Tunahan GÖZLÜGÖL yazdı “…Şimdi de vesayete karşı rektörlük kendi vesayetiyle yayınladığı açıklamada demokrat pozu veriyor. Ancak hadi oradan hocam! O dersten kaldınız.”
Son süreçte Boğaziçi Üniversitesi’ne yapılan rektörlük atamasıyla hızla ivme kazanan öğrenci hareketinin sarsan konumunu hayatımızda hissettik. Aslında uzun zamandır rektör zaten Cumhurbaşkanlığı tarafından atanmaktaydı. Yani bir rektörün atanması yeni bir uygulama değil. Onu son yıllarda gündem eden yenilik yıllarca atanacak rektör akademi tarafından seçilir (ki bu da burjuva demokrasisinin okuldaki yansımasıydı) ve öyle atanırdı. Son günlerde Boğaziçi ile başlayan ve büyüyen gündem ise üniversitelerin iktidarın mikrokozmu haline getirilmesiydi. Bu atamaların doğrudan iktidarın içinden yapılması bunu kanıtlar nitelikteydi ve antidemokratik silsilenin de başlangıcıydı. Öğrenciler operasyonla gözaltına alınmaya, bakan yardımcılarına kadar hedef gösterilmeye, soruşturma açılmaya başlandı. Kuşkusuz bunlar yeni uygulamalar değil ancak hepsinin silsile oluşturması bunu oldukça gündem eden bir konuma getirdi. Bütün bunlar bizlere rektörlük makamına yerleşen teamülün kayyumluk olduğunu gösterdi ve göstermeye de devam ediyor. Bu noktada bu teamül aslında çok önceden önümüzde açıkça duruyordu. Boğaziçi direnişi buna verilmiş geç bir cevaptır ama en iyi cevap olduğu aşikardır. Öncelikle gündemi biraz değerlendirip ODTÜ’de gerçekleşenleri anlatırken bir kıyaslama olmadığını betimlemek istedim.
Asıl bahsedeceğim noktaya gelecek olursak aslında bahsettiğim kayyumluk teamülü daha evvelinde ODTÜ örneği ile karşımızda dipdiri duruyordu. Örneğin mezuniyet sabahı öğrenciler evlerinden alınmıştı. Alınanlar ayan beyan rektörlüğün kara listesinin ve olası bir “ortalık karıştırma” eyleminin olağan şüphelileriydiler. Elbette kimse oluşan teamülü kabul eder bir konumda değildi. Mezuniyette en önde tek başına yürüyen Verşan’ın ardı sıra dizilen öğrencime dokunma pankartları bunun kanıtıydı. Sonrasında Kavaklık direnişi yaşandı. 5000 polis ile 40-50 öğrenci alandan işkenceyle atıldı. Yetmedi hakkımızda soruşturma ve kovuşturma başlatıldı. Bunu daha önce Onur Yürüyüşü’nde anayasal haklarını kullanan onlarca öğrenci olarak, olmayan bir yasak sebebiyle işkence edilip gözaltına alınırken görmüştük. Mesela bir başka öğrenci düşmanı ve tam da bu noktada iktidarın mikrokozmu olduğunu, Türk Eğitim-Sen’in ODTÜ’de kırım yapacağı iddiasıyla yürüyüş yapacağı öğrenildiğinde 70 kişi tek tek fişlenirken gördük. Bu 70 kişilik listede akademisyenlerden mezunlara, öğrencilerin hangi bölümde olduğuna kadar yer verilmişti. Ancak bunlar faşist bir düzen içerisinde bildiğimiz şeyler. Bana asıl sınıfta kaldınız dedirten şey, açılan soruşturmalar. Bundan sonra kuracağım cümlelerdeki bilgiler asla hayal ürünü değildir. Bizzat Verşan tarafından yapılmış kayyum uygulamalarıdır ancak oldukça da komiktir.
Öncelikle bir dönem açılışında kayyum Verşan’ı protesto etmek için açılışın yapılacağı salona gittik. Açılış, protesto edecek bilindik (fişlenmiş) öğrenciler ciddi güvenlik açığı (!) olarak görüldüğü için iptal edildi. Bu sırada “Kimse Seni Sevmiyor” pankartı açıldı. Bu ayrıntı çok önemli. Aklınızda tutun. Daha sonrasında sahte açılışa karşılık öğrenciler açılışın kendisine davet edildi. Kalabalık bir şekilde fizik çimlerine geçilerek öğrenciler halaylarla (burası da önemli unutmayınız) açılışını yaptı. Açılış sonrası gelelim asıl konuya. Salonda güvenlik açığı (!) olarak görülen öğrenciler tek tek tespit edildi ve haklarında soruşturma açıldı. Gel gelelim sizlere unutmayın dediğim ayrıntıların oluşturduğu komediye. Bizlere iletilen tebligatta sayılan suçlar arasında “halay çekmek” ve “kimse seni sevmiyor” pankartı açmak vardı. Halay çektiğimiz ve bir şahsa onu sevmediğimiz için soruşturma açılmıştı. Hoş akademi yürürken öğrencime dokunma pankartları önünde yapayalnız yürürken ve hatta açılış konuşması yapacak cesareti kendinde bulamamışken sevilmediğini kabullenmemiş bir şahsa onu sevmediğimizi söylerken bir karşılık beklemiyorduk ancak bu yüzden de soruşturma açmazsın be hocam! Daha sonrasında soruşturmalar git gide öğrencilere doğrultulan bir silah haline geldi. Bu noktada biraz şahs-ı kadim ile aramızda dönen paslaşmaları anlatacağım. Bakmayın böyle esprili bir dil ile anlattığıma. Konuya bahis olan paslaşmalar benim şahsıma dönük kişisel husumetini disiplin soruşturmalarına döküyor. Soruşturma sürecinin şahsıma doğrultulmuş bir silah olmaya başlaması rektörlük atamaları sonrası yazdığım yazıdan aldığım kınama cezasıyla başladı aslında. Daha önce de defalarca soruşturma yedim; hem de anayasaya aykırı suçlamalardan. Ancak konuya bahis paslaşmalar bu soruşturma ile başladı yani rektörlüğün soruşturmaları silah niyetine kullanması yeni değil. Rektörlük atamalarını eleştirdiğim “Rektörünüzü Nasıl Bilirdiniz?” yazımdan dolayı hakkımda soruşturma açıldı. Soruşturmaya konu olan maddede okul içinde yapılan eylemlerle karakter zedelemek vardı ancak yazının okul ile tek bağlantısı ODTÜ hakkında olmasıydı. Yani bu yazı hakkında YÖK disiplinince hakkımda soruşturma açılamaz. Oldukça emindim bundan ancak daha sonra kınama cezası verildiğini öğrendim. İşin asıl alengirli tarafı ise savunmamı alan hocanın yolladığı dosya geri dönüyor ve cezayı İİBF dekanı Ramazan Sarı veriyor. Yani bu şu demek oluyor. Dosyada muhtemelen beğenilmeyen bir rapor vardı -ki savunmamı alan hoca bir hukuk profesörü-. Tahminimce ve olması gerektiği gibi savunmamı alan hoca hakkımda ceza vermedi ve dosya geri dönerek dekan tarafından ceza verildi. Bunun sonrasında bunu eleştirdiğim sosyal medya paylaşımımdan dolayı soruşturma yedim ve bahsettiğim paslaşma bununla başladı. Stalker Verşan Kök artık onun hakkında attığım her tweet’e soruşturma açar oldu. Son birkaç ayda bu yüzden 3 soruşturma yedim. Şimdi de vesayete karşı rektörlük kendi vesayetiyle yayınladığı açıklamada demokrat pozu veriyor. Ancak hadi oradan hocam! O dersten kaldınız.