KORKUT AKIN yazdı: “Anne babaların kendi yapamadıklarını çocuklarından istemesi, giderek baskıyla zorlaması, yaşanan gerçeklerden. Kimse o çocuğa ne istediğini sormuyor. Sonra da başarı bekliyoruz… Yarış atı olarak yetiştirdiğimiz çocuklarımız başarılı olamıyorlar, çünkü hayatı tanımıyorlar, varsa yoksa sadece a,b,c,d seçenekleri.”
KORKUT AKIN
Büyük sorunların çoğu başkasının yerine karar vermekten kaynaklanıyor. “O nasıl olsa böyle düşünür” deyip onun yerine karar veriyoruz. Sormak ihtiyacı bile hissetmeksizin. Kötü niyetle mi? Asla!
Bizim ülkemizdeki çözümlenemeyen sorunlar da böyle daha da çetrefilli hale geliyor. Siyasi erk, bizim yerimize karar veriyor. Tabii, evde anne baba ile başlayan, okulda öğretmenle süren, işte patronla, evlenince koca ile devam eden süreç, kişi söz geçirir hale gelince sil baştan yeniden başlıyor…
Eğitim filmi…
“Deha”, yetenekli bir ailenin üçüncü kuşak çocuğu üzerinden bir insanın yaşamının nasıl karartılabileceğini anlatıyor. Anne, çocuklarının dünya çapında başarılı olmalarına destek olmak amacıyla belli bir disiplinle yetiştirmeye ve mesleklerini belirlemeye karar vermiş.
Erkek çocuk, yaşadıklarının bilincinde, her şeyi bırakıp kendi halinde yaşıyor. Kız ise, en büyük soruları bile çözme başarısını göstermiş olmasına rağmen o baskıdan sıyrılamamış ve intihar etmiş. Çocuğunu da ağabeyine bırakmış.
Film, küçük çocuğun okula gitmesiyle başlıyor. Öğretmeni de, müdürü de üstün zekalılar okuluna gönderilmesini istiyor. Velisi olan dayısı ise asosyal olmasındansa yaşamın içinde kalması için tüm önerileri geri çeviriyor.
Düzene uygun kafalar
“İnsan yaratma işine eğitim diyoruz” tanımı, bilinen en doğru, en geniş çerçeveli eğitim tanımı. İlkokuldan (hatta evden) başlayarak çocuğu yetiştiriyoruz. “Düzene uygun kafalar” böyle çıkıyor ortaya. Bizim ülkemizde, bilinçli olarak sistem de öğretmeye değil, itaat etmeye koşullu olduğu için de sonuç… içindesiniz zaten, siz tamamlayın…
Anne babaların kendi yapamadıklarını çocuklarından istemesi, giderek baskıyla zorlaması, yaşanan gerçeklerden. Kimse o çocuğa ne istediğini sormuyor. Sonra da başarı bekliyoruz… Yarış atı olarak yetiştirdiğimiz çocuklarımız başarılı olamıyorlar, çünkü hayatı tanımıyorlar, varsa yoksa sadece a,b,c,d seçenekleri.
Nuriye Gülmen ve Semih Özakça
Zaman zaman sizin de “acaba bir bağ mı var, yaşadıklarımızla gördüklerimiz arasında” duygusuna kapıldığınız oluyor mu? Bu film, Deha, dayısının hayatını yaşamasını istediği küçük kız ile yaşamak için açlığa, bunca günden sonra artık ölüme yatan iki öğretmenin talebi arasında hiçbir fark yok. Üstüne üstlük tutuklandılar, anlamsız bir gerekçeyle.
Filmdeki anneannenin yerinde devlet var; hem zaten bilinçsiz, takıntılı ve ceberut ailelerden ne farkı var, yaptıkları ve yaşattıklarıyla… (Gerçi pek uygun düşmeyecek, ama Galeano -Eduardo Galeano, Sel Yayıncılık- Kadınlar kitabında o anlamsız diye nitelediğim gerekçenin ne denli anlamlı ve gerekli olduğunu anlatıyor.) Bir rektör yardımcısı, cahilleri sevdiğini, onlara daha kolay söz geçirebildiğini söylemişti… Haklıymış. Nuriye ile Semih’e söz geçirilemediği için tutuklanmaları elzemdir.
Deha filminde yaşananları içselleştirmeli, hayat biçimi olarak benimsemeliyiz. Filmden çıkarılacak çok ders var; herkes izlemeli… Hatta ders olarak okullarda, işyerlerinde, fabrikalarda, evlerde gösterilmeli. Belki o zaman adaletsizliğin önüne geçebiliriz. Belki o zaman yaşama zevkini tadabiliriz.
Deha –Gifted- Yönetmen, Marc Webb, Oyuncular Chris Evans, Lindsay Duncan, Mckenna Grace, Jenny Slate, Octavia Spencer… 26 Mayıs’tan itibaren gösterimde…