AKP soğuk savaş sonrasının yarattığı bir konjonktürün partisidir. Bu konjonktürde radikal İslam’ın enerjisini boşaltması beklenen ılımlı İslami seçeneğin rol modelliği RTE önderliğinde TC’ye verilmişti.
Irak, Libya, Yemen ve birçok Afrika ülkesi başa çıkılması zor çatışmaların içine sürüklenirken Mısır’da askeriyenin ikinci bir kez iktidara el koyması zorunluluk oldu. Bu da yetmedi, Arap ülkelerine model olsun denilen TC’nin kendisi de onlara benzemeye başladı. Buna bir de Asya-Pasifik projesi eklenince, ABD açısından RTE’nin hiçbir “özgül” önemi kalmadı.
RTE, ABD politikalarındaki değişime ayak uyduramayınca da Obama tarafından beyzbol sopasıyla silkelendi. RTE bu durumda “halının altına süpürülmek” yerine bir salto mortale ile yeni konjonktüre geçmeyi deniyor. Bu amaçla da eski düşmanlarıyla çelişkilerini yumuşatmaya, onların enerjilerini Cemaat’in üzerine akıtmasını sağlamaya çalışıyor. Artık TSK da vesayetçi değil destekçi.
Özgürlük Hareketi en güçlü konumunda bulunuyor ve Haziran direnişiyle birlikte Gezi-Roboski hattında alternatif bir muhalefet çoktan ortaya çıktı. Onun için bu ortaklığın parçalanması ve Kürtlerin yatıştırılması, konjonktürü aşmanın vazgeçilmez şartını oluşturmaktadır. Bu amaçla göz boyayıcı adımlar atılmakta, barışın esas engelleyicisinin Cemaat olduğu ve şimdi de süreci engellemek için darbe yaptığı yalanına yaslanılmaktadır.
“Darbe” RTE’nin meşruiyet bahanesidir. Birlikte soygun yapan çetenin elemanları ganimeti paylaşırken kavgaya tutuştular; hepsi bu! Askeriye ve istihbarat hükümetin yanındayken yargının ve polisin hükümeti deviremeyeceğini RTE’nin emniyet ve yargıdaki müdahaleleri gösterdi. Bir darbe varsa bu RTE’nin zaten ayak bağı olarak gördüğü kuvvetler ayrılığı prensibine indirdiği darbedir.
Malum; güce dayanmayan yargı zavallıdır!
RTE’nin takla atarken boynunu kırması AKP’nin yeni bir iktidar çıkarmasını engellemez ve olan bitenin sonucu yeni iktidar kendini demokrasiye ve barışa daha muhtaç bir durumda hisseder.