Kürt seçmeni seçim sonuçlarında belirleyici öznelerden biri. Kürtlerin en büyük temsilcisi konumunda olan DEM partinin seçimlere yönelik tutumu ve sürdürdüğü politikalar bir kere daha tartışmaların gündeminde.
DEM’in 2019 yerel ve 2023 genel seçimlerinde “kazanacağımız yerde kazanmak, kazanamayacağımız yerde faşizme kaybettirmek” politikasını terk edip 2024 seçimlerinde önceki dönemlerden farklı olarak “kazan-kazan” politikası ile büyük şehirlerde aday çıkarması, kimi çevrelerde “AKP ile anlaştılar” yorumlarına yol açtı.
Dem parti ise açıkladığı seçim bildirgesinde, kendi öz güçleri ile otoriter merkezi yönetimlere karşı güçlendirilmiş, yetkilendirilmiş yerel yönetimler oluşturmak üzere yola çıktıklarını belirtti.
Yürütülen tartışmalara açıklık getirmek amacıyla, DEM partinin “kazanacağımız yerde kazanmak, kazanamayacağımız yerde faşizme kaybettirmek” politikasını terk edip, 2024 seçimlerine “kazan-kazan” politikası yürütmesinin hangi nesnel nedenlere dayandığı, “Faşizme kaybettirme politikası” yerine “kazanma” politikasının geçirilmesi için DEM parti açısından hangi somut gelişmelerin olduğu, faşist bloka karşı diğer muhalif örgütlenmelerle nasıl bir ilişkinin hangi düzlemde sürdürüldüğü, anti emperyalist ilkeden vazgeçilmesi, homofobiye/transfobiye karşı mücadelenin tüzük maddesinden kaldırılması, kadın kotası uygulamasının esnetilmesi ve “demokratik islam” söylemleri gibi soruları sorduk.
Bu doğrultuda Sosyalist Dayanışma Platformu (SODAP) Yürütme Kurulu üyesi Mert Büyükkarabacak’a yönelttiğimiz sorulara verdiği cevap şu şekildedir:
1) AKP-MHP İktidar Blokunun 2023 seçimlerinde elde ettiği avantaj göz önünde tutulduğunda, iktidar blokuna karşı 2015’te “seni başkan yaptırmayacağız” ile başlayıp 2019 yerel seçimlerinde ve 2023 genel seçimlerinde uygulanan “kazanacağımız yerde kazanmak, kazanamayacağımız yerde faşizme kaybettirmek” politikasının terkedilmesi, “kazan-kazan” politikası hangi nesnel nedenlere dayanmaktadır?
2023 Genel seçimlerinde Saray Rejimi’nin güç tazelemesi ve iktidar değişimi beklentisinin tam tersine büyük bir moral bozukluğuyla yer değiştirmesi bütün önemli politik aktörleri oluşan bu yeni güç dengesini değerlendirmeye itti. Seçim sürecinde politika ve söylem geliştirmekte, merkezi taktiğin hayata geçirilmesiyle ilgili kimi pratik zafiyetlerden yaşanan yenilginin faturası anlamsız bir biçimde ittifak politikasına ve “faşizme kaybettirme” stratejik yaklaşımına çıkarıldı. Sağcı bir söylem olarak, “burjuva muhalefetle yapılan ittifakın kayyım politikasının temel sebebi ve iktidarla başka bir biçimde ilişkilenmenin mümkün olduğu” görüşü halkın “gerçekçi” görüşü olarak itibar kazandı. İktidar mahfileri tarafından da “yeni bir müzakere sürecinin başlamasının önündeki en büyük engelin muhalefetle yapılan ittifak” olduğuna dair güçlü bir ideolojik kuşatma desteklendi.
Burjuva muhalefetin tutarsızlıkları ve iç çelişkilerinin ortaya çıkması, özellikle 2.tur öncesinde Kılıçdaroğlu’nun faşist unsurlara verdiği açık çekler de yukarıdaki propagandanın zeminini güçlendirdi. Burjuva muhalefetin büyük bir hızla odak kaybına uğraması ve açıkça dağılması da önümüzdeki yıllarda farklı seçeneklere de açık olmayı bir politik taktik olarak savunmayı kolaylaştırdı.
Emek ve Özgürlük Bloğu pratiğinin de sadece sandık pazarlıklarıyla sınırlı kalmasının, TİP ile gelişen ilişki biçiminin parti tabanına ikna edici bir biçimde açıklanamaması- açıklanabilir bir boyutunun olmamasından kaynaklanıyor bu durum- yıkıcı sonuçlar ortaya çıkardığı ortada. Yukarıdaki çerçeveyi çizen burjuva bakış açısı Kürt Özgürlük Hareketi’yle Türkiye devrimci-sosyalist hareketi arasındaki ittifakı da itibarsızlaştırmak için seçim sonuçlarının yarattığı düşük moral iklimini değerlendirmeye çalıştılar. Bu konuda mutlak mevziler elde edemeseler de gölü bulandırmayı başaracak kadar maya çalmayı başardıkları gerçeğini de görmezden gelemeyiz.
2)”Faşizme kaybettirme politikası” yerine “kazanma” politikasına geçilmesi için DEM parti açısından hangi somut gelişmeler olmuştur ve İstanbul başta olmak üzere (bu kentteki anketlerin %5-7 arasında bir DEM Parti oyu göstermesine karşılık) büyük şehir belediye başkanlığı kazanmak için hangi nesnel temellere ve verilere dayanılmaktadır?
Hiçbir parti yetkilisinin “kazanma” ile Batı’da bir büyükşehir belediyesi kazanmayı kast ettiklerini düşünmüyorum. 2023 seçimleri öncesinde el çabukluğuyla parti iç kamuoyunun denetiminden de sıyrılarak oldukça erken bir tarihte açıklanan tutum belgesinde elini fazlasıyla açık etmenin dezavantajlarını yaşayan, bunun yarattığı handikapları yönetemeyen partimiz, seçim sonrasında ittifakların itibarsızlaşması, burjuva muhalefetin darmadağınık görüntüsü ve çeşitli egemen sınıf çevrelerinden de gelen “seçenekleri çoğaltma” talebi ortamında bu adımları atmayı tercih etti. Burada tabanı kendisine ait bir proje ekseninde yeniden harekete geçirmenin bir zorunluluk olarak görülmesi de etkili oluyor. İttifak politikası döneminde partimizin özgün politik yaklaşımları yeterince etkili bir biçimde ortaya konamadığı için halkta güçlü bir kendisini gösterme, politik yedeklenme görüntüsünü boşa çıkarma arzusu belirdi. “Kazanma” ile kast edilenin ne olduğunu doğru tespit etmek gerekiyor.
3) DEM Parti yetkilileri ve DEM Partili kimi isimler tarafından “Herkesle diyaloga açığız” açıklamaları geldi. Bu açıklamalar DEM Parti AKP ile anlaşıyor yorumlarına neden oldu. Sizce AKP\MHP iktidarının Kürt sorununun çözümüne dair gerçekçi bir adım atabilir mi? Ve bu çağrıların altında yatan gerekçe nedir?
Bize göre Saray Rejimi 2013-2015 döneminde ortaya çıkan ve devrimci demokrasi güçleri açısından ayrıksı potansiyeller ortaya koyan Gezi-Kobane Momenti’ne verilmiş bir faşist reaksiyonun ürünüdür ve rejimin temel anayasası da Çökertme Planı’dır. Rejimin bu temel dinamiklerinde bir dönüşüm olmaksızın Kürt halkının demokrasi ve statü talepleriyle ilgili gerçek bir tutum değişikliğinin ortaya çıkması da mümkün değildir. Bu rejimin kendi içinden çatlama ya da kendi dinamikleriyle barışa ve demokrasiye yol verme kapasitesi bulunmamaktadır. Buna dair beklentiler ise gerçeklere değil olmasını istediklerine inanma zaafı içerir ki yakın tarihimiz bu tür netlik ayarı bozulmalarının çok ciddi olumsuz sonuçları olabileceğini hepimize öğretmiş olmalı. Ancak burjuva muhalefetle ittifak politikasının kısa vadede çıkışsızlığı ve gündelik yaşam koşullarında kimi acil düzenlemelerin ortaya çıkmasına duyulan güçlü özlem çeşitli fırsat pencereleri olabileceğini düşündürüyor. Burjuva muhalefetin çapsızlığı ve dağınıklığı da iktidar kanadından sunulabilecek olanaklara daha fazla bel bağlanmasına yol açıyor. Bu savrulmayı aşırı ve katı politik sonuçlar ortaya çıkarmadığı sürece anlamak mümkün ve fakat bunun partinin temel parametrelerinde köklü değişiklikler yapmasına da engel olabilecek bir konumlanmaya sahip olmak lazım. Bazı arkadaşların bu liberal konuma son derece “radikal” bir retorik eşliğinde varmaları, faşist iktidarla onun muhalefetini eş değerli görme telaşlarının da altını çizmek gerekiyor. Saray Rejimi’nin seçim sonrası planları açısından bakıldığında bu iki cami arasında beynamaz konumun önümüze çıkaracağı bir fatura olacağı açık. Kentli orta sınıfları yabancılaştıran ve partiye uzaklaştıran bu tarz bir siyaset, Gezi Direnişi’nden beri partimizin çevresinde bulunan kimi kesimleri kendi elimizle TİP’in tekeline terk etmek gibi bir sonuç yaratıyor. Proletarya ve prekaryanın Siyasal İslamcı hegemonyaya sıkıştığı, muhalif orta sınıfların da partiye yabancılaştırıldığı bir durumda partinin Batı’daki tabanının HDP öncesindeki çeperlerine sıkışması kaçınılmazdır. Bu tablo DEM’in sosyalist bileşenleri açısından da gelenekselleşen büyüme ve yaygınlaşma sorunlarının derinleşmesi anlamına gelecektir.
4) HDP kongre kararlarında Faşizme karşı en geniş cephe kararı almış ve bunun ardından sol\sosyalist yapılarla Emek özgürlük ittifakını kurmuş, iktidara kaybettirmek için ise seçimlerde muhalefetin ortak adayı olan Kemal Kılıçdaroğlu’nu desteklemişti. Ancak Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yenilgisinin ardından bu ittifaklar dağıldı. Şu an Dem Parti iktidar blokuna karşı diğer muhalif örgütlenmelerle nasıl bir ilişki kuruyor ve bu ilişki hangi düzlemde sürüyor?
Saray Rejimi’nin 2023 seçimlerindeki en büyük başarısı muhalefetteki ittifak bilincini yok etmesi oldu. Böylesi ciddi toplumsal desteğe sahip faşist rejimler karşısında etkili bir ittifak siyaseti olmadan yol almak çok mümkün değil. Ancak ittifakın bir politik tabiyet görüntüsü vermesinin önüne de geçmek gerekiyor. Şu anda burjuva muhalefetle kurulan ilişkiler olabildiğince pragmatik bir zeminde kurulmaya çalışılıyor. Ancak burada da bir önceki seçimin yukarıdan aşağıya karar mekanizmaları hala belirleyici görünüyor. Ancak Dem Parti’nin geniş muhalefetle ilişkisindeki olumsuzlukların sadece DEM Parti’ye havale edilmesi de haksızlık olacaktır. Emek ve Özgürlük Bloku’nun fiilen likidasyona uğraması ise hepimiz açısından büyük bir talihsizlik. Burjuva muhalefetin çözülmeye doğru gidebileceği bir momentte halka umut ve güven verebilecek bir bileşimi ortaya koyabilmeliyiz, anti-faşist mücadelenin parlamento dışında gerçek bir toplumsal zemine oturabilmesi açısından böylesi bir mevzilenme hayati önemde.
5) Seçimler ve DEM Parti’nin kurulmasından sonra başlayan kimi tartışmalar DEM Parti’nin siyasal hattına ilişkin tartışmalara neden oldu. Örnek vermek gerekirse, NATO oylamasına katılmama durumu, DEM Partiye geçilirken HDP tüzüğünde yapılan değişiklikler ile homofobiye/transfobiye karşı mücadele maddesinin kaldırılması, kadın kotası uygulamasının esnetilmesi ve anti-emperyalizm kavramının kaldırılması ile son zamanlarda sıkça dile getirilen “Demokratik İslam” söylemleri DEM’in politikalarında geriye savrulma gibi bir duruma işaret etmekte midir?
Bunların bir kısmı çok yeni tartışmalar değil, toplumsal olgulara farklı bakışlar DEM Parti gibi çoklu bir parti için olağan. DEM Parti’nin ortaya koyduğu ittifak deneyimi değerini ve belirleyiciliğini koruyor. Bu deneyimi güçlendirmek ve büyütmek işçi sınıfımız ve Kürt halkı, kadınlar ve gençler olmak üzere tüm halk kesimleri açısından hayati önemdedir. Ancak yaşanan politik yenilgilerin gerçek sorumlularını biraz da gizlemek adına sosyalist, demokratik ve kadın özgürlükçü dünya görüşünü yenilginin müsebbibi olarak görme eğilimi bir momentum kazanmış görünüyor. Ancak DEM Parti’nin bu momentumu kıracak bir birikime ve ortak bakış açısına sahip olduğuna inanıyoruz.
(Siyasi Haber)