Cizre’ye gitmek için yola çıktıktan sonra İdil-Cizre arasında polis tarafından durdurulan HDP Eşbakanı Selahattin Demirtaş Radikal’e konuştu. ”Ben şu dağ başından milletvekillerimle Cizre’ye yürüyemiyorum bile” diyen Selahattin Demirtaş’ın Radikal muhabiri İdris Emen’e yaptığı açıklamalar şöyle:
“Biz Cizre’de yaşanan trajediyi durdurmak ve duyurmak için yola çıktık. Amacımıza ulaşmadan dönmenin bir anlamı yok. Zaten iki gündür yollardayız ve hep şunu söylüyoruz, Cizre’de binlerce polis ve asker var. Cizre’de 120 bin insan var. Hükümetin iddiasına göre silahlı PKK militanları var. Sayısı kaç bilmiyorum. Teknik olarak iddialar böyle. Ve sekiz gündür Cizre’de ne olup bittiğini bu karartma ve abluka nedeniyle öğrenemiyoruz. Dünya öğrenemiyor. Biz telefonla bilgi alıyoruz. Öldürülen çocuklar var, kadınlar var, siviller var. Az önce milletvekili arkadaşlarla görüştüm cenazeleri şu anda halen taziye evinde. Ve üstüne buz konarak cenazelerin kokması engelleniyor. Çünkü defin etmek için dışarı çıkmak yasak. Ekmek almak mümkün değil, içme suyu bitmiş durumda, elektrik yok. Ve 120 bin insan 8 gündür devlet tarafından kesintisiz olarak rehin alınmış durumda. Dün Cumhurbaşkanı ‘Günün belli saatlerinde sokağa çıkma yasağı ilan ediliyor’ dedi. Ve alenen yalan söyledi. Sekiz gündür Cizre’de katliam var, ne huzuru? Sanki Cizre’de huzur var da oradaki huzuru biz bozmaya gidiyormuşuz gibi Türkiye kamuoyunu aldatmaya ve gözleri Cizre’ye çevirmeye çalışıyor. Bugünlerde suskun kalan kim varsa ben vicdanıma not ediyorum onları. Bugün suskun kalan yarın konuşursa bizim için hiçbir bir kıymeti yoktur.”
Demirtaş önceki gün düzenlediği basın toplantısındaki sözleri nedeniyle hakkında ‘Türk milletini, Türkiye Cumhuriyet Devletini, devletin kurum ve organlarını alenen aşağılamak’, ‘Suç işlemeye alenen tahrik etmek’, ‘Cumhurbaşkanı’na hakaret’ ve ‘Terör örgütü propagandası yapmak’ gerekçeleriyle açılan soruşturmaya dair de şunları söyledi: “Bugüne kadar yüzlerce soruşturma ve davaya maruz kaldık. Dünkü de bir siyasi soruşturmadır. Hukuki bir yargısal süreç değil, siyasi bir soruşturmadır. Konuşmamın içerisinde asla suç yoktur. Hakaret yoktur, şiddet ve terör propagandası yoktur. Konuşmamla ilgili cumhuriyet başsavcılığı veya herhangi bir hukukçunun suçlayabileceği tek bir cümle yoktur. Buna rağmen Cumhurbaşkanı talimatıyla partimizi yıpratmak, şahsımda partililerimizi hedef haline getirmek, özellikle yürütülen psikolojik bir kampanyanın parçasıdır bu soruşturma. Dünkü konuşmamda şunu dedim; ‘Türk Ceza Kanunu’nda meşru müdafaa ile ilgili madde var’ dedim. Ve orantılı olmak şartıyla sizi öldürmeye, evinizi partinizi işyerinizi yakmaya gelenlere karşı orantılı olmak şartıyla kendinizi savunabilirsiniz. Ve Türk ceza kanunu bu durumu meşru müdafaa çerçevesinde kabul eder. Ceza kanunun bu maddesini hatırlattım. Ve bu çerçevede Meşru müdafaa hakkınız vardır. Kimseye saldırmadan bunu yapmak zorundasınız dedim. Dolayısıyla ben Türk ceza kanunun bir maddesini hatırlattım. Eğer bunun bir suç olduğunu düşünen varsa açsın Türk Ceza Kanunu maddelerine baksın.”
“Samimiyetimle söylüyorum, partimizin oy oranını ölçme gibi bir psikoloji içerisinde değiliz. Anket de yapmıyoruz. Her gün insanlar her gün ölüyor. Polisler, askerler, PKK’liler, siviller her gün cenazeler kalkıyor. Bu kadar acı içerisindeki anne baba, yetim çocuklar, şimdi bunlara bakıp onlar oy oranımızı nasıl etkiledi diye hesaplamak vicdansızlıktır. Samimiyetimle söylüyorum partimizin yaptığı bir anket yoktur. Şu anda bölgede siyasi çalışma yürütecek bir atmosfer yok. Bakın şu anda bu röportajı yaptığımız yer bir dağ başı. Ben milletvekillerimle birlikte şu dağ başından Cizre’ye doğru katliamı önlemek için yürüyemiyorum bile. Onlarca çevik kuvvet etrafımızı sarmış durumda. Dokunulmazlıklarımız olmasına rağmen hukuk dışı bir şekilde bizi engelliyorlar. Yarın seçim çalışması için geldiğimizde aynı tutumlarla karşılaştığımızda ne yapacağız? Dolaysıyla bunlar doğrudan AKP’nin siyasi hedeflerine yönelik askeri ve polisiye baskılardır.”