HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Alman Die Zeit’e açıklamalarda bulundu.
Demirtaş, çözüm süreci, Cumhurbaşkanı, seçimler, koalisyon seçenekleri, Öcalan’ın durumu, iç ve dış politikaya dair parti politikalarına ilişkin görüşlerini paylaştı.
DIE ZEIT: Erdoğan’ın siyasi geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Demirtaş: Aslında bir yıl önce %52 oy almış bir Cumhurbaşkanı, bir yıl sonra yapılan genel seçimlerde %41 oy aldı. Yani bu oylar Erdoğan oyuydu. Büyük bir risk aldı ve kendisi seçim meydanlarına çıktı. Bence istifa etmesi gerekir. Madem seçim meydanlarına çıktı, yenildi; ama bunu yapmayacağını tabii ki biliyoruz. … Zaten Çankaya’da, pardon düzeltiyorum, sarayda aktif siyaset yürütülüyor.
DIE ZEIT: Şu durumda en iyi koalisyon seçeneği sizin bakış açınızla hangisi olabilir?
Demirtaş: Birinci ve ikinci çıkan partilerin koalisyonu denemesi lazım. AKP ve CHP’dir bu da. Bu bir denge sağlayabilir Türkiye siyasetinde. Biz de böylesi bir koalisyonun daha iyi çalışması, demokratik reformlar yapması için daha etkili bir muhalefet yürütebiliriz.
DIE ZEIT: Çözüm süreci için de iyi bir seçenek mi bu?
Demirtaş: HDP’nin etkili olduğu bir koalisyon, çözüm sürecinin en hızlı işleyeceği seçenektir. Fakat bunu diğer partilerle ortaklaşıp, ortak bir anlayışla yürütmemiz çok zor görünüyor. MHP’li koalisyon seçeneği çözüm süreci açısından çok olumsuz etkiler yaratır. Bizim MHP’li bir koalisyonun içinde, dışında olmamız mümkün değil.
DIE ZEIT: Öcalan’ın serbest bırakılması ya da koşullarının iyileştirilmesine karşılık HDP verdiği sözlerden ödün verir mi?
AKP’nin o tekçi anlayışı karşısındaki HDP’nin bu cesur çoğulcu anlayışının en cesur fikri mimarı Öcalan’dır. Sekiz defa İmralı adasında kendisiyle görüştüm, ilk gençliğimden beri bütün kitaplarını, yazılarını okudum. Hem onun fikri değişimini, hem pratik siyasete yansımasını iyi takip ettim. İnandığı şeyi yapmak konusunda, onun kadar kararlı hiç kimseyi görmedim. Normal koşullarda şu odada sizi 15 gün tutsalar, 1-2 gün sonra fikriniz değişmeye başlayabilir. 16 yıldır böyle bir odada kalıyor; bir adada, tecrit altında. Ve Ortadoğu’da kimsenin hayal bile edemeyeceği cesur fikirleri, o adadan dışarı çıkartıp, pratiğe dönüştürdü. Rojava’da devrime dönüştürdü. Şimdi böyle bir insanın bir tecrit altında, bir adada kalması bizim açımızdan kabul edilemez. Bir an önce özgürlüğüne kavuşmasını istemek bizim açımızdan bir onur borcudur. Dolayısıyla Türkiye toplumuna bu iyi anlatılırsa; bu bir kriminal vaka değil, kan davası değil. Türkiye halkları için de doğru siyasi tutum, bu kan davası duygusundan çıkmaktır. Bugün Türkiye, Suriye olmamışsa, Öcalan’ın Kürtlere sunduğu perspektif sayesindedir.
DIE ZEIT: Türkiye’nin bir gün Kürt başbakanı olacak mı? Selahattin Demirtaş o başbakan olmak ister mi?
Yok, ben istemem. Kürt başbakanlar oldu, İsmet İnönü, Turgut Özal bunlar Kürt’tü. Ama hani kendini inkar etmemiş ve bütün toplumla barışık ve Türkiye’deki değerler ile de barışık ve Kürt halkının da kabul ettiği bir kişi bu ülke de başbakan olsun isterim. Daha doğrusu başbakan olacak kişinin etnik kimliği sorgulanmasın isterim. Bir Ermeni de olsun efendim, Boşnak, Gürcü de olsun, Roman da olsun. Onun etnik kimliğinden önce insan kimliğine bakılsın. Öyle bir noktaya gelinmişse, biz zaten işimizi tamamlamışızdır.