda Mahir’in devrimci ağırbaşlılığını ve birlikçi tutumunu ne yazık ki çok az görebildim. 1970’li ve 80’li yıllarda Mihri Belli gibi bir devrimcinin arkasından yapılan sözlü ve yazılı saygısızlıkları Türkiye solunun çok ciddi yapısal sorunlarının dışa vurumu görüyorum. Bu saygısızlığı THKP-C ardılı örgütlerin diğer örgütlere karşı olağanüstü küçümseyici bakışında da çok gördüm. Önemle üzerinde durulması gerekiyor.
Mahir Çayan, Ertuğrul Kürkçü, Yusuf Küpeli, Minür Ramazan Aktulga imzalı Aydınlık Sosyalist Dergi’ye Açık Mektup başlıklı yazı Mahir’in Kızıldere’ye giderken “Mihri Belli ile ayrılmakla hata ettik” ifadesi göz önünde bulundurularak değerlendirilmelidir. [10] Mihri Belli; THKP-C’yi kuran kadroların “devrimci kavrayış, ruh ve niyet bakımlarından birbirlerinden çok farklı kimseler olduklarının” kısa zamanda ortaya çıkacağını söyler: “Öyle ki, o dönemin THKP eylemlerinde bir liderlik yok, işe soyunan bir tek lider var. O da Mahir Çayan.” [11]
Mihri Belli devrimci hareketimizin Şefik Hüsnülere ulaşan geçmişle buluşma şansıydı. O bize devrimci harekete daha geniş bir perspektifle bakma olanağı sağladı. Belli çiftinin evliliği örnek bir devrimci birlikti. Dünyaları mücadeleydi. Yurt dışında yaşamak zorunda kaldıklarında gözleri hem Türkiye’de hem de yaşadıkları ülkelerin devrimci hareketindeydi. Çevreleriyle sağlıklı ilişki kuruyorlardı. Mihri Belli ve Sevim Belli yakın görüştükleri insanlara aile üyesi kadar yakın davranıyorlardı. Köy kökenli ve az tahsilli aileden öğrendiklerim de kuşkusuz çok önemlidir. Belli ailesinin açık ve cömert tutumları sayesinde o ailede de sosyalleşme şansına kavuştuk.
Mihri Belli’yi, devrimci mücadeleye bağlılık örneği olarak tanıdım. O, 1960’lı yıllarda Kemalizmden gelen gençliğin sosyalizme geçişinde ve dolayısıyla Denizlerin, Mahirlerin ve İbrahimlerin sahneye çıkışında en önemli rolü oynadı. Devrimci hareketin ulus ve din gibi önemli sorunlarına çok önemli yaklaşımlar getirdi. Mihri Belli anti-emperyalist yurtseverlikle sosyalizm arasında bağlar kurdu; sosyalizm yolunda tam bağımsız ve demokratik Türkiye için dine inananlarla inanmayanların birlikte mücadelesinin koşullarını yaratmaya çalıştı; devrimci hareketimize militanlık ve direnişçilik aşıladı. Türkiye solunun birliği Mihri Belli’nin en önemli sorunlarından biri oldu. Mihri Belli ve arkadaşlarının Marksist klasiklerin Türkçeye çevrilmesi için verdikleri emeklerden ve ülkemizdeki Marksist aydınlanmaya katkılarından söz bile etmedim. Mihri Belli Kürt direnişi ile Türkiye solu arasında devrimci bir bağ kurmaya çok önem verdi. O düşünceleri, eylemleri ve yaşamı ile Türkiye devrimci hareketinin çok büyük bir değeridir. Devrimci hareketimizin öğretmenini ölümünün onuncu yılında saygıyla anıyorum.
Dipnotlar
[1] Hamza Yalçın.“Mihri Belli”. 22.09.2011. Odak Dergisi: https://odakdergisi.com/mihri-belli/
[2] Mahir Çayan, Ertuğrul Kürkçü, Minür Aktolga, Yusuf Küpeli. “Aydınlık Sosyalist Dergi’ye Açık Mektup”. Ocak 1971. Kurtuluş Yayınları.
[3] Anonim. ”Çağrı”. 1988. Direniş Yayınları.
[4] Mihri Belli Sovyetler Birliği karşısında eleştirisiz değildi. Bir yandan Sovyetler Birliği düşmanlarının tarafına düşmemeye önem verirken diğer yandan SB Komünist Partisi’nin memuru durumundaki “Leipzig TKP’si”ne karşı çok küçümseyiciydi. Hapishanedeyken onu ziyaretlerimizden birinde konu SB’nin Afganistan’a “devrim ihracı”na gelmişti. Mihri Belli’nin konu hakkında olumsuz konuşmaktan kaçındığını hatırlıyorum. “SB Türkiye’ye de girip devrim yapsa ne olur?” sorusuna ise “Laz İsmail gelir hepimizi keser!” diye kahkahayla karşılık vermişti.
[5] Mihri Belli, Millet Gerçeği adıyla yayınlanan konuşma notlarında (https://mihri-belli.netlify.app/works/millet-gercegi/) “Millet gerçeği çağımızın en büyük gerçeğidir. İçinde yaşadığımız tarihi dönem, halkların uluslaşma sürecinin dünya ölçüsünde yer aldığı dönemdir” diye yazmıştı. Metin Mihri Belli’nin 20 Mart 1969 günü Ankara Hukuk Fakültesinde vermeyi tasarladığı Konferans için hazırlanmıştı.
[6] “Millet Gerçeği” adlı metinden: “Türk mitolojisine dönmenin olumlu, ilerici bir davranış olduğunu belirttik. Ümmetçilikten çıkmağa ve uluslaşmaya başlayan bir halkın, kendi öz kültür kaynaklarına dönmesi tabii bir şeydir. Ve sınıfsız barbar bir toplumun üst- yapısı olan Türk mitolojisi, özünde, emeği ve emekçiyi yücelten unsurlar taşır. Örneğin Ergenekon Destanında topluma kara gününde yol gösteren, bir demircidir. Bey değil han değil, bir emekçi.
Ve toplumun kurtuluşu, toplumdaki bütün fertlerin kollektif çalışmasıyla gerçekleşmektedir. İnsanın kollektif emeği Ergenekon’da demirden dağlar eritmektedir. Ergenekon Destanı özünde devrimci bir destandır, ama ona bugün Türkiye’de sahip çıkanların davranışlarını devrimci olarak nitelendiremeyiz. Bugünün Turancılarının yaptıkları şey, objektif olarak, demagojik bir sözcük olarak kullandıkları milliyetçilik sloganı altında milli güçler saflarını bölmeye çalışmak ve dolayısıyla Türkiye’nin Amerikan vesayeti altında sömürülen geri ülke durumundan çıkar sağlayan gayri milli unsurların ekmeğine yağ sürmekten başka bir şey değildir.”
[7] Hamza Yalçın. “Mihri Belli devletin özel operasyonuyla tasfiye edildi”. 15.08.2020. Odak dergisi: https://odakdergisi.com/hamza-yalcin-mihri-belli-devletin-ozel-operasyonuyla-tasfiye-edildi/
[8] Mihri Belli. “Kızıldere’ye Varan Yol”. Ağustos 1997. Yaşam Yayıncılık: https://odakdergisi.com/kizildereye-varan-yol/.
[9] Hamza Yalçın. ”Sosyalist Solda Türkofobi”. 03.08.2021. Odak DergisiÇ https://odakdergisi.com/sosyalist-solda-turkofobi/
[10] Aynı yazı.
[11] Aynı yazı.