Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları’nın katılımıyla ‘Ekmek ve Adalet’ kampanyası kapsamında Hakkari’nin Derecik ilçesinde bulunan Umurlu Sınır Kapısı’nda açıklama yapıldı. Hatimoğulları, Narin Güran’ın katledilmesine değinerek, olayın tüm ayrıntılarıyla ortaya çıkarılmasını istedi.
Hatimoğulları, “19 gün sonra dün cenazesi bulundu. O küçücük bedenin nasıl ortadan kaldırıldığını, o köyde nelerin döndüğünü, hangi senaryoların döndüğünü, bu işin içinde kimlerin olduğunu… tonlarca soru var. 8 yaşındaki bir beden, 8 yaşındaki bir çocuk şu an hayata gözünü yummuş, toprak altındadır. Neden bu çocuk ortadan kaldırıldı, neden katledildi? Bu işin arkasında kimler var, bu ölümü teşvik eden, bu cinayeti teşvik eden, bilip de susan kimlerdir?” diye sordu.
‘Katillerin ve arkasındaki güçlerin korunduğuna dair izlenim var?’
Kürt kentlerinin dünden bu yana ayakta olduğuna dikkati çeken Hatimoğulları, Güran’ın katilleri ve arkasındaki güçlerin devlet tarafından korunduğu yönünde bir izlenimin olduğunu dile getirdi. Hatimoğulları, “Başta hukukçular ve gazeteciler olmak üzere sordukları çok sayıda soru var. Bütün bu soruların yanıtlarını vermek zorundalar. Evet, biz onu bulduk gömdük ve bitti diyemezler. Çocuk cinayetleri politiktir, bizler sevgili Narin’in ölümüyle çok sarsıldığımızı bir kez daha bildirmek istiyoruz. Sevgili küçük Narin bizleri affet, seni yaşatamadık. Seni bulamadık diye bizleri affet ve yıldızlar yoldaşın olsun. Nur içinde uyu küçük Narin” diye konuştu.
‘Kayyıma karşı mücadele etmeye devam edeceğiz’
AKP’nin sandıkla alamadıklarına kayyımlarla el koymaya çalıştığını vurgulayan Hatimoğulları, “Darbeyle adeta çetevari bir faaliyetle burada belediyeyi elimizden almaya kalkmış durumdalar. Buradan bir kez daha valiye ve saraya sesleniyorum: Ey vali, ey saray dönüp kendi işinize bakın. Seçilmiş olan insanın yerine atanmışı getirmek demek Ortaçağ’a dönmektir. Seçimleri ortadan kaldırmak, demektir kayyım halkın siyasi iradesine darbe vurmak demektir. Biz bunu asla kabul etmiyoruz. Kayyıma karşı mücadeleyi sonuna kadar götüreceğiz. Hakkari halkının sonuna kadar yanındayız sonuna kadar başarana kadar Hakkari halkıyla birlikte bizler kayyımcı darbeci zihniyete karşı olmaya devam edeceğiz” şeklinde konuştu.
Anadilde eğitim vurgusu
Kampanya kapsamında buluştukları ve gittikleri her yerde “Bir dokun bin ah işit” misali, kaldırdıkları her taşın altından sorun çıktığını dile getiren Hatimoğulları, insanların aç, susuz ve faturalarını, kiralarını ödeyemediğini söyledi. Okulların açıldığını ve geçen sene 700 bin öğrencinin maddi sebeplerle okulu bırakmak zorunda kaldığını belirten Hatimoğulları, “Kırtasiye masraflarının ne kadar pahalı olduğunu, önlük masraflarının, kıyafetin ne kadar pahalı olduğunu bugün bir kere daha gördük. Elbette bu kadar eşitsiz, anadilinde eğitimin olmadığı bilimsel eğitimden gittikçe uzaklaşılan bir dönemde her şeye rağmen özellikle yoksul çocukların çektiği acılara rağmen başlayan eğitim ve öğretim yılının bütün öğrencilere hayırlı olmasını diliyorum. Ama şunu da bir kez daha belirtmeliyim ki ilk dersin adı yoksulluk” diye belirtti.
Hakkari en yoksul kent
İstatistiklere göre, Hakkari’nin en yoksul kent olduğunu vurgulayan Hatimoğulları, kentte fabrikaların olmadığını, yurttaşların geçimini hayvancılıkla sağladıklarını belirterek, söyle devam etti: “Özellikle Kürdistan’da 4 bine yakın köy yakıldı. İnsanlar zorla köylerinden göç ettirildi. Kırsal alan bütünüyle köylüye üreticiye kapatılmıştır. Bu özel politikayı asla kabul etmiyoruz. Herkes köyünde ve doğduğu toprakta doymak hakkına sahiptir. Üretmek hakkına sahiptir, yeme ve doyma hakkına yaşama hakkına sahiptir. Ne yazık ki Kürdistan’da özellikle savaş politikalarından kaynaklı meralar ciddi bir biçimde yasaklanmıştır. Meralar yasaklandığı için de hayvancılık hızla bitirilmektedir. Dolayısıyla burada Kürdistan’da, Türkiye’de bütün tarım üreticilerinin, çiftçilerin yaşadığı sorunların yanı sıra ayriyeten savaştan kaynaklanan çok önemli ve derin sorunlar var. Bizler DEM Parti olarak açlıkla ve yoksullukla mücadele etmekte kararlıyız. Bizler DEM Parti olarak sahte güvenlikçi politikalara karşı bizleri zorla birbiriyle savaştırmaya çalışan anlayışa karşı, bu ülkede savaş için trilyonlarca bütçeyi harcayan bu iktidar ve devlet zihniyetine karşı adaleti de, ekmeği de, barışı da Kürt sorununun barışçıl demokratik yöntemlerle çözümü için sonuna kadar savaşacağız.”
‘Kürt sorunundan kaynaklı özel politikalar uygulanıyor’
İnsanların sınır kapısına uygulanan çifte standarttan dolayı mağdur olduğunu ifade eden Hatimoğulları, sözlerini şöyle sürdürdü: “Hakkari 3 sınır kapısına sahip iki ülkeyle sınır. Ama dünyanın hiçbir yerinde hiçbir sınır kenti bu kadar açlık ve yoksulluk çekmez. Ama burada özellikle Kürt sorunundan kaynaklı uygulanan özel politikalardan dolayı buradaki 3 sınır kapısı da tam anlamıyla işlevli değil. Derecik sınır kapısı ise tamamen işlevsiz. Canları istiyor kapatıyorlar, canları istiyor seçim vaadi olsun diye seçimden 4 gün önce açıyorlar. Siz hiç araçlara yasaklı olan bir sınır kapısı gördünüz mü? Sınır kapısı ihracat ve ithalata da kapalı. Çünkü peşinen araçlara kapatılmış durumda. Çok açık ki burada bir etnik ayrımcılık var. Burada başka bir halk yaşıyor olsaydı muhtemelen bu yollar çoktan yapılmış olurdu ve bu sınır kapısı diğer yerlerde olduğu gibi aktif bir şekilde işliyor olacaktı. İnsanlar pirinç, şeker iki dal sigara için karşı tarafa gidiyorlar ama bunlara burada el konuluyor. Bunun yanı sıra zaten bütün sınırlarda bavul ticaretini negatif olarak etkileyen 500 TL’lik harç puludur. Düşünün 3 karton sigara 5 kilo pirinç ve şeker getirdiğini varsayın bu ailenin kazancı zaten 500 TL değildir. Ama 500 TL’yi harç pulu olarak orada ödüyor. Üstüne üstlük jandarma canı istediği zaman bu ürünlerine el koyuyor.”
‘Sınırlar baronlara açık ama halka kapalı’
Sınırlar uyuşturucu baronlarına tüccarlarına sonuna kadar açıkken iki karton sigaradan geçimini sağlayan yurttaşlara kapalı olduğunu belirten Hatimoğulları, “Bunun adına kanun diyorlar. Bunlar yasa tanımayan. Anayasayı ayaklar altına alan çeteleri ön plana çıkaran kara parayı aklayan zatlardır. Polatları serbest bırakıyorlar ama siyasileri halen cezaevinde tutuyorlar. Selahattin Demirtaşları Figen Yüksekdağları hapishanelerde tutanlar kara para aklayan ve vergi kaçakçılığı yapan baronları serbest bırakıyor. Ama siyasilere Kürt siyasetçilere aydınlara hapishaneyi reva görüyorlar. İşte sınır kapısındaki politikaları bundan bağımsız değil. Uyuşturucuya serbest, büyük kaçakçılara serbest, küçük olan, bavul ticareti yapan kazanç sağlayan, günlük geçimlik kazanç sağlayanı da üzerinde kanun uygulamaya çalışıyorlar. Bunu asla kabul etmiyoruz. Sınır kapısı aktif bir hale getirilmelidir. Gerekli alt yapı sağlanmalı ve burası da her sınır kapısı gibi standarda kavuşmalıdır. Hakkari halkı bu nedenle cezalandırılıyor. Kayyım vali Cilo Fest düzenliyor. Cilo Festler için de kendine bir pozitif etki yaratmak istiyor ve 364 gün yasakladıkları yaylaları bu festival için açtığını, buraya ücretsiz ulaşımın sağlanacağını söylüyor. Yılın iki günü yaylaları insanlara açarak şirin gözükmeye çalıştığını sanıyorsan aldanıyorsun. Sen çek valilik binana git, orada valilik yap ve bırak seçilmiş olan halkın iradesi olan belediye eş başkanları Hakkari’yi yönetsin” dedi.
‘Dış siyasetleri muhaberat İHA ve SİHA üçgenidir’
Sınırın sıfır noktasından bütün Türkiye ve Ortadoğu’ya barış çağrısında bulunan Hatimoğulları, “Kürt sorunu 40 yılı aşkındır bu ülkede barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözülmediği için sürekli çatışma ve savaş konsepti devrede olduğu için çok derinden kanayan bir yara. 100 yıldır bu yaramız kanıyor. Kanayan bu yarayı iyileştirmek bir yana, sürekli deşiliyor. Deşilen bu yara halkların kardeşliğine zarar vermektedir, Türk ve Kürt kardeşliğine zarar vermektedir. Deşilen bu yara Kürt Arap kardeşliğine zarar vermektedir. O nedenle sınırın sıfır noktasından bir kez daha sesleniyoruz. Kürt halkının ulusal birliği sadece Kürt halkı için değil, Türkiye halkları ve bölge halklarının tamamının mücadelesi bakımından çok önemlidir. Buradan bu birliğin, ortak mücadelenin çağrısını, Kürdistan Bölgesi’nin hemen birkaç adım ötesinden yapıyoruz. Kürdistan Bölgesi’nde yapılan operasyonlarda 22 sivil yurttaşımız yaşamını yitirdi. Sınır ötesi operasyonlarla İmralı tecridini devam ettirerek, Sayın Öcalan üzerindeki tecridi sürdürerek bir sonuç elde edemezler. Savaş konsepti ile dış siyaset ve diplomasi olmaz. Kürt sorununu çözmüş bir Türkiye, Irak’a Suriye’ye İran’a bütün Ortadoğu ülkelerine göğsünü gere gere gider. ‘Filistin halkının yanındayım’ derken samimiyetinde inandırıcı olur. Ama bugün İsrail’in Filistin’e yaptığını siz Kürt halkına yapıyorsunuz. Ama bugün Kürt halkına bu kadar acıyı bu kadar yok saymayı işkenceyi ayrımcılığı reva görüyorsanız siz bu yarayı deşmeye devam ediyorsunuz demektir. Türkiye’de son dönemlerde ne yazık ki dış politikanın geldiği durum; muhaberat İHA ve SİHA üçgenidir. Bu üçgen şu anda Türkiye siyasetinin tamamen üzerinde odaklandığı 3 noktadır. Bunları kabul etmiyoruz dış politika barışçıl olmalıdır diyaloga dair olmalıdır.”
Ulusal birlik mesajı
Ulusal birliğe değinen Hatimoğulları konuşmasını şöyle tamamladı: “Kürt halkının ulusal birliğinin bölge halklarının özellikle Kürt, Türk, Arap, Acem başta olmak üzere bu halklarının dayanışması, örgütlü mücadelesi açısından da çok önemli. Mevcut emperyalist güçlerin ülkemizde oynamak istediği oyunları ve yerli işbirlikçilerini boşa çıkarmak için halkların dayanışması, barışı örgütlemek dışında bir seçeneğimiz yoktur. Barış yoksa adalet yoktur, adalet yoksa ekmek yok. Bu nedenle birlik vurgusunu, ortak mücadelenin altını bu kadar kalın kalın çiziyoruz. Ve diyoruz ki biz barış türküsünü söylemek istiyoruz. Daha güçlü, daha gür. Her birimiz kendi sesinde, kendi renginde barış türküsünü haykırdığımız günleri hep birlikte göreceğiz. Bunun için de bizlerin sadece dilek ve temenniler, sıcak mesajlar değil, barış için daha çok örgütlenmeye, daha çok mücadele etmeye barışı merkezine alan bir dış siyaseti izlemenin tam zamanı. O nedenle sınırın sıfır noktasından, Derecik’ten, Federe Kürdistan’ından bir kez daha bütün bölge halkına barış çağrımızı yineliyoruz. Gelin barış türkümüzü hep beraber kendi dilimizde söyleyelim.”
(MA)