İktidar çevreleri arasında bir ‘dava’ lafıdır gidiyor. Hepsi ‘dava adamı’ kılığında dolaşmaya başladı. Ağızlarını açıyorlar ‘dava’, kapatıyorlar ‘dava’…
N’oluyor, neyin peşindeler, nedir bu ‘dava’, izah eden yok. Ama bir ‘dava’ var!
Sonda söyleyeceğimi baştan diyeyim: Hırsızlık yapanın davası olmaz, davası olan hırsızlık yapmaz…
***
17 yaşındayken Yörük Ali Efe çetesiyle birlikte Kuvayı Milliye saflarına katıldı. Dağa çıktı, kumandan oldu.
Tıp Fakültesi’nde okurken devrimciliği işçilerle birlikte yapmaya karar verdi. 1925’te, 23 yaşındayken Türkiye Komünist Partisi Merkez Komitesi’ne seçildi.
Aynı yıl İstiklal Mahkemesi’nde yargılanıp 10 yıl hapis cezası aldı. Hayatının toplam 22,5 senesini bu ülkenin zindanlarında geçirdi.
O zindanlarda miskin miskin yatmadı. Onlarca kitap, broşür ve henüz derlenemeyen el yazmalarıyla, bir kızıl profesör olarak tamamladı hapisliklerini.
Adı Doktor Hikmet Kıvılcımlı’dır.
***
1942’de, Cihan Harbi sırasında, Şükrü Saracoğlu başbakanlık koltuğuna oturmuştu. Nazilere sempatisini gizlemeye gerek duymuyordu. Almanya’ya paslanmaz çelik üretiminde kullanılan kromun sevkiyatı konusunda güçlük çıkarmıyordu.
1944’te, iki genç bir akşam İstanbul Çemberlitaş’taki Nuruosmaniye Camisi’nin minarelerine tırmandı. İki minare arasına, ‘Saracoğlu Faşisttir’ yazılı bir mahya astılar. Daha sonra ‘Mahyacı Tahsin’ lakabını alacak olan Tahsin Berkem mahyayı astıkları sırada düşüp yaralandı. Polis kan izlerini takip ederek iki genci de yakaladı.
Mahyacı Tahsin’in yanındaki diğer genç, o sırada 29 yaşındaydı ve İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde Ordinaryüs Profesör Fritz Neumark’ın asistanlığını yapıyordu. Polis onu dokuz ay boyunca, o zamanın ‘Siyasi Şube’si Sansaryan Han’da, hücrede, işkence altında tuttu. Ardından iki yıllık bir hapishane dönemi…
Hapishaneden sürgüne yollanacakken, yurtdışına kaçtı. İç savaşın sürdüğü Yunanistan’a, Yunan komünistleriyle birlikte savaşmak ve Türkçe konuşan nüfus içinde komünist faaliyet yürütmek üzere Batı Trakya’daki Rodop dağlarına doğru yola koyuldu. Burada tabur komutanlığına yükseldi, Kumandan Kemal (Kapetan Kemal) namını aldı, iki kez yaralandı… Sonra, 1950’lerde yine Türkiye, yine hapis… Yedi sene…
Adı Mihri Belli’dir…
***
Gencecik bir adam mahkemede tok sesiyle, başı dik konuşuyordu:
“Türkiye’nin bağımsızlığından başka bir şey istemedim ve bu sebeple Amerikan emperyalizmine ve işbirlikçilerine karşı mücadele verdik. Bundan dolayı ölümden korkmuyoruz. Onu ancak işbirlikçiler düşünsün ve ancak onlar kendi canlarının telaşına düşsün. Ve ben 24 yaşındayken kendimi Türkiye’nin bağımsızlığına armağan etmekten onur duyuyorum.”
Asılırken kendi sandalyesini tekmeledi.
Adı Deniz Gezmiş’tir…
***
Şimdi Reza Zerrab gibi adamların önüne yatanlar, kalkmış ‘dava’dan bahsediyor. ‘Dava’larını sevsinler!..
Milleti davar yerine koyma davası mı kardeşim sizinki?
YURT GAZETESİ