SEÇTİKLERİMİZ- Hüseyin KALKAN’ın Yeni Yaşam’daki Tülay HATİMOĞULLARI röportajı: Üçüncü Yol, işçi ve emekçilerin sömürüye, halklar ve inanç toplulukları üzerindeki tahakküme karşı; sınıfsız, sömürüsüz, özgür bir dünyaya açılan Demokratik Cumhuriyet yoludur.
Bu dosya kapsamında Üçüncü Yol ile ilgili sorularımızı yanıtlayan HDP Milletvekili Tülay Hatimoğulları, Üçüncü Yol’un Demokratik Cumhuriyetin yolu olduğunu söylüyor. Üçüncü yolun HDP programındaki ifadesine atıf yapan Hatimoğulları, bu paradigmanın önemini şu sözlerle vurguluyor: ”Üçüncü Yol siyasetiyle Demokratik Cumhuriyeti kurmak mümkündür ve topyekûn bir toplumsal ve ekolojik yıkımdan kurtulmak için zorunludur.” Bu belirleme ile aktüel siyasi durumun ilişkisini hemen kurabiliriz. Devlet salgın karşısında halkı yalnız bıraktı. Tek başına bu durum bile demokrasiye ne kadar büyük bir ihtiyaç olduğunu gösteriyor. Daha fazlasını Tülay Hatimoğulları’nın sorularımıza verdiği yanıtlar üzerinden tartışabiliriz.
-Üçüncü Ayak veya Üçüncü Yolu nasıl anlamak gerek?
-Üçüncü Yol HDP’nin kuruluş paradigmasıdır. Ve programında bunun ayrıntıları mevcuttur. Osmanlı’nın son dönemlerinden itibaren ve Cumhuriyet tarihi boyunca egemen sınıflar içinde iki siyasal blok var olageldi. İttihat ve Terakkiciler ile devamcıları bir yanda, Hürriyet ve İtilafçılar ile devamcıları diğer yanda. Bu kanatlar, iktidardan ne kadar pay alınacağı ve hangi sermaye kesiminin daha fazla kollanacağı konusunda sık sık çatışırlar. Bunlar, ezilen ve sömürülen kitleleri çoğunlukla oy deposu, bazen de aktif taraftar olarak yedeklemeye çalışırlar.
Üçüncü Yol, emekçilerin ve ezilenlerin, egemen sınıfların bu siyasal çizgilerinin tümüyle dışında açtıkları kendi yollarıdır. İşçi ve emekçilerin sömürüsüne, halklar ve inanç toplulukları üzerindeki tahakküme, tekleştirmeye karşı; sınıfsız, sömürüsüz, özgür bir dünyaya açılan Demokratik Cumhuriyet’in yoludur.
İşte HDP bu iki blok dışında ezilen ve sömürülenlerin mücadele hattını, yani Üçüncü Yolu savunur. HDP programından yaptığım aşağıdaki alıntı Üçüncü Yolu oldukça net ifade ediyor: “Türkiye’nin baskı ve sömürüye dayalı sistemi, egemenlerin iki ana siyasal akımı tarafından sürekli olarak yeniden üretiliyor, buna karşı mücadele eden tüm toplumsal direniş odakları ise baskı altında tutuluyor. Bu durumu değiştirmek için süregelen mücadeleleri ve birikimi birleştirecek yeni bir adımı, Partimiz ile atıyoruz.
Her dilden, her inançtan ve kültürden Türkiye halkları, mevcut sistemin ömrünü uzatmak için birbiriyle yarışmakta olan iki akımın politikalarına karşı güçlü bir alternatif oluşturuyor.
Halkımız, egemenlerin dayattığı neoliberal ve anti-demokratik düzen içinde, Türk-İslam sentezci veya ulusalcı anlayışları tercih etmek zorunda değildir.”
Üçüncü Yol siyasetiyle Demokratik Cumhuriyeti kurmak mümkündür ve topyekûn bir toplumsal ve ekolojik yıkımdan kurtulmak için zorunludur.
Üçüncü Yol siyasetinin hayata geçmesi halinde:
Halklar ve inanç toplulukları aynı coğrafyada eşit haklar temelinde kardeşçe bir arada yaşayabilir. Adil bir ekonomik planlama yöntemiyle işsizlik ve yoksullukla güçlü biçimde savaşılır. Üretenlerin yönettiği, doğrudan demokrasinin gerçekleştiği bir siyasal sisteme geçilebilir. Ataerkil zihniyete karşı kadınların eşit ve özgür olduğu bir toplum kurulabilir. Herkesin cinsel yönelimi ve cinsel kimliğine saygı duyulduğu bir ortam oluşturulabilir. Gençler geleceği daha aydınlık görebilir, söz ve karar mekanizmalarında yer alabilir.
Doğa, kapitalizmin yıkıcı etkilerinden korunur ve doğa-insan uyumu yeniden kurulur.
Kürt halkının bölgedeki tüm diğer halklarla eşit ve özgürce var olabilmesinin yolu da Üçüncü Yol siyasetinden geçiyor. Egemen sınıfların çıkarları Kürdistan coğrafyasının parçalanmış, Kürt halkının iradesiz bırakılmış olmasından yana iken, Türkiye ve Ortadoğu’nun emekçileri ve ezilenlerinin çıkarı, Kürtlerle birlikte egemenleri başımızdan atıp kendi demokratik, ekolojik, kadın-özgürlükçü, ortaklaşmacı bir toplumsal düzen kurmaktan yanadır.
Eğer güncelle bağını kurarsak; koronavirüs pandemisinin insanlık için bunca tehlikeli bir hal almasının nedeni ekolojik tahribatı derinleştiren, sağlık hizmetlerini metalaştıran, zengin-yoksul uçurumunu derinleştiren, sosyal güvenlik uygulamalarını ortadan kaldıran kapitalizmin neo-liberal politikaları ise; bu tür salgınların en az zararla atlatılmasının çaresi de, Üçüncü Yol siyaseti, yani doğa ve toplumun yararını öncelikli görerek adımlar atma, sağlık hizmetlerinin parasız, yaygın ve etkili biçimde sağlanmasıdır.
-Bu paradigma hangi güçleri kapsar?
-Yine Programımıza dönmek isterim. Üçüncü Yolun inşacı toplumsal güçleri kapsamlı bir biçimde tanımlanmıştır:
“Partimiz, her ulustan, her dilden, kültürden ve inançtan Türkiye işçi sınıfının, emekçilerin, üretici köylülerin, küçük esnafın, emeklilerin, kadınların, gençlerin, aydınların, sanatçıların, LGBT bireylerin, engellilerin, ezilen ve sömürülen tüm halk güçlerinin arzuladığı amaca varmak üzere güçlerini birleştirdikleri ve demokratik halk iktidarına/yönetimine yürüyenlerin partisidir.”
Hâlihazırdaki gerçekliğimizden yola çıkarak Üçüncü Yolun siyasal özneleri ise; HDP ve HDK bileşenleri ve ittifak güçleridir. Kadın hareketini ayrıca vurgulamalıyız. Patriyarkaya karşı ortaklaşma konusunda Türkiye ve Kürdistan kadın hareketinin yakın tarihte aldığı yol, verdiği emek eksikliklerine rağmen çok olumlu bir örnektir/öğreticidir. Ve özel olarak incelenmelidir.
-Demokrasi ittifakı için ne söylersiniz?
Demokrasi ittifakı ve Üçüncü Yol siyaseti zaman zaman birbirine karıştırılabiliyor. Oysa Üçüncü Yol bizim stratejik yönelimimizdir. Demokrasi ittifakı ise; ülkede derinleşen faşizme karşı çıkan ve asgari düzeyde demokratikleşmenin sağlanmasını hedefleyen tüm demokrasi güçleri ve toplumsal dinamiklerin bir ittifakıdır. Salt siyasi parti, demokratik kitle örgütü, sivil toplum kurumları değil; toplumsal kesimlerin ortak paydada buluşabileceği bir ittifaktır. Seçim zamanı geldiğinde çerçevesi yeniden konuşulabilir ama salt seçim ittifakı değildir.
Demokratik, çoğulcu, parlamenter sistem, kuvvetler ayrılığı, adil yargı, sekülerizm, yerel demokrasi, Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümü demokrasi ittifakının zeminini oluşturan öğelerdir. OHAL mağduriyeti, kayyum, seçilmişler/gazeteciler/yazarlar/çizerler dâhil olmak üzere geniş gözaltı ve tutuklamalar demokrasi ittifakının çözmeyi hedefleyeceği acil sorun alanları olabilmeli.
Eğer Üçüncü Yol stratejimiz ise, Demokrasi İttifakı faşizmin kurumsallaşarak siyaset alanını tümüyle ortadan kaldırma tehlikesi karşısında başvurduğumuz bir taktiktir. Demokrasi İttifakı hedefine ulaşıp faşizm tehlikesini gerilettiğinde, İttifak içindeki düzen içi güçler temsili demokrasiyi güçlendirme yönünde adımlar atmayı zorlarken, Üçüncü Yol siyaseti, süreci anti-kapitalist yöne ve doğrudan demokrasiye doğru çekmeye çalışacaktır. Demokrasi İttifakı, aynı zamanda düzen partilerinin tabanındaki emekçi ve ezilen kitlelerle Üçüncü Yol siyasetinin buluşmasının, güvensizliklerin aşılmasının olanaklarını sunmaktadır.
-Masanın devrilmesi hangi anlama gelir, devrilmemesi için ne yapmak gerekiyor?
-AKP iktidarı Kürt ve Alevi sorunu konusunda açılımcı siyaset vaadiyle geldi. İki konuda da sadece sınıfta kalmadı, bir daha çıkmamak üzere çamura battı.
Sayın Öcalan uzun zamandan beri Kürt sorunun çözümünün Türkiye’yi demokratikleştireceğini, son yıllarda ise Suriye’de bataklığa gömülen AKP iktidarının yönetimindeki Türkiye’nin bu ülkenin halklarının iradesini tanıyarak çekilmesi gerektiğini, bölge siyasetinde etkin bir barışçıl siyasetin Türkiye ve Ortadoğu halklarına huzur ve istikrar getireceğini vurguladı.
Masanın kurulmasını kabul eder gibi görünen AKP; aynı dönemde 2014 Ekim ayında yapılan Milli Güvenlik Kurulu toplantısında Ergenekon’la beraber kanlı senaryoları hazırlıyordu: Kürt halkına dönük “Çöktürme Planı”. Ceylanpınar provokasyonuyla birlikte devletin bütün gizli hücreleri düğmeye basılmışçasına devreye girdi. Kürt halkına tarihin asla unutamayacağı kanlı günler yaşatıldı.
Şunu söylemek gerek: Ergenekon’un ve AKP iktidarının dış siyasetini önemli ölçüde belirleyen Avrasyacıların Kürt halkına dönük çöktürme planının bedeli ağır oldu. Ama Kürt halkı çökmedi.
“Masa devrilmesin” diyemeyiz. Çünkü masa, iki tarafın da anlaşmaya hazır olmasını gerektirir. Oysa Erdoğan, Dolmabahçe Mutabakatı’yla birlikte masaya tekme atarak süreci bitirdi. Ama Kürt halkının hem Türkiye’de, hem Suriye’deki (doğrudan Türkiye’yi ilgilendirdiği için sadece bu iki ülkeden bahsediyorum) yürüttüğü mücadele daha da geniş taban, uluslararası destek bularak devam ediyor. Rojava deneyimi Kürt halkının varlığını ve siyasi taleplerini tüm dünyanın tanımasını ve meşru görmesini sağladı.
Kürt sorununun silah ve çatışmayla, devletin/iktidarın güvenlikçi siyasetiyle çözülemeyeceğini dünya âlem gördü. AKP’nin de bunu görmeme ihtimali yok. Ama AKP’nin girdiği yol, tek adam rejimi, MHP/Ergenekon’la kurduğu ilişki, Suriye siyasetindeki Kürt düşmanlığı tutumu, en önemlisi kurumsallaştırmaya çalıştığı faşist rejim onun yeniden masa kurmasını engeller. Barış masası ancak AKP sonrasında kurulabilir. O nedenle de AKP gitmelidir.
-Bu yaklaşım bölge çapında bir strateji olarak önerilebilir mi?
-Elbette. Üçüncü Yol bölgenin bu dönemde en çok ihtiyacı olan barışı vadediyor. Halkların kendi kaderini tayin etmesi gerektiğini, çözümün halkların ortak iradesiyle mümkün olacağını söylüyor. Şunu da gözden kaçırmamak gerekir: Kapitalizmin krizi sonucu artan pahalılık, geçim sıkıntısı, kadınlara yönelik baskılar, dünyayı yaşanamayacak bir gezegen olmaya doğru taşıyan iklim krizi; otoriter ve totaliter rejimlere karşı 40’ı aşkın ülkede kitlesel eylemlere/ayaklanmalara yol açtı. Ortadoğu ve Kuzey Afrika’nın birçok ülkesinde aynı şekilde kitlesel hareketlilik vardı. Korona virüsle beraber bu hareketlilik elbette yeniden ivme kazanacaktır.
Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da demokratik ulus paradigması, Konfederal yapılanma, birçok ülkenin halklar sorununu kökten çözebilir. Demokratik, eşitlikçi, ekolojist, adil bir toplum düzeni için bölgenin kronik sorunu olarak zuhur eden halklar sorunu bu perspektifle çözülebilir.
Bunun bir sonraki boyutu, ezilen ve sömürülenlerin zincirlerinden kurtulmak için ülke sınırlarını aşan beynelmilel bir özgürlük, eşitlik, adalet, barış mücadelesini örebilmesidir. Nesnel koşullar korona virüsün açtığı yeni dönemde çok daha elverişli olabilir. Üçüncü Yol siyasetinin bu alanda yoğunlaşmasının açacağı olanaklar çoktur. Ya insan gibi yaşayacağımız bir dünyayı tesis edeceğiz ya da kapitalizmin kâr hırsı için insanı, doğayı ve bunlara ait ne varsa yok etmede tereddüt etmeden; nükleer, biyolojik, siber savaşlarla dünya gezegenini yok etmesini izleyeceğiz. Üçüncü Yol savunucuları elbette insanı ve doğayı merkeze alan adil, eşit, özgür bir dünya için mücadele edecektir. Bunun sınırları olmaz/olamaz.