SELAHATTİN DEMİRTAŞ’A OY VERMEMEK İÇİN “UZAYDA YENİ KEŞİFLER” VE CUMHURBAŞKANI SEÇİMLERİNDE “SUPER BOYKOTÇULUK”
“Yahu şu Ekmelleddin’e nasıl oy verirsiniz, mideniz bunu nasıl kaldırabilecek” falan diyerek, sağ’a sol’a laf yetiştirirken, bir de baktık ki, ters köşeden bir hatta iki top, iki kuvvetli şut birden geldi.
Birinci şut:
“Erdoğan’ın aday olduğu bir seçimi reddetmeden halkımızın karşısına alternatif aday çıkarma çabası, yaratılmak istenen gerici korku düzenine koltuk değnekliği yapmaktan başka bir anlam taşımamaktadır. Kaldı ki, alternatif olarak sunulan çatı adayı, kurulmaya çalışılan gerici rejimin ancak tamamlayıcı bir unsuru olabilir. Emekçi halkımız ölüme karşı sıtmayı gösterenlere mahkum değildir.” (abç)
(Türkiye Komünist Partisi – 12. Kongre Hazırlık Kurulu)
ikinci şut:
“Gericiliğe taviz vermeyeceğiz. Cumhurbaşkanlığı seçiminde sandığa oy atmayacağız. Seçimin kendisini çöpe atacağız.”
(Türkiye Komünist Partisi – Atılım Kongresi)
“Boykotçuluk” bir anda yeniden keşfedilmiş veya aynı anlama gelmek üzere “hortlatılmıştır”.
İlginç olan 30 mart 2014 yerel seçimlerinde (o zaman yekpare parti olarak katılan) TKP’nin bölünmeden sonra oluşan kanatlarının ikiside “seçimlere katılmamayı” yani bir boykotu öneriyorlar.
Anlaşılan, son 3 ay içinde koşullar, politika zemini, kategorik olarak değişmiş olmalı.
30 mart’ta seçimlere katılmak devrimci politika iken ve katılmak için hiçbir beis görülmezken, bugün katılmak ve dolayısı ile aday göstermek “gerici korku düzenine koltuk değnekliği yapmaktan başka bir anlam taşımamaktadır.”
Siyaset, toplumun, sürecin ihtiyaçlarına cevap vermek için ise, bu açıklamalardan anlamamız gereken şudur:
Bu dostlarımız, kendi içerisindeki bulundukları “hal’i” yani örgütsel tıkanıklığıreel politika düzeyine yükseltmekten çekinmemişler.
Bunu açıkça söylemek yerine, biz seçime katılanları “düzenin koltuk değneği” olarak yaftalamak ise en azından hafifliktir.
Ama ne yazık ki asıl sorunun kökleri daha derindedir.
Bu davranışı besleyen asıl fikir ve ruh hali, (neredeyse) ne olursa olsun Kürt özgürlük hareketinin inisyatifinde gelişen bu 3. Cephe, bir 3. Blok hareketinden ne olursa olsun uzak durmaktır.
Oysaki memleketin hali içler acısıdır:
Türkiye’de cumhuriyet yıkılmış, kurumlar siyasal islamın eline geçmiştir.
AKP etrafında örülmüş olan iktidar bloku ise yeni bir toplum projesini, devlet ve iktidar biçimini halka tam anlamı ile benimsetememiştir, kabul ettirememiştir.
Toplum ortasından ikiye yarılmıştır.
Satrançta olduğu gibi bir tür “PAT” durumu süregelmektedir.
Osmanlıcı (bir tür emperyal) saldırganlık ve orta-doğuda açık savaş kışkırtıcılığı şimdi ters (kan yüklü) rüzgarlara yol açacaktır.
Türkiye, bir şiddet bumerangını kafasına yemek üzeredir.
Çürümüş ve boğulmuş iç siyasetin etkisi yanı sıra, dış bir kırılma ve çatışma rizikosu kapıyı çalmaktadır.
Gidişat bu.
Gidişat kötü.
Buna, TKP’li dostlarımız da çeperlerinde oluşturdukları “sol cephe” ile cevap veremezler. Tek başlarına.
Buna, ÖDP’li dostlarımızda etraflarında kurdukları “birleşik muhalefet”le cevap veremezler. Tek başlarına.
Buna, HDP bileşenleride kendi güçleri ile bir başarılı karşı koyuş üretemezler. Tek başlarına.
Bu anılan tüm güçleri ve bunlarla buluşan Halkevleri, TSİP, Aleviler ve tüm ezilenleri, tüm diğerlerini birleştirmeden, hiç birimize “çıkış yok”.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde “Ortak Blok ve adaylık” belirlenmesi sürecinde büyük bir fırsat yitirilmiştir.
Tüm tarafların bunda kendince hatası / eksiği vardır.
Demek ki, “Ruh”lar henüz yeterince yakınlaşamamış, buluşamamıştır.
İsteksizlik, geç kalma, beceriksizlik, teknik sorunlar …
Ne denirse densin.
Sonuç alınamamıştır.
İş becerilememiştir.
Şu an de facto Selahattin Demirtaş, hepimiz adayına adına adaydır.
Bu süreç, 3. Blok ruhunun kurulması için değerlendirebilinir.
Seçim süreci, aramızdaki sentetik mesafelerin kısaltılması / daraltılması için olanak olarak kullanılabilir.
Bu kez yumurtanın kapıya gelmesini beklemeden, yüzlerimizi birbirimize dönmeyi deneyebilir.
Haklısınız, dediklerinizi duyar gibi oluyorum: ben bir miktar “naif”im.
Ben halen, birlik ve beraberlik ruhuna inanıyorum.
Ve bu ruhu kurmayı mümkün ve zorunlu sayıyorum.
Sinan Gorgan
06 temmuz 2014