Mustafa Durmuş yazdı: Darbe girişimi ve ücretsiz toplu taşıma hizmeti
MUSTAFA DURMUŞ
15 Temmuz darbe girişimi sonrasında Hükümetin attığı en çarpıcı adımlardan biri Ankara ve İstanbul başta olmak üzere bazı kentlerde şehiriçi toplu yolcu taşımacılığını ücretsiz yaptırmasıydı (özel halk otobüsleri hariç). Bizde toplu taşıma hizmetleri belediyeler tarafından düzenlendiği için, bu ücretsizlendirme işlemi Hükümet adına ilgili belediyeler tarafından yerine getirildi. Yapılan son açıklamaya göre bu uygulamaya 7 Ağustos’a kadar devam edilecek.
Yıllardır hemen her türlü kamu hizmetini (eğitim, sağlık vs.) adım adım ücretli hale getiren, dini bayramlar dışında insanların hiç de ucuz olmayan fiyatlarla (yeni yapılan Osmangazi köprüsünde tek geçişin 100 TL’yi bulduğunu hatırlayalım) kullanmak durumunda kaldıkları toplu taşım hizmetinin geçici olarak da olsa ücretsiz olmasının nedeni açık: Halkı, Cumhurbaşkanı'nın talebi doğrultusunda meydanlara, sokaklara çağırmak ve buralarda uzun süreler boyunca tutmak. Öyle ki sadece toplu taşıma değil, meydanlardaki halka ücretsiz çay, kahve, su ve yemek gibi gıda temini de sunuluyor.
Benimsediği felsefe olan neoliberalizm gereği yıllardır toplu taşım hizmetini, üstelik emekçilerin elde ettiği gelirle adil olmayan bir orantı içinde uygulatan siyasal iktidar bu kararı hangi verimlilik, maliyet-etkinlik vs. gibi iktisadi kriterlerden, saiklerden yola çıkarak aldı?
Geçmişte özelleştirmeler yapılırken verimlilik, maliyet, israftan kaçınma gibi gerekçelerin arkasına sığınan Hükümet bu son uygulamasını bu iktisadi kriterlerler ve saiklerle açıklayabilir mi? Bu karar iktisadi bir karar değil, bütünüyle politik bir karardır, tıpkı diğer özelleştirme-kamulaştırma kararlarında ve uygulamalarında olduğu gibi. Yani ekonomi ders kitaplarına bakarak ya da arz-talep, karlılık gibi bir takım yasalardan hareketle bu karar alınmadı. Darbe girişimi sonrasında, kendi açıkladıklarına göre, darbeyi püskürten halkı sokaklarda tutarak olası yeni darbe girişimleri engellenmek isteniyordu. Öyle ya bu bir “demokrasi nöbetiydi” ve bu nöbete katılan halk da çoğunlukla yol parasını dahi karşılamayacak olan yoksul insanlardı. Bu nedenle de bunların bu meydanlara gidiş gelişleri onlar açısında bir ek maliyet oluşturmamalıydı. Nitekim nöbete katılımın belli bir düzeye erişmesinde sunulan bu bedava hizmetin ve diğer ücretsiz hizmetlerin önemli bir rolü oldu. Bu bağlamda karar politik bir kara ama karın doyurma gibi iktisadi bir ihtiyaçla desteklenen bir karar.
Diğer taraftan bir karşıt teze göre, bu süreçte toplu ulaşımın ücretsiz kılınmasının sebebi demokrasiye sahip çıkmaktan ziyade, darbe girişimi sonrası sürecin, siyasal iktidar tarafından bir fırsata çevrilerek, kurulmakta olan yeni totaliter düzenin en önemli ayağını oluşturacak halk kitlelerinin “gel deyince gel, git deyince git !” modunda tahkim edilmesini sağlamaktı. Mitinglerde taşınan flamalar, atılan sloganlar dikkate alındığında bu “kendiliğinden” toplanmaların toplumun en azından bir kısmının nasıl tahkim edilmekte olduğunu ortaya koyuyor.. Bu da, iktisadi gerekçelerle alınmamış olan, tamamen yakın gelecekle ilgili devlet ve toplum yapısındaki köklü değişimle ilgili bir karardır.
Ancak toplum adına burada ortaya çıkan bir fırsatın da altını çizmek gerekir. Yıllardır bizler nitelikli eğitimin, sağlığın, toplu ulaştırmanın, sosyal konut hizmetinin halka ücretsiz, vergileme dışında hiçbir bedeli olmaksızın sunulmasını ısrarla savunduğumuzda; piyasacı, neoliberal, neomuhafazakar iktidarlar ve ideologlar bunun imkansız olduğunu, ekonomiye, devlet bütçesine ve özel girişim ruhuna büyük zarar vereceğini ileri sürerek buna hep karşı çıktılar.
Oysa bu 15 günlük bedava toplu taşıma deneyimi, toplu taşımanın en azından şehir içinde ücretsiz yapılabileceğini (bir musibet vesilesi ile olsa da) bize gösterdi. Yani fiilen toplu taşıma ücretsiz yapılabilir bir hizmettir ve bu durum kalıcı hale getirilmelidir. Nitekim, geçtiğimiz yüzyılda sosyalist ülkeler bu hizmeti halka ücretsiz olarak sunuyorlardı. Günümüzde ise kapitalist toplumlarda, başta Belçika, Amerika, Arjantin, Venezuela ve Slovakya olmak üzere birçok ülkenin belli kentlerinde bunun uygulamaları mevcuttur ve ektin bir şekilde işletilmektedir.
Toplu taşımanın ücretsiz yapılması insanları özgürleştirir. Bedelini ödeyemediği için varoşlardan çıkıp seyahat edemeyen milyonlarca insanımız bu özgürlüğüne kavuşabilir. Bu durum onları sosyalleştirip, geliştirebilir ve onları evlerine ve saçma zaman dizilerle dolu aptal kutusu televizyonlarına mahkum olmaktan kurtarabilir.
Asgari ücretin 1.300 lira olduğu, öğrenci burslarının sadece birkaç yüz lira ile ifade edildiği bir ülkede ücretsiz kamusal taşımanın bu kesimlerde ne denli rahatlatıcı bir ekti yaratacağı açıktır. Kaldı ki liberal bir perspektiften dahi, toplu ulaştırmaya harcanmayan gelirin özel ekonomide başka sektörleri geliştireceği de beklenir.
Kendinizi bir işsizin yerine koyun. İş aramak ve iş görüşmesine gitmek için dahi bir günde en az 10-15 liraya ihtiyacınız olacaktır. Ücretli taşıma bu yönü ile ortaya çıkardığı maliyet yüzünden de istihdam piyasasını daraltmaktadır.
Birçok üniversite öğrencisi ise sırf yol masrafları ve yemek maliyetlerin yüksekliği nedeniyle haftada birkaç gün derslere gelmemektedir.
Şimdi geriye şu soru kalıyor: Her şeyin maliyeti varsa, ücretsiz taşımanın da bir maliyeti olacağından, bu maliyet nasıl karşılanacaktır ?. Bunu yapmanın en etkin ve en adil yolu sermaye ve servet sahiplerinden daha fazla vergi almaktır. Keza “çapraz sübvansiyon” adını verdiğimiz bir finansman yolunu da deneyebiliriz. Yani toplu taşıma ücretsiz yapılır bunun maliyeti devletin diğer karlı girişimlerinden, bankalarından elde ettiği kar ile karşılanır.
Bu noktada korkulana yönelmemek gerekir. Yani toplu taşımayı ücretsiz yaparken bunun bedelini halkın su, elektrik ve doğal gaz faturalarına yansıtmamak ya da Ankara Büyükşehir Belediyesi'nin yıllardır yaptığı gibi dışarıdan borçlanıp, faizini de halka ödettirmemek, sonra da bu işi hazineye yıkmamak gerekir.
Hükümet, devlete ilişkin attığı her adımla (örneğin TSK’ya ilişkin) demokrasiyi adım adım yerleştirdiğini öne sürüyor. Ancak demokrasi öncelikle ekonomide demokratikleşme adımları ile yerleştirilebilir. Niyet gerçekten demokratikleşme ise Varlık Affı, Ulusal Varlık Fonu kurulması, kıdem tazminatlarının fona devredilmesi gibi girişimlerden vazgeçilmeli ve toplu taşıma hizmetleri iyileştirilerek kalıcı bir biçimde ücretsiz yapılmalıdır.